Seçebilmek ise, seçmeden biraz daha fazla emek vererek, elzem olanı doğru olanı, güzel olanı, işe yarayanı tercih edebilmektir. Bunların yanında, kötü olanı, işe yaramaz olanı, çirkin olanı, zararlı olanı fark edip, itelemek ve öteleyebilmek faaliyetidir. Genelde zorlanırız, seçebilirken. Bazen de işimize gelmez. Delikanlı annesine gelerek der ki: - Anne biraz sonra parkta sana üç bayan göstereceğim. Bunlardan bir tanesi ile evlenmek istiyorum. Bakalım bu üçünün arasından benim evleneceğim bayanı seçebilecek misin? Tamam der. Düşerler parkın yoluna. Delikanlının dediği gibi üç bayan bir banka oturmuş kendi aralarında sohbet etmektedirler. Kadın, görünmedikleri yerden uzun süre süzer bu üç bayanı. Sonra oğluna dönerek; “tamam anladım hangisi ile evlenmek istediğini” der. Delikanlı sorar; “hangisi” diye. Kadın birini gösterir. Delikanlı şaşkınlık içerisindedir. Çünkü annesi bilmiştir, evleneceği bayanı. Sorar hayretler içerisinde annesine; “anne nasıl anladın, evleneceğim kızın bu olduğunu?”. Anne gayet kendinden emin bir şekilde şu SÖZÜi söyler: - O kızı hiç sevmedim de ondan. Bazen de seçerken çok bilgiç davranırız ama sonu hüsran olur. Bir dağda yol kenarında çobanın biri, kalabalık olan bir sürüyü otlatırken yanlarına bir araç gelir. Araçtan biri çıkar ve çobanın yanına gelir. Uzun süre koyun sürüsüne bakar döner çobana: Ben buradaki sürünün içinde kaç tane koyun olduğunu bilirsem bana ne verirsin? Çoban bir sürüsünü düşünür, bir de ömründe ilk defa buralarda gördüğü bu yabancı adamı düşünür. Nereden bilecek ki der içinden. - Tamam bilirsen. Ben de sana istediğin koyunu vereceğim. Der. Adam çıkartır bilgisayarını. Girer internete. Çeker uydudan resimlerini. Bir hesap yapar. Bir sayı söyler. Çoban hayretten hayrete düşer. Çünkü gerçekten bilmiştir sürüde bulunan koyun sayısını. Ama verdiği sözde durur. Vatandaş girer sürünün içine, uzun bir süre dolaştıktan sonra iri olarak gördüğü birini alır kucağına, aracına doğru giderken çoban bağırır. “ Bir dakika beyim bakar mısın bana? Senin nereli olduğunu bilirsem, elindekini bırakır mısın?” der. Önce biraz düşünür kucağındaki iri olan hayvanla. Sonra “nereden bilecek benim nereli olduğumu” diye geçirir içinden. Kabul eder antlaşmanın bu şartını. Çoban, bir ilimizin adını söyler. Şaşırma sırası yabancıya gelmiştir. Çünkü bilmiştir çoban beyimizin memleketini tastamam doğru olarak. Bakar çobana, indirir kucağındakini ve sorar ; “ memleketimi nereden bildin?”, der. Çoban şöyle bir doğrulur, bilgisinden gurur duyduğunu hissettirircesine; “ senin memleketlinden başka kim bu kadar sürünün içinden, koyun diye benim köpeğimi kucaklayarak götürmeye kalkabilir ki?” Beşiktaş sporun ünlü oyuncusu Şifo Mehmet'in, ilk yıllarında bir ilçemizin takımına gittiği söylenir. Fakat burada değerinin anlaşılmadığı bundan dolayı, Kahramanmaraş Spor'a geldiği ve burada top koşturduğunu herkesler bilir. Daha sonra uzun yıllar Beşiktaş spor Kulübü'nde ve milli takımız da çok başarılara imza atmış bir futbolcudur. Eminim ilk gittiği ilçemiz Şifo Mehmet'in değerini bilmediği için çok hayıflanmıştır. Şu söylenebilir belki; orası küçük bir ilçedir. Donanıma sahip kimseleri yoktu belki de. Kabul edilebilir bir mazeret. Pekâlâ, Beşiktaş'ın beğenmeyip gönderdiği Vicente del Bosque şu an nerelerde? Hepimiz biliyoruz. Çalıştırmış olduğu İspanya şu an Dünya şampiyonu olmuş bir takım. Fener Bahçe ye ne demeli: Daha önce takımı çalıştıran Löw vardı. Dünya üçüncülüğüne taşıdı Alman milli takımını. Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff, Alman Milli Takımı Teknik Direktörü Joachim Löw'e, Almanya'nın başarısına ve tanıtımına yaptığı katkılarından dolayı ödüller verdi. Adın saydığım iki takım dünyaca tanınmış takımlarımızdan birisi. Onlarca belki de yüzlerde kaliteli danışmanlarla çalışıyorlar. Fakat konu seçebilmeye gelince, nedense sınıfta kalabiliyoruz millet olarak her alanda. Çok çabuk unutabiliyoruz, geçmişi ve yaşadıklarımızı. Duygusal topluluk özelliğinin en tipik örneğini herhalde biz sergiliyoruz. Siyasi çalkantılar vız geliyor bizlere. Seksen ihtilali yapılıyor. Sayın Ecevit, Sayın Demirel, Sayın Erbakan, Sayın Türkeş önce tutuklanıyorlar. Uzun bir hapis dönemi geçiriyorlar, partileri kapatılıyor, kendilerine siyaset yasağı konuyor. Hemen arkasından da on iki eylülün ihtilal hükümeti, altmış anayasasına ılga diyor ve yeni anayasa hazırlayıp, halka sunuluyor. Halk kendisine sunulan anayasayı, yüzde doksanlara varan bir oranla kabul ediyor. Seçim oluyor ardından, ihtilali yapanlara yakın olan bir parti değil de; halka yakın olan Sayın Özal'ın partisi ezici çoğunlukla iktidara geliyor. Hemen arkasından yasaklı liderler için yapılan referandumla, yasaklıların yasağını kaldırıyoruz, millet olarak. Sayın Özal, o zamanlar yasaklıların karşısında duruyor. Gerekçesini yaklaşık olarak şöyle ifade ediyordu Sayın Özal; “ bunlar gelirse eskiye döneriz ha!” Belki de bir gerçeğin altını çizmeye çalışıyordu Sayın Özal. Çok kullandığı bu ifade ile adeta on iki eylül öncesinin tezgâhlarını hatırlatmak istiyordu adeta. Netekim yapılan referandumla yasaklar kalkıyor. Çok kısa bir süre sonra, yasaklılardan Sayın Demirel başbakan, Sayın Özal Cumhurbaşkanı oluyordu bu ülkede. Bununla da kalmıyor yasaklı olan Sayın Demirel Cumhurbaşkanı, Sayın Erbakan hükümet ortağı. Adını saydığımız liderler eski partilerinin adını kullanamıyorlar kapatıldıklar için, mecburen yeni partiler kuruyorlar. Özal ve Türkeş ebedi hayata göçüyorlar. Diğerleri ise hala ülke siyasetinin içinde. Birisi partisini kurtarmaya, kaptırmamaya çalışırken diğeri ara sıra davet edildiği toplantı ve davetlerde, bazen kendisine uygun bazen de kendisinden hiçte umulmayan fikir ve görüşleri ile gündemde ki yerini korumaktadır hala. Ve bu halk duygusallığına ve unutkanlığına maalesef devam etmektedir. Önümüzde de yine, halk olarak seçim yapacağımız bir referandum var. Referandumun konusu; Ya EVET ya da HAYIR. Ama bu öyle bir şekilde lanse edildi ki, olay partilerin siyasi kaygısı ve kavgası oldu, çıktı. Daha önce partileri kapatılanlar, parti liderleri ceza alanlar partililer, geçmişte bir hayli kayıp verenler, kendilerinden öncekilerin, yaşadıklarını henüz unutmayanlar parti kapatma da dâhil, yeni anayasa maddelerine hayır derken, geçmişi pek te eski olmayan iktidar partisi evet dalgası ve rüzgârı ile çıkıyor halkın karşısına. Gerek iktidar, gerekse muhalefet, ortak paydalarda birleşsin istiyor aslında, bu halklar. Yaklaşık her on yılda bir, sivil kalkın iradesini yok sayanlara karşı, faili meçhullere, keyfi ve kanunsuz uygulamalara, insanların fişlenmelerine, her türlü işkence ve zulümlere, farklı düşüncelerin zaptı rap altına alınmalarına, bir kurumun yetkisi olmamasına rağmen başka bir kurumun yetki alanına girmesinin engellenmesi adına, karar vermesini beklemektedir Anadolulun masum halkları. Aynı şekilde bu toplumun; değer yargılarına saygı gösterilerek, inancından ve düşüncesinden dolayı acı çekmelerine, fırsat verilmemesini istemektedir bu halklar. Yaşanan anlamsız ölümlere, gerekçesiz tutuklanmalara, fikirlerin sergilenmesine getirilen yasaklara, bir yerlerde hazırlanmış “başta gazeteci ve yazarlar olmak üzere” ölüm listelerine son verilmesini istemektedir, bu halklar. Dilinden ve ırkından dolayı, sorun yaşamak yerine, bu faklılığın toplumun zenginliği olarak kabul görülmesini istiyor, bu halklar. Ve en önemlisi herkesin kendi işini yapmasını bekliyor bu halklar. Eğitim, eğitimciye bırakılsın, Yasaların uygulanması, hukukçuların olsun, Sivil insiyatif sivil toplumların, vakıf, dernek ve sendikaların olsun, Ülkeyi yönetmek, halkın hür iradesi ile seçilenlerin olsun, Polis emniyeti sağlasın, asker görevini yapsın, Doğrular apaçık ortaya çıksın ki; herkesin doğruyu yanlışı seçebilme hakkı olsun istiyor, bu halklar. Bütün bunları sağlayacak olan uygulamaları; ister iktidar, ister muhalefet, isterse hepsi bir araya gelerek yapsın, bu halklar sonuna kadar destek vermeye; EVET diyecektir. Selam ve dua ile”¦