Benim de dikkatimi çeker, sizin de. Bu manzaraların başrollerinde iki genç vardır. Birinci manzarada fakir-fukara, garip-gurebadan bir genç vardır. İkinci manzarada ise zengin çocuğu şımarık bir genç vardır. Önce birinci manzarayı şöyle bir resmeyleyelim. Her akşam şehrin sokaklarında herkesin gördüğü bir manzaradır bu. Şehrin muhtelif yerlerindeki çöp kutularından ya da çöp konteynerlerinden kağıt, karton, metal, cam şişe ve benzeri atık maddeleri toplayan ve bu topladıkları atık maddeleri iki tekerlekli ve etrafına büyük bir çuval geçirilmiş bir arabaya yükleyerek götüren gençlerin sergilediği manzarayı sizler de görmüşsünüzdür. Bu zor ve yıpratıcı işi yapan gençlerin elbiseleri, elleri, hatta yüzleri kapkara bir görünümdedir. Herhangi bir işi olmayan gariban gençler bu zor ve yıpratıcı işi yapmak zorunda. Bu işten çok da para kazanıldığını tahmin etmiyorum. Fakat, garibanlık ve fukaralık işte. İnsan mecbur kalıyor. Bu gariban kişilerin elleri, elbiseleri kapkara. Ancak yüreklerinin bembeyaz olduklarına inanıyorum. Hırsızlık yapmıyorlar. Arsızlık yapmıyorlar. Ne yapıyorlar, çöp diye atılan maddeleri ekonomiye kazandırıyorlar. Gelelim ikinci manzaraya. Özellikle şehrin lüks ve zengin semtlerinde son model arabalarla son sürat hava atan zengin gençlerinin oluşturduğu ikinci manzarada, şımarıklık, keyif ve eğlence vardır. Bu ikinci manzaradaki gençlerin derdi para değil keyif ve eğlencedir. Bu gençlerin çalışma dertleri olmadığı için sabahtan akşama kadar uyurlar, akşamdan sabaha kadar eğlenirler. Bu gençlerin kıyafetleri ve elleri yüzleri bembeyazdır. Bu gençlerin yüreklerinin rengini tarif etmem imkansız. İşin ilginç yanı bu iki manzarayı oluşturan gençler birbirleriyle bazen aynı noktada buluşmaktalar. Başka bir deyimle yolları bir yerde kesişmektedir. Nasıl mı? İşte benim şahit olduğum bir manzara. Geçen gün otobüs durağında otobüs bekliyordum. Vakit gece 10'u geçmişti. Hayatını çöpten kazanan gençlerden birisini izlemek durumunda kaldım. O saatlerde trafikte çok araç olmadığı için bazı gençler son sürat arabasının gazına basarken, o genç atık maddeleri doldurduğu iki tekerlekli arabasını yolun üzerine koymuş, çöp kutlarını karıştırıyordu. Yanından son model arabalar son sürat geçiyorlardı. Kimi arabalar, atık kağıtların, plastiklerin, pet şişelerle dağ gibi dolduğu o iki tekerlekli arabaya sürterek geçiyordu. Umrunda mıydı o zengin şımarık gencin, bir gariban gencin çöp ile doldurduğu iki tekerlekli bir araba! Belki de küfür de ediyordur zengin çocuğu o şımarık genç! “Bu araba da ne bekliyor böyle yol üstünde” diye kızıp bağırıyorlardır. Onlara göre yol da onların hakkı, tüm zenginlikler de onların hakkı. O gencin Babasını sorsan kolay para kazanan birisidir. Ne bilsin zorluğu, nerden anlasın çöpten para kazananların çilesini! Yukarıdaki manzarada oluşan dram ve trajedi çok kolay gözlemleniyordu. Bir gariban genç birkaç parça çuvalı birbirine ekleyerek oluşturduğu iki tekerlekli çöp toplama arabasına atık kağıt, plastik ve metal parçalarının doldurmanın telaşındayken, diğer genç zevkini, keyfini doruğa çıkarmanın telaşındaydı. O zengin şımarık gencin arabasında tek yaptığı gaz pedalına basmak iken, iki tekerlekli çöp arabasını dolduran ve at gibi çekmek zorunda olan o diğer genç güçlükle yürüyebiliyordu. Zengin çocuğu o şımarık genç gaz pedalına ayak parmaklarının ucuyla hafifçe dokunduğunda bir anda 10 km yol alırken, iki tekerlekli çöp arabasını çekmek zorunda olan genç ayaklarının tüm gücünü kullansa bile 10 m yol alamıyordu. Ah dünya ah! Bu kadar da tezatlık olmaz ki! Bu manzaradan sonra şöyle bir hayal ettim. Şimdi bu iki gençten birisi topladığı bu atık maddeleri bir yere teslim edecek ve oradan bir miktar para alacak. O gencin üstü başı kapkara bir halde, gece boyunca çöpten kağıt, plastik, metal parçası toplayarak çalışması sonucunda aldığı ücretin 20 TL civarında olabileceğini tahmin ediyordum. Ya o diğer genç! Son model arabasına basarak giden o genç, muhtemeldir ki, o gece bir yere eğlenmeye gidiyordu. O genç arabasını lüks bir restoran önüne park ettirdiği park görevlisine işte o garibanın bir gecede kazandığı 20 TL'yi bahşiş olarak verebilirdi. Arkadaşlarıyla yediği yemek bedeli olarak bir gecede 200 TL'yi kolayca harcayabilen o gencin bir gecelik masrafını, o gariban yoksul genç ancak 20 günde kazanabilirdi. Ah dünya ah! Bu kadar da adaletsizlik olmaz ki! Şehirlerde iki zıt manzara kapsamında bu iki manzaraya dikkat çektim. Ancak, elbette daha ne kadar tezat ve büyük dramlar vardır. Onlar da elbette hergün şehirlerde yaşanmaktadır. Neticede işin özü şu:Ah dünya ah! Bir tarafta “bolluk içinde fink atanlar.” Diğer tarafta “çöpten ekmek kazananlar.” Birden aklıma geldi Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK. Ne diyordu Şairimiz: “Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul; Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!” Evet, insanoğlunun tarih boyunca alt edemediği ve çözemediği problem işte budur: Gelir dağılımındaki büyük uçurum ve büyük haksızlık. Gelir dağılımındaki bu adaletsizliği ve haksızlığı gideremeyenler neyi çözerse çözsün, neyi gerçekleştirirlerse gerçekleştirsinler her zaman yarım kalır. Ancak, bu maddi sorunu çözerlerse ve manevi olarak da ahlaklı ve edepli bir neslin ihyasına çalışırlarsa işler tamam olur.