Duvarlar ördük dört bir yanımıza, engeller dizdik aramıza buna güven dedik, sınır dedik”¦Kara çalılar dizdik aramıza, dikenleri battı içten içten şiştik,iltihap bağladık”¦Sonra modernleştik, geliştik artık siyeçler olmaz , karaçalılar olmaz dedik, dikenli, beton teller yalan çıkardı bizi. İki kardeş bir arada duramaz olduk, koca dünyada sığacak yer bulamadık”¦Düşman değil kardeştik, etrafımızda şeytan da göremiyorduk, hep dost akraba eş, hısım falan filan”¦ nasıl girdi şeytan içimize bu kadar nasıl yaklaştı, bu kadar nasıl acıttı? Menfaat rüzgarlarına kapılmayan memleketlerde duvarlar çitler , siyeçler yoktu. Herkes, herkesin malı hangisi, mülkünün sınırları nere bilir, kalplerinde sınırlar çizer maddi siyeçler çekmezlerdi. Hem daha etkin hem daha samimi ilişkiler kurulurdu.Ne değişti buralarda, ne yedirdiler bize, ne içirdiler, ne koklattılar bize ki öz kardeşimizle anamız, babamızdan kaçar olduk aramıza engeller örmeye başladık. Kim bunu yapmışsa amacına ulaşmış, insan akrabasından kaçar olmuş, elaleme güvendiği kadar akrabasına kardeşine güvenmez olmuş, birlikte eğlenemez, iş yapamaz hale gelmişler. Sebepleri araştırılıp imha edilmesi gereken öncelikli sorunlardan biri budur. Sebepleri ararken de fazla uzaklaşmadan kendi nefsimizden başlamamız doğru yol olsa gerek. Araya örülen engeller ,bahçelerden birbirine karışan mis kokuların kaynaşmasını engellediği gibi insanların gönüllerine galubeladan işlenen “biz” sevgisini “ben” e dönüştüren, bencilleştiren bireyselleştiren, yalnızlaştıran, tatsızlaştıran, çirkinleştiren ve yok eden akıbete gidişin çığlıkları olsa gerek”¦ İnsanlardaki mal mülk hırsı, bencilce, paylaşmadan üstünlük arzusu, önce kendini, etrafını ve tüm dünyayı yutacak kadar dehşet, ağzını açmış, acemi oyuncuları beklemekte. Yunus Emre'nin çağlar öncesinden: “Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi / Mal da yalan mülk de yalan, var git biraz da sen oyalan.” dizeleri insana bu dünya sahnesindeki biz oyunculara baki olmadığımızı, oyalamadan ibaret bir yaşamda olduğumuzu bunu unutma gafletinde boğulmadan silkinip kendimize gelme gereğini, zaruretini ne güzel özetlemiş. Oyun bu, oyuncular: sen ,ben, biz, tüm insanlar; sahne dünya, dekor: dağlar taşlar ev , okul, iş yeri, çiçekler, böcekler”¦.Oynamaktan maksat ütmekse(utmak, kazanmak), kurallara uyarak, ayarları kaçırmadan, hepimize iyi ütmeler”¦