Gerçi, asıl anlatmak istediğim, konunun bu dil yönü değil. Fakat, giriş kısmında bu ilginçlikten dolayı, mecburen dil bilgisi yönüne de değindim. Ancak, asıl değinmek istediğim husus, “yemek yemek” dediğimiz ve çok da basite aldığımız bu olgunun aslında ne muazzam bir vakıa ve ne büyük bir hakikat olduğudur. “Yemek yemek”, iki muazzam nimetin bir araya gelmesidir. Bir tarafta “yemek” dediğimiz, Allah tarafından ihsan edilmiş ve yaşayan canlılara sunulmuş, nimet ve gıda var. Bu nimetler, bu gıdalar hadsiz ve hesapsız. Her an, her saat, her gün, her ay, her yıl güzel bir plan ve sistem içerisinde bizlere sunulmakta, mevsim mevsim, adeta bir sofra gibi önümüze serilmektedir. Bizler görüntüde bu nimetleri sanki bir çalışma, bir ücret ve bir bedel karşılığı alıyormuş gibiysek de, bizlere o bedeli elde etmek için, o çalışmayı göstermek için, o ücreti ödemek için gerekli olan kol gücünü ve akıl gücünü veren de Allah(cc)tır. Bir bakıyorsunuz, kış gelmiş, kışın meyvesi farklı. Bir bakıyorsunuz yaz gelmiş yazın meyvesi daha farklı. İlkbaharın, sonbaharın meyvesi farklı. Her mevsimin sebzesi, meyvesi farklı olmakla iş bitmiyor. Allah (cc), her mevsime göre ayrı bir iştah ve istek veriyor. Allah (cc), mevsimine göre halkettiği gıdaya göre iştah da veriyor. Yazın yemek için ağzının sulandığı bir meyveyi bir kış günü manavda görürseniz, bırakınız ağzınızın sulanması, içiniz titrer ve üşürsünüz. Ben geçen gün, bir manavda, bu kara kışın ortasında, birkaç adet karpuz gördüm, içim titredi, iştahım gelmediği gibi büyük bir üşüme hissi uyandı bende. Halbuki, o gıda yaz günü yendiğinde serinlik veriyor. Demek ki, yemek gıdasının verilmesiyle, iş bitmiyor “iştahın da verilmesi ve yeri zamanına göre verilmesi gerekiyor.” Yemek yemek için, önce iştah gerekir. İştah olması yetmiyor. Yemek yemek için ağız lazım, diş lazım. Diş olması yetmiyor, dişimizle öğüttüğümüz gıdaların dil yardımıyla, yutağa doğru itilmesi gerekiyor. Yani dil gerekiyor. Yutak gerekiyor. Yemek borusunun önünde kapı vazifesi gören yutak olması yetmiyor, bu yutağın çalışabilmesi için tükürük bezlerinin çalışması gerekiyor. Yani, dil ile tadını alarak yediğimiz gıdaları yemek borusuna göndermek için tükürük bezleri ve yutak gerekmektedir. Görüldüğü gibi “yemek yemek” dediğimiz eylemin ikinci kısmında da nice nice nimetler, daha doğrusu hepsi de birer nimet olan organlar var. Yemek yemek”, şeklindeki deyimin hem birinci kısmında, hem de ikinci kısmında, sonsuz şükür gerekmektedir. O (cc) sonsuz nimetler göndermiş ve gönderdiği sonsuz nimetleri yemek için de çeşit çeşit organlar halketmiş ve yeme duygusunu (iştahı) da vermiştir. Şimdi, “yemek yemek” deyimin iki kısmında yer olan nimetlerin birinin olduğunu ve diğerinin mevcut olmadığını varsayalım. Önce şunu varsayalım: Ağzımız, dişimiz, dilimiz, tükürük bezlerimiz, yutağımız yok, ancak, Dünyada bizle birlikte “yemek” dediğimiz gıdalar var. “Yemek var, yemek yeme uzuvları ve hissi yok”. Bir işe yaramaz. Sonra şunu varsayalım: Dünyada biz varız, “yemek” dediğimiz gıdalar yok, ancak, ağzımız, dişimiz, dilimiz, tükürük bezlerimiz, yutağımız var. Yani, “yemek yok, yemek yeme uzuvları ve hissi var”. Yine bir işe yaramaz. Öyleyse, yukarıda anlatılanları bir bütün olarak düşündüğümüzde, “yemek yemek” dediğimiz hususun aslında ne muazzam bir hadise, ne azim bir olay olduğunu anlarız. Esasında, çok daha kapsamlı tefekkür ettiğimizde, “yemek yemek” dediğimiz hususun bir mucize olduğunu fark ederiz. Her gün birkaç kez tekrarladığımız için üzerinden fazlaca düşünmeyip de geçtiğimiz ve “ne güzel yemek yedik, ne hoş yemek yedik, ne tatlı yemek yedik” deyip de, yalnızca gıdaların güzelliğine, hoşluğuna, tatlılığına atıfta bulunduğumuz, ancak, çoğunlukla yukarıdaki kapsamını düşünmediğimiz “yemek yemek” deyiminde durum o kadar da basit değil. “Yemek yemek” deyip her gün bir çırpıda söyleyip de geçtiğimiz, deyiminin kapsamını, niteliğini ve bir bütün olarak özelliğini düşünmediğimizde ve konuyu basite aldığımızda, gaflet ve nankörlük içinde oluruz. İnsanların bir çoğu bu hususta ”“maalesef- nankörlük ve gaflet içindedir. Bu durum, çok acı bir gerçektir. Nimetleri basite almak, insana has bir nankörlüktür. Artık, basite aldığımız “yemek yemek” deyiminde sonsuz nimetler saklı olduğunu fark edelim ve bu nankörlükten vazgeçelim. Yüce Rabbimize (cc) sonsuz bir şekilde şükredelim. Ve her yemek yemeye başladığımızda Bismillah ile başlayıp Elhamdülillah ile bitirelim ve ortada da tefekkür edelim, İnşaallah.