””Hem annem hem babam öğretmen olmuşlar, öğretmenlikle zengin olunmaz ki! Yapacak başka iş yok mu Allah aşkına! Ablam da gitti memur oldu. Burak, makine mühendisi ama bir fabrikada çalışan olmanın ötesine geçemedi. Önemli olan fabrikada çalışmak değil, o fabrikanın sahibi olmaktır. Murat, okulunu bitirip ailesinin yanına döndüğünde zengin olmanın yollarını arıyordu. Askere gidip geldikten sonra düşüncelerini gerçekleştirmek için fırsat kollamaya başladı. Ağabeyi Burak ile birlikte organize sanayiine gittiler. Fabrikanın önüne geldiklerinde Murat arabadan indi ve alıcı gözlerle fabrikaya bakmaya başladı. Burak, kardeşinin maksadını anlamamıştı: ””Hayırdır birader, fabrikaya müşteri mi olacaksın? ””O da olacak ama yavaş yavaş. Her şeyin bir sırası var elbette. Gün gelecek, kardeşinin fabrikasında çalışacaksın. Bu fabrika benim olsun istemez misin? Hatta yandaki, onun yanındaki fabrika”¦ ””Yavaş ol birader, önce sen bir işe başla. Paran oldukça fabrikaları satın alırsın. Hem sahipleri de Murat Bey gelse de fabrikamızı ona satsak diye kapıda bekliyorlar. ””Sizin sorununuz işte bu! Hep küçük düşünüyorsunuz. Küçük düşündüğünüz için de asla büyüyemeyeceksiniz. ””Ne yapacağız büyümek için? Süt içip, yoğurt ve peynir mi yiyeceğiz? ””Sen geç dalganı, ben bu fabrikayı aldığım zaman da böyle konuşabilecek misin bakalım? ””Valla birader, sen büyümek için ne yaparsın bilemiyorum ama ben hayatımdan memnunum. İşim, eşim, çocuğum beni mutlu etmeye yetiyor. Bence sana da bir iş bulalım ve seni de bir an önce evlendirelim. Gör bak sen de mutlu olacaksın. ””Yok ağabey yok! Ben zengin olmadan mutlu olamam. Burak ve Murat birlikte fabrikanın insan kaynakları müdürü ile görüştüler. Aslında bir işletmeciye çok da ihtiyaç yoktu. Ama Burak, fabrikanın nitelikli ve hatırlı elemanı olduğu için deneme amaçlı Murat'ı işe aldılar. Murat, parlak fikirleri ile kısa zamanda patronlarının gözüne girdi. Hammadde temini, üretim aşaması ve pazarlama stratejileri ile muhasebe departmanından yönetim kuruluna sıçradı. Burak, kardeşinin bu ani yükselişine seviniyordu ama yanlış işler yapmasından endişe ediyordu. Patron, Burak'a kendi işi ile ilgili değil de Murat'ı bu fabrikaya kazandırdığı için teşekkür ediyordu. Murat özellikle pazarlama stratejileri geliştirirken ufak tefek kalem oyunları ile çok büyük kâr elde edilmesini sağlıyordu. Fabrika yönetiminin bu kalem oyunlarından haberi vardı aslında ama büyük kârlar onların da hoşuna gidiyordu. Ticari hayatta Murat için, başarıya giden, daha doğrusu zenginliğe giden her yol mubahtı. Çok para kazandıracak her iş, güzel işti. Fabrikadaki ilk bir yılın ardından Murat, çok lüks bir araba almıştı. Öyle ki, Murat'ın arabasının fiyatı ağabeyinin arabasının on katı ediyordu. Normal koşullarda elde edilecek araba değildi. Anlaşılan hem Murat hem de fabrika yönetimi iyi kâr ediyordu. Burak, kardeşini uyarmak istedi. Yaptığı meşru olmayan işlerin bir gün başını ağrıtacağını söyledi. Murat, ağabeyini kıskançlıkla suçladı. Ve kendi bildiği gibi davranmaya devam etti. İlk önce patronların güvenini sağlayan Murat, daha sonra sektörde aynı işi yapan üreticilerle flört etmeye başladı. Murat'ın parlak fikirleri, piyasanın diğer oyuncularına da cazip gelmişti. Patronların lehine yaptığı kalem