Arabalar arttı ama güven azaldı kimseleri arabaya alamaz olduk, evde elektronik eşyalar dolu, bilgisayarlar ikilendi birbirimizi aynı hanede göremez olduk, iletişim kuramaz olduk, bir araya gelince ortak iki çift laf edemez olduk; çünkü iletişimi ruhsuz aletlerle kura kura , ağzımızı gözümüzü ,beynimizi sonuna kadar açıp, kıblemizi o kutulara dönerek ne gösterirlerse onu düşünerek ne kadar müsaade ederse o kadar fikir yürüterek itiraz etmeden ne verdilerse o kadarına uyum sağlayarak, gül dese gülüp ağla dese ağlayarak saatlerce o köşelere bakarak nasıl bir insan , nasıl bir iletişim hem de sağlıklı bir iletişim beklersiniz? Çocuk farklı yaşlardaki akrabalarını görerek önündeki yaşamın ayak seslerini tanır, onların sohbetlerini dinler, tavsiyelerini dinler, küçüklerine tecrübelerini anlatır, sohbete katılır, adabı, saygıyı, sevgiyi görürdü, akraba süzgecinden geçirilerek öğrendiği davranışlar tüm sülale tarafından pekiştirilir, elektronik, ruhsuz bir nesil yerine harika şekilde yaratılan tüm çevresiyle ilişki içerisindeydi. Beton duvarlar arasına hapsedilmiş, önüne bilgisayar, oyunlar, diziler serpiştirilerek uyutulan bir nesilden ne kadar renk beklenir ki? Geçenlerde bir arkadaşımın il dışından gidip çocuğunun eğitimi için bir kitap seti aldığını duydum, sevindim, oğlunun günde beş saat ders çalıştığını, akşamları gezmeye gitmeyip misafir kabul etmediklerini duydum çok üzüldüm, gelecekten kaygılandım. Acaba çok mu abartıyoruz, çocukların bir diploma almasını gelecekte çok para kazandıracak mesleklere zorlarken geri getirilemeyecek bir yaşamı sistemin malzemesi yaparken onların çocukluklarından, yaşamın tadından tuzundan uzak bir nesil mi yetiştiriyoruz? Evlerimizin mutfağı tıka basa dolu, evimizin önünde arabamız bizi bekliyor, eşyalarımız yeni, evlerimiz geniş, lüks, her evde üç beş cep telefonu var, internet var, televizyonsuz ev kalmadı ama bunlar hayata gelirken bir şeyler de götürdü; şükrü unuttuk, kanaati unuttuk, saygıyı, sevgiyi unuttuk, yolda yere düşüp kalan çocuğun ahını unuttuk, aç yatan komşumuzun halini hatrını unttuk, akraba ziyaretlerinde eşi dostu unttuk, yarış atı gibi koşturup evlatları, sistemin renksiz, tatsız, tuzsuz, materyalist ruhuna sattık geleceğimizi daha ne umarız ki gelecekten”¦ Materyalist yetişmiş evlat paraya ,refaha bolluğa kavuşunca amca, teyze nine ziyaretine mi gidecek, eve misafir mi alacak, onun yetiştirmesi gereken sınavlara hazırlanması gereken bir çocuğu olmayacak mı, geri dönüp çocukluğundan anıları o zamanda mı yazacak? Geriye dönüp anılar yazılabilmesi için yaşanılması gerekir, televizyondan izleyerek bilgisayarda oynayarak yaşanılmaz, adap öğrenilmez zaten bakın gösterilenlere, onların izledikleri bizim kültürümüzün mahsülleri değil model almamız istenilen başkalarının yaşamı”¦ O programları izleyip dizileri takip edip bilgisayardan kalkmayıp sadece çıkarını düşünüp yetişen nesil de büyür adam gibi görünür ama o tohumların meyvesi olmaz onlar “ebter” olur”¦ Hasılı kelam, insanoğlunun sırtındaki yük ağırdır, çünkü bu mukaddes yükü yüklenirken bir söz verilmiştir, çabaların gayreti bu maksada binaendir. Maddi açıdan terakki ederken ahlaken ve manevi değerlerden sukut ediyorsak kazançlı değiliz, çuvalın dibi dikilmeden içine atılan , biriktirildiği zannedilen mahsulün hasılatı zor olur. Evlatlarımızı yetiştirirken kimlerin kucağına bıraktığımızı, izledikleri dizilerin , filmlerin oyun sektörünün iplerinin kimlerinin elinde olduğu ne maksatla bu şekilde beyinlerin uyutulduğunu, yönlendirildiklerini unutmadan nefis ve şeytanlara paçalarımızı kaptırmadan köprüyü geçmemiz lazım. Çocukların insanlarla münasebeti için tabiata doğaya çıkıp, insanlarla münasebet kurmaları için bilhassa akraba ziyaretlerine ısrarla götürülüp, saygıyı sevgiyi bizzat evlerinde canlarında hissetmeleri sağlanmalı ve boş vakitlerini, avcının avını dört gözle beklediği gibi bekleyip fırsatlara çevirmek zevkli etkinliklerle geçirmek asıl gaye olmalıdır. Testi su akarken doldurulur”¦