Bir meramı vardır elbet, daha önceki gençlik yaşında, bu vatanın savunmasında yan yana, omuz omuza birlikte çarpıştığı askerlik arkadaşını ziyaret edecektir. Köye yakın ana yoldan indiği araçta bulunan diğer insanların yardımıyla köyün en yakın bölgesinde iner ve köye doğru yürümeye koyulur. Bu arada da arkadaşıyla geçmişte yaşadığı ortak birliktelikleri düşünür ve yaşadığı, acı tatlı her anıyı hatırladıktan sonra yüzünde tatlı tebessüm belirir. Bu sıra köyün girişine yaklaşmıştır. Etrafına bakınır. Gideceği arkadaşını sormak için birilerini arar gözleri. Uzaktan köylü birini görür. Seslenerek durmasını işaret eder. Yanına kadar yaklaşır. Yüz yüze geldiklerinde derdini anlatır köylü vatandaşa. Bu köylümüzün de bildiği birkaç kelime Türkçesi vardır. Peş peşe bu sözcükleri kullanır lakin karşısındaki kişi bir şey anlamamıştır. Uzun süre bakışırlar el kol hareketiyle anlaşmaya çalışırlar ama nafile. Köylü beyefendi karşısındaki kişiye yardımcı olamayacağını anlayınca kafasını kaldırıp etrafına bakınır. O sırada uzaktan geçmekte olan yaşlı birine yüksek sesle ve Kürtçe bağırır: ””Dayı çabuk bana yardıma gel, benim Türkçem bitti. Âdem peygamberle başladı serüvenimiz. Yaratılış gayemiz vardı ve ilkeyi yaratıcı güç olan yüce Allah koymuştu. İlke dünya mamur hale getirilecek ve orada belirlenen bir vakte kadar yaşanacak, bu süre içinde yaratılış fıtratına uygun yaşam sürülecek, yüce yaratıcının fıtrat için belirlediği sınırlar dışına çıkılmayacak. İnsan için belirlenen en üst kimlik bu olacaktı. Bu kimlik dünyada yaşam biçimi, hidayet kaynağı, mutluluk reçetesi, ahiret için ise, ebedi hayatın nihayetsiz rahatlığı anlamına gelecekti. İnsanoğlunun sahip olduğu bu üst kimliği ilk olarak, kendisine vaaz edilen düzene itirazıyla Kabil tarafından, özelde kardeşi olan Habil'e verilen bir zarar iken genelde ise tüm insanlık adına bir olumsuz çentik atılmış oluyordu. Kabilin açmış olduğu bu kapı kapanmamış bilakis o günden bu güne açık kalan aralıktan, üst kimliğimize zarar vermek için nice kişi ve kurumlar gelip geçmiş ve her defasında sahiplenmeye çalıştığımız bu sağlam duvardan bir tuğla ya da sıva parçasına zarar verilmeye çalışılmıştır. Nuh peygamber, yaklaşık dokuz yüz elli yıl gibi uzun bir hayat boyunca, insanlar tarafından eksiltilmeye çalışılmış bu yapıyı korumuş ve ayakta tutmaya çalışmıştır. Neticede bu kimlik etrafında birleşen yüce gönülleri dağ başında oluşturduğu birlik ve dirlik gemisine bindirerek, kurtulmaları için büyük ve olağanüstü bir mücadeleyi ortaya koyarken bu kimlikten nasibini alamayan, daha doğrusu zarar vermeye çalışan en yakın akrabalarına dahi yardımcı olmamış, olamamış, bu üst kimliğin korunmasını daha elzem kabul etmiştir. Kendisinden ”˜o tek başına bir ümmet'ti' diye bahsedilen ve yüce Allahın habibim dediği İbrahim peygamber bu üst kimliği korumak için, Nemrut'un, kendi beşeri amaçlarına hizmet ettirmek için kurduğu zulüm ve dünyevi düzenine karşılık, ateşe atılması kararına rağmen mücadele etmiştir. İlahi olanı hâkim kılmak için her şeyini ortaya koymuştur. Yine kimliksizliğin getirmiş olduğu puta tapıcılığa başta babasına karşı gelerek ve mücadelesinde tarafsız ve adil olduğunu babasının yaptığı putları kırarak göstermiştir. Nemrut'un geliştirdiği bu kimlik bunalımına