İç karartıcı haberler, her ana haber bülteninde karşımızda. Kararmış kalpler 24 saat ekranda. Kara haberleri duruyor televizyonlar. Kara kara düşündürüyor iç karartan manzaralar. Demek ki, televizyona kara kutu demekte haklıymış büyüklerimiz. Televizyonun hayatımıza balıklama dalışı ve olumsuz etkileri inkar edilemez boyutlarda. Peki televizyonsuz olmaz mı? Onsuz yaşamak çok mu zor ya da imkansız mı? O olmadan önce ne yaparmış büyükler? Bir düşünsek ve şimdi televizyonsuz bir gün hayal etsek”¦ Bir Pazar sabahı.Herkesi televizyonun sesiyle uyandıramayacağız bu kez. Tek tek odalarına gidip kaldıracağız onları. Böylece uyanır uyanmaz ilk gördüğümüz yüz, sevgili annemizin, babamızın ya da kardeşimizin yüzü olacak. Ancak tatlı sözler söyleyerek uyandırabiliriz onları tatlı uykularından. Böylece ağzımızdan ilk çıkan sözler tatlı olacak. Şu televizyonun sesini kıııs, uyuyamıyorum diye bağıramayacak kimse. Herkes ya kendiliğinden ya çay bardak tıkırtısıyla ya da yumurtaların kokusuyla uyanacak, televizyonun sesiyle değil. Ve işte tüm aile fertleriyle birlikte, güzel bir kahvaltı sofrası”¦Hiçbir anne ”˜”˜Oğlum hadi kalk şu televizyonun başından, çayın soğuyor'' diyemeyecek. Kimse televizyona bakarken çayını dökmeyecek üzerine. Kimse televizyonun içene düşmekten, sofrada konuşanlardan mahrum kalmayacak. Babalar annelerin saç rengindeki değişikliği, çocuğunun yeni çıkan dişini, oğlunun yüzündeki ergenlik sivilcelerini fark edecek. Anneler ocaktaki yemeklerini yakmayacak.Dizi muhabbetleri olmayacak sofralarda. Gözyaşları birileri tarafından uydurulmuş film hikayeleri için akmayacak. Herkes kendi hayatından bahsedecek. Herkes birbirini dinleyecek, merak edecek. Birbirlerine sorular soracaklar, en önemlisi konuşacaklar ve keyifli bir kahvaltı yapmanın huzurunu yaşayacaklar. Televizyonsuz bir günde, herkes özel işlerini zamanında yapacak.Buna televizyon engel olamayacak. Anneler çocuklarını televizyona emanet edip bulaşık yıkayamacak. Ya bir kitap ya bir dergi ya da bir oyuncak verecekler yavrularının eline. Babalar, ”˜”˜oğlum uzaktan izlesene şunu'' diye kızamayacak çocuklarına. Çocuklar saatlerce hareketsiz bir şekilde ekrana bağlı kalmayacak. Oyunlar oynayacaklar, arkadaşları sokağa çıkardığında, ”˜”˜televizyon izleyeceğim'' diyemeyecekler. Yani arkadaşlar edinecekler. Yeni şeyler öğrenecekler. Anneler dizi izlemekten ihmal ettikleri komşularının kapısını çalacak bir tabak kurabiyeyle. Çocuklar izledikleri korku filmlerinden etkilenip, uykusuz kalmayacak. Ağabeyleri kardeşlerine en son öğrendikleri vuruş tekniklerini uygulayamayacak. Akşam yemekleri ocakta unutulup yanmayacak, babalar aç karnına eve geldiğinde harika bir sofra bulacak, o mutlulukla herkese iyi davranacak. Akşam yemeğinde herkes birbirine gün boyu yaptıklarını anlatacak.Yemekten sonra dost sohbetleri yapılacak. Anneler, babalar yavrularına iman hakikatlerini, yaradılış gayesini anlatacak, kitaplar okunacak. Koltuklar daha az eskiyecek, bir akşam boyunca oturulmayacak çünkü. Yürüyüşler, gezintiler yapılacak. Kanal kavgaları bitecek, kumanda savaşları sona erecek. Bir televizyon koltuğumuz olmayacak ve kimse ona oturmak için birbirini kırmayacak. Televizyon sehpası yerine bir kitaplık alınacak. Her kitap bir kanal olacak. Hazırcılığa alışamayacağız; araştırmayı, okumayı, öğrenmeyi öğreneceğiz böylece. Televizyonsuz bir hayat işte böyle olacak. Evler neşeyle, huzurla, mutlulukla dolacak. Ne dersiniz, fişi çekmenin zamanı gelmedi mi?