oyunlarını bu defa kendisi için yapmaya başladı. Bu durumda Murat kâr ederken, patronları zarar etmeye başlamıştı. Sektördeki diğer oyuncuların pozisyonunu da bilen Murat, ticari sır sayılabilecek bilgileri çok iyi kullandı. Üç yıl içerisinde hatırı sayılır bir birikim elde etmişti. Fabrika yönetimi krize girdiğinde Murat'a ortaklık önerdiler. Bu öneriyi memnuniyetle kabul eden Murat, keser gibi her ticari faaliyeti kendisine yontmaya devam etti. İşe girdiği kapıdan, beş sene sonra fabrikanın tek sahibi olarak çıkmıştı. Evet, bu bir başarıydı. Yapılan işte meşruiyet kaygısı taşımayan herkes için bu ciddi bir başarıydı. Burak'ın sahip olduğu imkânların kat kat fazlasına sahipti Murat. Ağabeyini kendi fabrikasında çalıştırıyordu. Sektörün yıldız oyuncusu olmuştu. Ama asla mutlu olamamıştı. Bir fabrika sahibi olduğunda çok sevinmişti ama bu Murat için yeterli olmamıştı. Evlenip yuva kurmak yerine hercai misali günlük ilişkiler yaşamayı tercih etti. Anne ve babasına hatta kardeşlerine karşı başarısını överken, onların yerinde saymasını ayıp bir iş yapıyorlarmış gibi yüzlerine vurdu. Çok zengin olmuştu Murat. Muradına ermişti belki ama mutlu olmayı başaramamıştı. Bir gün ağabeyi Burak'ın yanına gelerek dertleşmek istediğini söyledi. Burak, kardeşinin kederli haline üzüldü. Ne de olsa kardeşti. Burak, konuşması için Murat'a yol vermek istedi: ””Anlat bakalım, büyük düşünen küçük kardeşim! ””Dalga geçme abi yaaa! ””Estağfirullah. Sevgili patronumuzla dalga geçmek kimin haddine! ””Ya abiiii! ””Tamam tamam. Hadi anlat. ””Çuval dolusu param var ama mutlu değilim. Fabrikam var, çalışanlarım var. İtibarım var. Ama hayatımın tadı tuzu yok. Küçük düşünüyorsunuz diye size kızıyorum. Ama bazen mutluluğunuzu kıskanıyorum. Söylesene ağabey, mutluluğun bir formülü var mı? ””Var kardeşim, var. ””Söylesene o zaman. ””Sahip oldukların için sevinmek, elindekilerle mutlu olmaktır. ””Tam size göre bir formül. Bu bana gelmez. ””Sen sordun, ben söyledim. Ama sana bir şey daha söyleyeyim. Yandaki fabrikayı alsan, onun yanındakini, onun yanındakini hatta bütün organize sanayiini alsan sen yine mutlu olamazsın. ””Nedenmiş o? ””Başkalarının hakkına tecavüz ediyorsun. Kul hakkı yiyorsun. Harama helale dikkat etmiyorsun. İçinde mazlumun âhı olan servet, sana mutluluk getirmez. Ha bütün bunları meşru yoldan elde etmiş olsan bile elindekileri sevmediğin sürece yine mutlu olamazsın. Ne demişler? ””Ne demişler? ””Başarı istediğini elde etmek ise mutluluk elde ettiğini sevmektir. Murat'ın ticari yükselişi devam etti mi bilemem ama mutluluğa açılan kapıları tamamen kapalıydı. Meşruiyet diye bir kaygısı yoktu. Dünyanın merkezinde sadece kendisi vardı ve çevresindeki insanların varlık sebebi, Murat'a hizmet etmekti. Elde ettiği hiçbir başarı, gözünün doymasını sağlamıyordu. Murat, şikayet eden yapıdan, şükreden yapıya asla geçememişti. Sürekli yeni bir şeylere sahip olmak istiyor ama sahip olduğu şeyleri sevmesini bilmiyordu. Bu nedenle de mutlu olamıyordu. Brown'ın dediği gibi; “Başarı istediğini elde etmek ise mutluluk elde ettiğini sevmektir.” Not: Bu yazı; www.yusufyesilkaya.com , www.dinahlak.com , www.haber46.com.tr , www.bizbolulular.com ve www.gencgelisim.com web sitelerinde eş zamanlı olarak yayınlanmaktadır.