Sonra anlatmaya başladı ağlayarak, ama ne ağlayış”¦ Benim gibi eşiz bir güzele bu yapılır mı? Kirletiliş kahrediyor beni, ama daha da kötüsü, “bu normal” demeleri zoruma gidiyor, dedi. Tahlil ettiler beni, normal çıkmışım, gerisinin bir önemi yokmuş. Şu rengime bir bak, kapkara olmuşum, “olsun, kara da bir renk, yakışıyor sana” dediler. Sen hiç beni, Döngele üzerinden veya Binevler'den, gün doğumunda, kuşluk vakti, gece yada gün batımında izledin mi? dedi. Evet, dört mevsim ve dört cepheden izledim seni, hepsinde birbirinden güzeldin, dedim. Bir uzanışın var, kollarını vadilere salarak”¦ Etrafın yeşillikler içinde gökyüzünün rengi kadar berraktın... Ah Sır ah! sen, K.Maraş'tan başlayıp, 55 km uzayan, 438 rakımlı, ülkenin en büyük ve en güzel barajlarından biriydin. Tam bir balık eviydin. Onlar için ideal bir yaşam alanı, etrafına serpilmiş onlarca köy için rızık kapısıydın. Şimdi balığın yenmez olmuş, suyun meyve sebzeleri bile kurutuyormuş. Ne oldu sana? Kirlettiler dedi tekrar, tekrar. Yumruklarım sıkılmış, kaşım çatılmış halde “kim” diyebildim. Bilmem dedi. Herhalde dış güçler olmalı. Katilimi tam olarak bilmiyorum. Belki ADB, belki İsrail, bir şehrinin kanalizasyonunu arıtmasız akıtıyordur gizlice dedi. Yada bir başka dış güç: gelişmemizi, medenileşmemizi istemeyen, benim gibi bir güzeli size layık görmeyen birileri kontrolsüz bir şekilde sanayi atıklarını bana salıyor olabilir, belki kıyılarıma sanayi tesisleri kurmuşlardır bilemiyorum, dedi. Sır bana sırrını verdi ama onu kirletenlerin sırrını hala anlayabilmiş değilim.