Milli Bayramlarda da sıra sıra yürüdük, sıra sıra geçit resmine katıldık. Haa, bir de Milli Bayramlara hep sıradan sözler duyduk. İçten gelmeyen ve adetten söylenen sözlerdi onlar. Hatta yasak savma kabilinden söylenen sözlerdi onlar. Bugün de bir Milli Bayram günü. Şimdi sıra sıra dizilmiştir öğrenciler. Şimdi sıradan sözler havalarda uçuşuyordur. Gelin sıradan konuşmayalım ve sıra dışı konuşalım. Sıra dışı yazalım. Gelin madem bugün Gençlik ve Spor Bayramı, gençlik üzerine sıra dışı konuşalım. Evet, gençlere ne öğretiliyor okullarda? Gençlere neyin eğitimi veriliyor okullarda? Bunlar belli zaten. Eğitim de belli, öğretim de bellidir. Zaten, bize de çocukluğumuzda ve gençliğimizde ne öğretildiyse öğrendik. Neyin eğitimi verildiyse, eğitildik. Bir çocuğa, bir gence matematik ve fen ve Türkçe ve edebiyat ve fizik ve kimya ve biyoloji ve tarih öğretmekle ve diğer saymadığım dersleri anlatmakla iş bitiyor mu? Bu mudur eğitim? Bu mudur öğretim? Hayır, elbette iş bunlarla bitmemelidir. Bunlar ikinci plandadır. Öncelik, “değerler eğitimi” birinci sırada gelmelidir. Evet, tekrar ediyorum, önemli olan “değerler eğitimine tabi tutmaktır” çocukları ve gençleri. Şimdi, “nedir bu değerler eğitimi” diyecekler olacaktır. Bu köşe yazısında uzun uzun bunu anlatacak değilim. Değerler dediğimizde, “sevgidir, şefkattir, merhamettir, fedakârlıktır, yardımlaşmadır, empatidir, milli ve manevi hususlara duyarlılıktır, dürüstlüktür, hoşgörüdür, saygıdır, vatanseverliktir, adalettir, çalışkanlıktır, iyiliktir, doğruluktur, misafirperverliktir ve bu güzel hasletlere benzer tüm özelliklerdir.” İşte bunları çocuklara ve gençlere aşılasak ve anlatsak yeter. Tabi sırf anlatmak yetmez. Değerler eğitiminde, anlatmaktan önce, anlattığın şeyi yaşamak gerekir.” Bunun bir başka şekilde ifadesi; “kâlden önce hâl gelir.” Bunların arkasından şu soru gelir. Okullardaki öğretmenlerimiz öğrencilere örnek olabiliyor mu? İşte bu sorunun cevabı çok önemlidir. Sırf maaş için okula gelip giden bir öğretmen, öğretmen değil profesör olsa ne yazar! Yukarıda değerler eğitiminde bahsettik. Hayatında hiçbir değer taşımayan bir insan öğretmen değil de profesör olsa ne yazar! Evet, sıra dışı bir 19 Mayıs yazısında bu eleştiri tam yerini buluyor. Gerçekten de, öğretmenler, hocalar, profesörler önce kendileri şahsiyet olarak üzerlerinde değer taşımalı ve üstlendikleri misyonun ve ağırlığın bilincinde olmalıdır. Bu misyonun ve bilincin insanı öğretmenlerin yetiştirdiği nesil, geleceğe güvenle ve umutla bakmamızı sağlar. Aksi halde, umutlarımız bir başka bahara ya da bir başka nesile kalır. Şu an ki durum itibariyle gençlikten, maalesef umudum yok. Tabi bir oran vermek zor. Hepsini de aynı kefede değerlendirmek istemiyorum. Ancak, lise ve üniversite gençliğinin büyük çoğunluğu, ağzında küfürlü sözler, langır-langur davranan, işi-gücü cep telefonu, internet, bilgisayar olan, derin meselelere yani hayatın sırları, niye dünyadayız, niye varız gibi hususlara ilgisiz, günübirlik yaşayan, kılık kıyafeti özensiz-düzensiz tiplerden oluşmaktadır. Maalesef tablo bu kadar acı ve ıstırap verici. Bu yazdıklarıma katılmayanlara basit bir tavsiyem var. Metroda, belediye otobüsünde, parkta birkaç arkadaşıyla sohbet eden gençlere bir yaklaşın, aralarındaki sohbeti bir dinleyin, bu size bir fikir verir. Ben yanlarından geçerken çoğu zaman utanıyorum. Adeta ağızlarında, dillerinde bir tik olmuş “”¦. na koyum” ile başlıyorlar söze ve her üç kelimeden ikisi nerdeyse küfür. Bir de en çok kullandığı sözleri “oğlum.” Birbirlerine hitap ederken “oğlum” demeden yapamıyorlar. Bir fikir atın ortaya ve alacağınız cevap çok sığ ve düzeysiz olacaktır. Çoğunlukla fikir tartışması yok ve “kestirip atacak tarzda fikir beyan ediyorlar.” “Bu iş, böyle olacak, ben böyle yaparım, bizde böyle, işte o kadar ve benzeri sözler” dillerinde kırıla gidiyor. Bu konudaki eleştirilerimi uzatmaya gerek yok. Mesela, gençlerimizin bir çoğu, tarihteki fikir ve düşünce adamlarından bihaberler, ancak, topluma hiçbir değer sunmayan bazı kişilerin (özelikle futbolcu ve popçuların) nerdeyse, yedi cedlerini ezbere sayıyorlar. Evet, 19 Mayıs'ta sıradan sözlerle kendimizi avutmayalım ve “gençlerimizin bu hal-i pür melallerine” ciddi bir şekilde çözüm bulalım. Şimdi son bir soru. Bu sorum özellikle gençleredir. Hal-i pür melal ne demekJ)))) Gençler bu yazıdan hiçbir şey anlamasalar da, yukarıdaki J))) işaretini iyi anlamışlardır. Haa, bir de artık gençler uzun uzun yazı yazmıyorlar, kısa kısa mesaj ve işaretlerle (J))), (((((, ve benzeri işaretlerle) anlaşıyorlar. Haydi hayırlısı diyeceğim de, bu gençlik böyle giderse, sonumuz pek hayır görünmüyor.