Hayır şer, güzel çirkin, iyi kötü, gibi zıtlıkların içerisinde insanında şahsi iradesiyle her hangi birisini tercih ederek imtihana konu olması, dünyamızın böyle bir imtihan mahalli olarak seçilmesi, imtihana tabi olan insanların iyi ruhlarıyla kötü ruhların ayırt edilmesi, elmas ile kömürün görünüşteki benzerliğinin ayrılmasıyla birinin değerinin artmasına diğerinin değersizliğinin bilinmesine sebep olması, Allah'ın bu imtihan dünyasında bu zıtları birbirine karıştırarak zararları menfaatlerle, şerleri hayırlara dahil ederek, çirkinlikleri güzelliklerle bir araya getirip hamur gibi yoğurarak en mükemmeli bulmak için bu dünyamızı devamlı değişikliğe tabi tutmuştur. Bütün bunlar insanların kendisinde bulunan kabiliyetlerin ortaya çıkması ve bu istidatların hayat bulup yeşermesine sebep olması için böyle bir imtihana tabi tuttu, ne zaman ki bu imtihan dünyası kapanır yeniden ebedi hayat olan ahiret hayatı başlar, imtihan dünyasındaki yaşadığımız zaman içerisindeki ektiğimiz mahsullerin hasat zamanı gelir birbirine karışmış olan o zıtlar tasfiye eder ayrılır ve önümüze iyi ve kötü olarak konur ve tartılır, hangisi ağır gelirse karşılığında kazanılan bir yer bizlere hazırlanır, o iki zıtlardan yani ya cennet ya cehennem. Allah'ın dünyamızda kurduğu bu nizam, zıtlıkların varlığında, esasta iyilik ve güzellik sıfatları hâkimdir. Kötülüklerin yaratılması, bizzat kötülüğün istenmiş olmasından değil, iyiliğin ve güzelliğin değerlerinin takdir edilmesinin temini içindir. Bu hususta Bediüzzaman “ Şer, kubh, çirkinlik, batıl, fenalık hilkati kâinatta cüzidir; maksut değil, tebidir ve dolayısıyladır.” Çirkinlik çirkinliği için kainata girmemiş, güzelliğin bilinmesi için kıyas olarak çirkinlik yaratılmış, çünkü şer olmazsa hayır bilinmez, elem olmazsa lezzet anlaşılmaz, karanlık olmazsa ışığın kıymeti bilinmez, her şey zıttıyla bilinir. Gerçekten etrafımıza bir baksak, her şeyde güzelliğin esas olduğunu, görünen çirkinliklerin ve kötülüklerin, güzelliğinin derecelerini göstermeye ve çoğaltmaya sebep olan unsurlar olarak görürüz. Bir şeyin mükemmele ulaşması için bu zıtların yaratıldığını ve bir araya geldiğini ve bunada müşahhas bir misal olarak Bediüzzaman “ Atmacanın serçeye tasliti ( Musallat olması ) zahiren rahmete uygun gelmiyor. Halbuki o serçenin uçmak istidatı, o taslit ile inkişaf eder” yani atmaca o serçe kuşuna musallat olmasıyla o serçenin uçma, manevra kabiliyetlerinin gelişmesine sebep olduğunu ifade etmektedir. Netice olarak bütün bu zıtlıklar içerisinde bizlere verilen bu zıtları birbirinden ayırt etme özellik ve kabiliyetlerini, yani o yerlerin, göklerin ve dağların üstlenmekten çekindikleri o büyük emanetleri ene yi, aklı, kalbi, ruhu ve diğer latifeleri yerinde ve fıtri yaratılışlarına uygun olarak kullanıp güzelliklerin ve iyiliklerin hakim olduğu bir hasat ile huzuru İlahi ye varıp cennetine dahil olmak, yoksa dünyanın sultanı da olsan koskoca bir hi甦