””O şartlarda, nasıl başarılı oldunuz? Araştırmanın ilginç yanı, bu soruya verilen cevap da aynıydı: ””Mahalle okulunda bir öğretmenimiz vardı, O'nun sayesinde başardık.” Profesör bu öğretmeni çok merak etmişti, hâlâ hayatta olduğunu öğrendiği yaşlı öğretmenin izini buldu. Ve kendisini ziyaret etmek için evine kadar gitti. Karşısında yılların yüzüne eklediği kırışıklıklara rağmen hâlâ dinç duran bir yaşlı kadın buldu. Merakla ona bu çocukları, kenar mahallelerden kurtarıp başarılı birer yetişkin olmalarını sağlamak için kullandığı sihirli formülün ne olduğunu sordu. Yaşlı öğretmenin gözleri parladı ve dudaklarının kenarında bir gülümseme belirdi: ””“Çok basit !” dedi ve ekledi: ””“Ben, o çocukları çok sevdim.” “Sadece sevmekle, sadece sevgiyle bu denli büyük bir iş başarılabilir mi?” diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü büyük işler, sevgisiz yapılmaz. Sevgisiz başarıya ulaşılamaz. Söz konusu, eğitim olduğunda, öğretmen, öğrenci, anne ve baba olduğunda yapılacak işlerde sevgi faktörünü öncelikli olarak yüreğimize koyarak yola çıkmamız gerekiyor. Japon bilim adamı Masaru Ematu'nun suyun hafızası ile ilgili araştırmasını ilk incelediğimde “Bu kadar da olur mu?” diye dudaklarımı ısırmıştım. Bu araştırmada Masaru Ematu, Japonya'da kirli su akan Fujiwara Barajı'ndan aldığı su örneğinin molekül yapısını inceliyor. Kirli suyun molekül yapısı tahmin edeceğiniz gibi çok bozuk. Aynı su örneğine dua ediyor, takdir ve sevgi ifadeleri ile suyu onurlandırıyor. “Seni seviyorum” diyor. “Sen harikasın” diyor. “Sen insanlara şifa olacaksın” diyor. Suyun molekül yapısını tekrar incelediğinde mucizevî bir sonuçla karşılaşıyor. Suyun molekül yapısı inanılmaz derecede bir güzelliğe ve kristalize bir yapıya dönüştüğüne tanıklık ediyor. Masaru Ematu, karşılaştığı neticenin tesadüfî bir durum olamayacağını biliyor ve temiz su örneği alıp inceliyor. Temiz su örneğinin kristal bir molekül yapına sahip olduğunu gözlemliyor. Bu defa temiz suya, hakaret etmeye başlıyor. “Seni sevmiyorum” diyor. “Seni öldüreceğim” diyor. “Sen çok kötüsün” diyor. Bu ağır hakaretler sonucunda suyun kimyası bozuluyor. Buradan hareketle sözü şuraya getiriyor Ematu; yeryüzünün büyük bir bölümü su ile kaplı, insan vücudunun büyük bir bölümü sudan oluşuyor. Su dilden anlar, su sevgiden anlar da insan tatlı dilden, sevgiden anlamaz mı? Elbette anlar. Sevgiden ve sevgisizlikten çok iyi anlar insanoğlu. Yeni yürümeye başlamış, etrafına gülücükler saçarak ailenin neşe kaynağı olan bir çocuğun poposuna gülerek, hafif bir tokat atın. Bu çocuğun hoşuna gidecek ve daha çok gülecektir. Çünkü siz güldüğünüz için bu eylemi bir sevgi ifadesi olarak algılıyor. Ancak aynı çocuğa kaşlarınızı çatın, ses tonunuzu bir sertleştirin, yüzünüzdeki bütün sempatik ifadeleri yok edin ve “seni seviyorum” deyin. Eminim çocuk korkudan annesinin kucağına kendisini zor atacaktır. Küçücük bir çocuk diyoruz. Bebek diyoruz. Bizim kendisine kızdığımızı ya da sevdiğimizi çok iyi anlıyor. Çünkü küçücük bir bebek bile olsa o da bir insan. Küçücük bir bebek de olsa insanoğlu sevildiğini ya da kızıldığını biliyor. Peki, bir kış günü kapınıza gelen köpek yavrusuna, bir lokma ekmek verseniz bir de başını okşasanız, bir daha sizin kapınızın önünden hiç ayrılmaz. Şefkatle başını okşadığınız bir köpek yavrusu, gece gündüz kapınızda bekleyerek yabancılardan sizi korumaya çalışacaktır. Bir köpek yavrusu, sevginin bu denli farkına varıyorsa, insan evladı nasıl hissiz olabilir ki? Yaptığı işi severek yapan, mesleğine aşk derecesinde bağlı kimseler, işlerinde basit hatalar yapmazlar. Severek yaptıkları için, işin yapılma biçimi normal seyrinin ötesinde cereyan eder ve ortaya çıkan iş, adeta sanat eseri olur. Çünkü severek yapıldığı için yapılan işe sadece emeğini değil ruhunu da katarak yapmıştır. Tüm benliği ile gerçekleştirmiştir o işi. Dolayısı ile basit bir iş çıkmasını beklemek yanlış olur. Yazımızın başında yer alan öyküdeki öğretmenin tebessümle ifade ettiği sevgi, işte bu sevgidir. Bizim karmaşık gördüğümüz, içinden çıkılmaz zannettiğimiz birçok konuda; işini severek yapan, işini sevgiyle yoğuran insanlar çok keyifle başarıya ulaşıyorlar. En lüks restoranlarda yediğiniz çok özel yemekler dahi, annenizin pişirdiği bir tarhana çorbasının yerini tutamaz. Çünkü anneniz, o yemeğin içine anne sevgisi katmıştır. Hangi yemek malzemesi, sevginin hele de anne sevgisinin yerini tutabilir ki! Çocuğunu okula gönderirken; sevgi ve şefkatle çocuğunu öpen ”Allah zihin açıklığı versin yavrum” diye evden yolcu eden bir annenin yavrusu başarısız olabilir mi? Öğrencilerine bakarken onların yüzünde geleceğimizin mimarları olarak gören, bu duyguyla onları seven ve onlara emek veren bir öğretmenin öğrencileri başarısız olabilir mi? Yaptığımız işin adı ne olursa olsun, işimize sevgimizi katıyorsak, mesleğimizi aşkla ve şevkle icra ediyorsak, başarısız olmamız mümkün değildir. Çünkü içimizdeki o sevgi bizi tutuşturur. Sevginin olduğu yerde kin, öfke, şiddet, kıskançlık gibi hastalıklar barınmaz. Sevgiyle tutuşan bireylerin yaptıkları işlerde başarıdan başka bir sonuç çıkması mümkün değildir. Yazara mesaj: [email protected] www.yusufyesilkaya.net Not: Bu yazı; www.yusufyesilkaya.com , www.dinahlak.com ve www.haber46.com web sitelerinde eş zamanlı olarak yayınlanmaktadır.