“Ecel Aslanı” ağzını açmış insanı ve tüm canlıları bekler. Kimse bu akibetten kaçamaz. İnsnaın kaçamayacağı bir başlka akıbet daha vardır. O da “yükseliş ve düşüştür.” Evet, insanoğlu'nu yaşadığı hayatta manevi ve maddi olarak yükseliş ve düşüş bekler. (Manevi yükseliş ve düşüş en mühimi olsa da bu yazıda yalnızca maddi yükseliş ve düşüşten bahsedeceğim) Eceli aslana benzettik. Peki insanı bekleyen bu yükseliş ve düşüşü neye benzetebiliriz? Belki de bir asansöre benzetebiliriz. Ya da paraşüte benzetebiliriz. Hayata gözlerini açtın, fakir bir aileye mensup olarak doğduysan zemin kattasın ya da bir, ya da ikinci kattasın. Büyüdün, okula gittin, ticarete atıldın, zenginleştin. Apartmanın zemin katından ya da birinci, ikinci katından asansöre bindin ya da paraşüte atladın, yükselişe geçtin demektir. Zengin bir aileye mensup olarak doğdun, mesela, yedinci, onuncu kattasın, bu kattan aşağıya da inişe geçebilirsin, daha da yükselebilirsin. Hayat bu işte. Yükseliş de mümkün, düşüş de mümkün. Yüksleişler ve düşüşler bir anda da olmaz. Bu yükseliş ve inişler ferdi ya da ailevi olarak, bir insanının, bir ailenin yalnızca bir anına bakarak belli olmaz. Uzun dönemde baktığımızda bu iş böyledir. Ne zenginlik, ne de fakirlik ebedi değildir. Hepsi de gelip geçicidir. Ben bizzat kendi etrafımdan, doğduğum büyüdüğüm Pazarcık İlçesinden, yaşadığım Ankara'dan örnek verebilirim. Ya da basında-medyada gördüğüm Türkiye çapındaki olaylardan örnekler verebilirim. Etrafımızda ya da Ülkemizde nice zenginler vardı, fakir düştüler. Nice fakirler vardı zenginleştiler. Bu yükseliş ve düşüş çizgisini görebilmek için benim izlediğim periyot 25-30 yıllık dönemdir. Bu döneme göre bu sonuca vardım. Belki bu periyotta, Ankara'da, Pazarcık'ta ya da genel olarak Ülkemizde durumu değişmeyen kişi ve aileler de vardır. Yani, hâlen zengin ve hâlen fakir kişi ve aileler vardır. Ancak 25-30 yıl sonra ne olacaklarını bilemiyoruz. Lafı uzatmaya gerek yok. Bu Dünyada nice Karunlar geldi geçti. Şimdi yerlerinde yeller esiyor. Düşmez kalkmaz bir Allah'tır. Kimse zenginliğine güvenip şişim şişim şişmesin ve şımarmasın ve de azmasın. Kimse fakirliğinden dolayı acı ve elem çekmesin. Ben özetle bu duruma dikkat çekmek istedim. Bu gerçeği bir şiir hâlinde de dikkatlerinize sunarım. YÜKSELİŞ VE DÜŞÜŞ Madalyonun bir ön yüzü, bir arka yüzü var, Her mevsimin bir baharı, bir de güzü var. Yolların iki yönü, bir gidişi, bir de gelişi var. Bu Dünyanın düşüşü de var, yükselişi de var. Yalnız Allah kalır, bu Dünyada, bir kararda, İnsanoğlu iniş-çıkışlı, bir kârda, bir zararda. Bir bakarsın yükselir, yükselir, şiştikçe şişer, Bir bakarsın söner, söner, balon gibi düşer. Yükseliş dediğin, havayla da, çabayla da olur, Herkes kendi meşrebine uygun bir yol bulur, Kimisi kanaatkâr, çileli, safha safha yükselir, Kimisi aç göz, hileli, beleş-bedava yükselir. Düşüşe gelince, işte farklıdır bunda durum, Yükselenin karşısında, her zaman bir uçurum, Bunun için bir boşluk, küçük bir gaflet yeter, Ayağın kaydığı anda, son sürat, işin biter. Yükselenler afra-tafra, şaşım şaşım şaşarsa, Şımardıkça şımarıp haddi, hududu aşarsa, Bunları bekler işte aynı son, aynı akıbet, Zindandır onlara hem dünya hem ahiret. Yükseliş ve düşüş, birbirine zıt iki hareket, Yalnızca olgunluktadır, hayır ve bereket, Dünyada her şey, her şey insana hizmet için, Yükselenler de bu hava, bu şişkinlik niçin? Eskiden Padişahlara yedi gün, yedi gece, “Senden büyük Allah var” derlerdi hece hece, Ah sizi “zengin şişkinler” ah, ah, bilmem ki, Şimdi size ne söylemeli, şimdi size ne söylemeli?