Çünkü devir tüketim ve harcama çılgınlığı devri. Öyle ki, stres atmak için, yani gerçek ihtiyacı olmadığı hâlde alışveriş yapanlar var. Geçen gün izlediğim bir programda, bu tür insanlar için bir yakıştırma bulmuşlar: “Alışveriş Manyağı”. İslamî bilinç ve anlayışta olan bir insan bu tür davranışlardan fersah fersah uzaktır. Ancak, nüfus cüzdanına (yani bir kağıda) İslam kelimesini yazdırdığı hâlde, bu kelimeyi ruhuna yazdırmamış olanlar, İslam'ı ruhuna geçirmemiş olanlar, stres atmak için bile alışveriş yaparlar, gerçek ihtiyacı olmadığı hâlde, sepet sepet eşya taşırlar evlerine. Vay gösteriş meraklıları, vay sizi görgüsüzler. Bu yazının maksadı gösteriş merakı için, sırf alışveriş olsun diye tüketim çılgınlığında olanları eleştirmek değil. Çevreyi korumanın binbir yolu ve yönteminden en etkilisi olan toplumca tasarruf ederek, gösterişten kaçınarak çevreyi korumanın önemini belirtmektir. Tabi bu arada çevreyi koruduğumuz gibi, başta cebimizi de korumuş oluyoruz. Mevcut çevre kirliliklerinin bir çoğunun temelinde bilinçsiz ve hoyrat tüketim eğilimleri vardır. Bu eğilimlerin yerini tasarruf anlayışı alırsa, az tüketirsek, çöpler iki poşet yerine bire düşer, kanalizasyona 2 m3 atıksu yerine 1 m3 atıksu iner, alışverişe araba yerine yaya ya da bisikletle gidersek egzoz kirliliğine meydan vermemiş oluruz. Böylece mevcut kirlilik bir anda yarı yarıya azalır. Bu durum itibariyle, çevreyi korumanın en önemli yolu tasarruf anlayışından geçer. Az tüketenler çevreye daha az zarar verirler. Tasarrufa riayet edenler, aynı zamanda çevreyi de korumuş olurlar. Bu hasletlerin ruhumuza yerleşmesi için ebeveynlere büyük görev düşüyor. Nesillerimizi ta beşikten başlayan bir eğitim ve yetiştirme sürecine tabi tutmalıyız. Bilim adamları, “insanların eğitim ve yetiştirme sürecinde en önemli yaş aralığının 0-6 yaş arası olduğunu, bu yaşı geçtikten sonra, çocuğa şahsiyet kazandırmak ve şuur vermek zorlaşıyor” diyorlar. Bana göre, çocuğunu şahsiyetinin temelleri ana rahminde başlar. Çünkü, ana karnında helal gıda yemiş ve helal kazançla beslenmiş bir çocuk, ana karnında annesiyle ibadet etmiş, ana karnında annesiyle takva üzere yaşamış bir çocuk elbette ruhen sağlam ve güçlü olur. Bu çocuk bir de 6 yaşına kadar aynı minval üzere yetiştirilse, işte bir toplumun temelleri böyle sağlam atılır. Asıl konumuza tekrar dönecek olursak, “tasarruf etmek, aynı zamanda çevreyi korumaktır da” görüşünü öncelikle çocukların ve genç nesillerin kafalarına yerleştirmeliyiz. Havayı, suyu, toprağı, tüm doğal varlıkları, önce birer nimet olarak bilmeli ve bu nimetleri israf etmeden ölçülü kullanmalıyız. Yukarıdaki anlayışa sahip olmanın birinci şartının, kapitalist tüketim kalıplarını kırmaktan geçtiğini de bilelim. Kapitalizm, üretmek ve tüketmek döngüsü üzerine kurulmuş bir sistemdir. Bu sistemde, tüketim ne kadar fazla olursa, o kadar fazla üretim olacağından, tüketim teşvik edilmiştir. Kapitalist tüketim kalıbında, tüketmek bir araç değil, amaç olarak görülmektedir. Bu sistemde, tüketmek neredeyse bir “erdem” olarak görülmüştür. Bu bakış bizim özümüze ve kültürümüze ait değildir. İslam'ın tasarrufu anlayışı, Kur'an-ı Kerim'de, “yiyin, için, fakat israf etmeyin” şeklinde özetlenmiştir. Peygamber Efendimiz (sav), “isterseniz bir nehir kenarında olun, abdest alırken suyu israf etmeden ölçülü kullanın” diye emrediyor. Tasarruf anlayışı ruhumuza işlemeli ve hayat görüşümüz olmalıdır. Bu hayat görüşü doğrultusunda ve inancımızın ışığında, en iyi çevre temizliğinin kirletmemekten, çevreyi korumanın en ucuz ve en iyi yolunun tüketimi kısmaktan geçtiğini uygulamada göstermeli ve böylece hem cebimizi hem de çevreyi korumalıyız.