Afganistan'ın başkenti Kabil yakınlarındaki helikopter kazasında şehit olan 12 asker için Mamak'taki 4'üncü Kolordu Komutanlığı'na bağlı Barış Gücü Tugay Komutanlığı'nda tören düzenlendi.

İşte o törenin en can acıtan görüntüsüydü Şehit çocukları.. Kimse dayanamadı onların acılarına.. Kimse tutamadı onları.. Babalarına koştular. Bulamadılar önce.. Tabutlar arasında babalarını aradılar ve sonra babasının cansız bedenini saran kuru tabuta sarıldılar.. İşte bu görüntü üzerine bir kız babası olan Erdoğan Aktaş, öyle bir yazı kaleme aldı ki yüreğiniz parçalanacak.. Haşmet Babaoğlu da o yazıya köşesinde yer verdi.

İşte yürek parçalayan o yazı:

ERDOĞAN AKTAŞ YAZDI

Salı günü haber saatine yakın atv'deydim. Erdoğan'ın (Aktaş) odasına girdim...
Az önce Afganistan şehitlerini uğurlama töreninin görüntülerini hazırlamışlardı. Boğazında bir yumruk, konuşmakta zorlanıyordu.

Sonra bir kâğıt uzattı bana, okumam için.

Bir baba olarak duygularını kâğıda dökmüştü. Ama nasıl derin ve içli biçimde! Kaptım elinden, "bu bende kalsın!" dedim.

Aşağıdaki yazı, sevgili Erdoğan Aktaş'ın işte o yazısıdır.

NARA SORUN HANGİ TANESİNİ DAHA ÇOK SEVER

Kimse bana alınmasın. Kimse kızmasın bana. Özellikle de oğullarım. Hangisini birbirinden ayırt edebilirim ki? Evlatlarım onlar. Ama gelin görün ki kızım farklı. Yapabileceğim bir şey yok, O farklı. Biliyorum, ben de onun için farklıyım. Babayım ben. Babasıyım O'nun. O'nun babası. Kızım.

Çocuklar arasında ayrımcılık yapmak değildir bu. Kim ne derse desin. Kız çocukları farklı, erkek çocukları farklıdır. Kim ne derse desin. Kızım. Yoksa insanın evlatları arasından birini az, diğerini çok sevmesi değil. Mümkün mü? Şöyle yazıyordu okuduğum bir kitabın kapağında: "Nara sorun, hangi tanesini daha çok sever?" Durum tamamıyla bu. Hiçbirini diğerinden ayırt edemezsiniz. Edemem. Ama kızım farklı.

KIZ ÇOCUKLARI NAR TANELERİ

Bir kıyaslama da yapmıyorum. Ama kızım farklı. Kızım. Kız çocukları. Kız babaları. Kızım farklı. Kız çocuklarının babalarına koşması bile farklıdır. Nar taneleri, kız çocukları.
Odamdakilerle konuşurken, o görüntüyü gördüm. Tören bitmiş, askeri kurallar yerine getirilmiş ve artık onlar son yolculuklarına uğurlanacaklar. Yan yana tabutlar. Bir anda koşmaya başlayan kız çocuklarını gördüm. Babalarına koşuyorlardı. Kanım dondu. Durdum. Yüzüm düştü.

KIZ ÇOCUKLARI BÖYLE KOŞAR BABALARINA

Hiç tartışmam, dünyanın en güzel görüntüsüdür, bir kız çocuğunun babasına doğru koşması. Her adımda saçları bir o yana, bir bu yana salınır. Yüzünde bir mutluluk! Kız çocukları böyle koşar babalarına. Dünyanın en güvenilir insanının kollarıdır koştukları. Kız çocukları böyle koşar babalarına. Gülerler. Kendilerinden emin. Kız çocukları böyle koşar babalarına. Sarılırlar. Sonra, baba mı o sevginin içinde kaybolur, yoksa kız çocuğu mu babasının kollarında, bilemem. Benim hissettiğim, tam bir kayboluş ve sonra yeniden varoluş duygusudur. Kız çocuğu, nar tanesi.

SON KEZ KOŞTULAR BABALARINA

Onlar da öyle koştular babalarına. Ama son kez. Tabutlara doğru son hızla koştular. Bırakmak istemiyorlardı. Son kez sarılmak, son kez koklamak, son kez öpmek, son kez dokunmak istediler. Tabutlara sarıldılar, ölümün soğukluğuna, kâinatın en sıcak busesini kondurdular. Ağlayarak, parçalanarak.

Tabuta doğru yaklaştıklarında, isimleri aradılar eğilip. Yanlış tabuta, yanlış babaya, bir başkasının babasına sarılmamak için. Kendi babalarını aradılar. Kız çocukları böyle koşar babalarına, Hani denir ya, "Kimse kusursuz değildir" diye. Yanlış. Bir tek, bir kız çocuğunun babasına koşmasında kusur bulamazsınız. O kadar muhteşemdir. O kadar çarpıcı ve o kadar sonsuzluk dolu. Öyle koştular babalarına. Sarıldılar son kez. Babalar da kız çocuklarına.
Baba diye ağlarken, belki de bilmiyorlardı babalarının onları gerçekten duyduğunu, gerçekten hissettiğini ve gerçekten onlara da sarıldığını. Bir kız çocuğu babasına öyle koşar, babaları da böyle hisseder.