karşı net bir şekilde, üst kimlik inşasını ortaya koymayı en büyük vazife saymıştır. Eyüp peygamber her türlü bela ve musibete, en üst noktada sabır göstererek bu kimliği korumaya çalışırken, Lut aleyhisselam; günümüzün modern cahiliyesinin de bir sapkınlığı olan, aşağılık ve onur kırıcı kimliksizliğinin içinden, asli kimliğini korumayı bir görev bilmişti. Bu uğurda tüm toplumunu da karşısına alarak onların kınama, suçlama ve tehditleri hiçe sayarak yüce ALLAH'IN, insana has kıldığı bu kimlikten bir parça olsun kopartılmasına müsamaha göstermemenin şerefine ulaşmıştır. Hz Davut bu kimlikten taviz vermektense, oyulmuş bir ağacın gövdesi içinde bedenini ikiye bölecek olan testereye teslim etmeyi yeğlemiştir. İsa ve Musa aleyhisselamın bu zorbalarla olan mücadelesinin temelinde de kimliğimizden bir şeyleri eksiltmeye çalışıp bizim kimliğimizi yok etme mücadelesine tanıklık etmiştir yeryüzü. İlahi zincirin son halkasını oluşturan Hz Muhammed bu kimliği koruma ve ayakta tutma azmi için, çektiği acı ve ızdırabı yaşayan en büyük şahit olarak tarihteki yerini almıştır. Onun kendi şahsında oluşturduğu bu yüksek asalet, kendisiyle beraber etrafındaki tek yürek olmuş inanlarda da belli bir standardı oluşturmuştur. Bu ilahi standart, kendisine Müslüman adını kabullenmiş her inanan için değiştirilmeyecek kimliği de miras olarak on dört asırdan beri sahiplenmiş ve yaşatmaya da azim göstermiştir. Bu kimliğimiz, imandır. Bu kimliğimiz, azimdir. Bu kimliğimiz, hak yolda ayaklarımızı sabit olarak atmaktır. Bu kimliğimiz, ilahi olana doğru topluca yürüyüştür. Sürekli birilerinin, sahip olduğumuz ya da olmaya çalıştığımız bu asli hüviyetimizi zedeleyip bozuma uğratmak istemelerine karşılık verdiğimiz çaba ve gayretin tamamını ilahi emirlerden almıştık. Bu ilahi emirleri bize ulaştıran sayısı belirsiz Resul ve şahitlerimiz vardı. Bu resul ve şahitlerimizin getirdikleri ilahi kaynak ve kayıtları vardı. Bu kaynak ve kayıtları bizler kabullenmiştik. Doğruluğuna biz karar vermiştik ve aynen de kabul etmiştik. Bizim kimliğimiz ve kişiliğimiz bu kaynaklara göre şekil almıştı. Başkalarına göre yanlış, eksik, bozulmuş, eskimiş hatta gerici bir yapıymış gibi görünebilir bu kimlik. İlkeleri, emir ve yasakları, haram ve helalleri bizedir. Uygulamanın doğruluğu ya da yanlışlığı da bize aittir. Ama birilerinin sürekli ortaya çıkıp bizim, bizim gibi düşünenler için ve bizim değerlerimiz adına yeni kimlikler oluşturma çabalarıyla, asli kimliğimizden uzaklaştırma çabalarına da bir anlam kazandırmakta zorluklar çekiyoruz. Birilerinin, bu kimlik değiştiricilerini görerek, onları tanımaları ve buna uygun proje ile alternatifleri oluşturarak yeniden kendimize dönmemiz gerekliliğini anlaması şart oldu. Kendimizi tanımakta zorluk çekiyoruz. Kaybet istemediklerimizi korumakta zorluk çekiyoruz. Tüm dünyada ezilen, sömürülen, yok edilen, öldürülen bizler iken. Filistin, Afganistan, Irak, Pakistan, Hindistan, Keşmir, Cezayir, Kosava, tüm Afrika da insanlar, çekilmez bir onursuzluğun içine dürüldüğü şu anımızda, yazımızın başında anlattığımız bu olay gibi, tüm dünya inanlarına da diyorum ki: EY İSLAM ÜMMETİ; HEMEN BİRBİRİNİZE YARDIMA KOŞUN. YOKSA KİMLİĞİMİZ BİTMEK ÜZERE. İçimizdeki beyinsizlerden dolayı bizleri helak etme Allah'ım!