””Efendim, izin verin bu hale bir çare düşünüp köleyi susturayım. Bu teklif hükümdarın pek hoşuna gitmiş. Bilgeye: ””Lütfetmiş olursunuz! demiş. Hükümdardan izin alan bilge kişi, orada bulunanlardan köleyi denize atmalarını istemiş. Denize atılan köle biraz çırpınmış, biraz debelenmiş ve sonunda geminin dümenine tutunmuş. Askerler köleyi denizden alıp tekrar gemiye çıkardıklarında bir köşeye çekilmiş ve uslu uslu oturmuş. Durumu hayretle karşılayan hükümdar, bilge adama dönmüş ve sormuş: ””Bundaki hikmet nedir? Bilge adam, hükümdarın karşısında saygılı bir tavırla bilge bir cevap vermiş: ””Efendim, köle denize düşünceye kadar, gemideki rahatlığın farkında değildi ve kıymetini bilmiyordu. Huzur ve sağlık içinde de durum böyledir. Zira huzurlu bir kimse başına bela gelmeden, sağlıklı bir kimse de sıhhatini yitirmeden elindekinin kıymetini anlamaz. Sadi Şirazi'nin Bostan ve Gülistan isimli eserinde okuduğum bu öykü, sosyal yaşam becerileri açısından çok büyük önem taşımaktadır. Çünkü insan olarak sahip olduğumuz imkânlar, henüz elimizdeyken bu imkânların farkında bile olmayabiliyoruz. Eğer bu imkânların farkında olmuş olsak o zaman hem bu imkânlara daha iyi sahip çıkarız hem de bu nimetler için şükrederiz. Hayatta sahip olduğumuz maddi ve manevi o kadar fazla nimet var ki bunları bazen saymaya gücümüz yetmez. Farkındalık oluşturması açısından seminerlerimde görme yeteneğimizin kıymetini hissettirmek amacıyla göz kapama etkinliği yaptırıyorum. Seminerlerime katılanların çok iyi bildiği bu etkinliği kısaca okurlarımla da paylaşmak istiyorum. Seminerime gelen bütün katılımcılar koltuklarına yaslanıp gözlerini kapatıyorlar. Katılımcılara, yaşamlarının bundan sonraki kısmını bu şekilde yaşayacaklarını, sevdikleri hiç kimseyi ve hiçbir şeyi göremeyeceklerini vurguluyorum. Katılımcıların beden dili, kendilerini bu olaya kaptırdıklarını hissettiğimde gözlerini açmalarını istiyorum. Ve ardından bir soru soruyorum: ””Dünyanın en zengin insanı gelse ve sizden gözlerinizi satın almak istediğini belirtip çok yüksek bir rakam teklif etse kabul eder misiniz? Katılımcıların, neredeyse tamamı böyle bir teklifin kabul edilemez olduğunu hatta çok saçma bir teklif olduğunu ifade ediyorlar. Sadece görme yeteneğinin farkına varan insanlara, sahip oldukları diğer imkânları hatırlayıp bunları düşünmelerini istiyorum. İnsanların yüzlerindeki ifadeleri gördüğümde çok hoşuma gidiyor. Çünkü insanlarında gözlerinde yaşam coşkusu görüyorum. Hayata sarılma arzusu hissediyorum. Ve insanların seminerime geldikleri gibi gitmediklerini görüyorum. En çok da bu durumdan keyif alıyorum. İnsanların sosyal yaşamlarında olumlu değişiklikler meydana getirmelerini sağlamak, monoton yaşamları canlandırmak, yaşama heveslerini artırıp hayata dört elle sarılmalarını sağlamak, en azından bu yolda çaba harcamalarına katkıda bulunmak müthiş bir keyif. Ve ben bu keyfin tadını çıkarıyorum. İnsanların ellerindeki imkânların farkında olmaları belki de asıl zenginliktir. Çünkü sahip olduğu imkânların farkında olan kişiler, pozitif bakış açısı ile hareket ederek yaşamdan zevk alırlar. Yaşadıkları hayatın anlamlı olduğunu hissederler ve gayesiz bir yaşam biçiminden uzak dururlar. Bütün bunlar kadar önemli gördüğüm farklı bir bakış açısına dikkatinizi çekmek istiyorum. Elimizdeki imkânların, yok olmasından ziyade yok olacağı korkusu, yaşamımızı kâbusa döndürebilir. Zengin bir insan, günün birinde yoksul olacağı korkusu ile yaşayarak hayatı çekilmez yapabilir. Güçlü bir insanın zayıf düşeceği korkusu, sağlıklı bir insanın günün birinde hastalanacağı korkusu ve genç bir insanın yaşlanma korkusu, insanların yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir. Günün birinde elimizdeki imkânları kaybetme korkusu ile yaşamak yerine; elimizdeki imkânlara sahip çıkmak ve yarınlara yatırım yapmak bana daha akılcı bir davranış gibi geliyor. Özelikle sahip olduğumuz maddi imkânları, çevremizde ihtiyacı olan kişilerle paylaşarak daha iyi korumuş oluruz diye düşünüyorum. Deprembilimcilerin artık sloganlaşmış bir sözü vardır: “Depremden korkarak yaşamak yerine, depreme hazırlıklı olarak yaşayın.” Yarınların nasıl olacağını, geleceğin hangi şartlara gebe olduğunu bilemeyiz belki ama bugünkü yaşam koşullarımızın temelini dünkü yaşam biçimimize bağlamak herhalde yanlış olmaz. Yaşam tarlasına dün ne ektiysek bugün onu biçiyoruz. Tıpkı bugün ektiklerimizi yarın biçeceğimiz gibi. [B]Yazara mesaj:[/B] [email protected] www.yusufyesilkaya.net [B]Not: Bu yazı;[/B] www.yusufyesilkaya.com , www.dinahlak.com , www.haber46.com.tr ve www.gelisimbahcesi.com [B]web sitelerinde eş zamanlı olarak yayınlanmaktadır.[/B] [U][B]Yusuf YEŞİLKAYA'NIN Seminer Programı:[/B][/U] 27 Aralık 2008 Cumartesi Saat:19.00 [B]Fatsa/ ORDU[/B]