Toplam sekiz veya on çalışanı olan bir bankaya yolum düştü. Görevim gereği yeni bir hesap açtırmam gerekiyordu. Gişe hizmetleri bölümünde, her ikisi de orta yaşın üzerinde sadece iki memur çalışıyor. İnsanlar işlemlerini yaptırabilmek için sıra olmuşlar, bekliyorlar. Sıranın en arka kısmına geçip beklemeye başladım. Uzunca bir bekleyişten sonra sıra bana geldi ama sıra bana gelinceye kadar memurlar ile işlem yaptıran vatandaşlar arasında epey tartışma yaşandı. Memur iş yükünün çokluğundan dertli, vatandaş aldığı hizmetin kalitesinden şikâyetçi. Görevli memuru selamladıktan sonra hesap açtırmak istediğimi belirterek kimlik belgemi verdim. Bana, daha önceden bu bankada hesabım olup olmadığını sordu. Ben de aynı bankanın farklı şubesinde çok önceden maaş hesabım olduğunu ama ayrılırken hesabımı kapattığımı söyledim. Elindeki kimlik bilgilerimle sorgu işlemi yaptı ve eski hesap bilgilerine ulaştı. Eski hesabı güncelleyerek yeni bir hesap cüzdanı vereceğini söyledi. Hesap bilgilerini güncellerken kimlik belgemi eline alıp gözünden uzaklaştırarak bakıyor ve ekrandaki formu dolduruyor. Anlaşılan o ki, yakını görme problemi yaşıyor ama gözlük kullanmıyor. Yuuu-suuuf Yeee-şilll-kaaaa-ya, baaaa-ba aaa-dı: Hüüüü-seeee-yinnn. Kaydet tuşu nerde bunun? Hah burda! Kayyyy-dett! Aaaaaa! Gördün mü dengesizi? Kaydetmiyor. Dur bakalım, bir daha yazalım. Yuuu-suuuf Yeee-şilll-kaaaa-ya, baaaa-ba aaa-dı: Hüüüü-seeee-yinnn. Kaaaayy-dett! Hoppalaaaa! Kaydetmiyor abi! Kaydetme işlemi başarısız olunca gişe arkasında bulunan genç bir personelden yardım istiyor: ””Ahmet Bey, bu makine niye dınazalık yapıyor ya? (TDK, Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü'ne göre dınaza: Alay, eğlenme, taklit) ”” Ne oldu abi? ”” Yazıyom, kaydet diyom, kaydetmiyor. Ahmet Bey, (bu yazı için görevli memurun ismini değiştirdim ve Ahmet Bey yaptım) kendi yaptığı işi bırakıyor ve yerinden kalkıp geliyor. Gişe memurunun ekranına bakıp, yapacağı işlemleri tarif edip gidiyor. Gişe memuru ekrandan başını kaldırıp yüzüme bakıyor ve bilgisayar makinesini bu defa övmeye başlıyor: ””Gördün mü hocam, insandan akıllı bu biiip. Sizin fi tarihinde açıp kapattığınız hesabı unutmuyor. Siz unutsanız, bu meret unutmuyor. Bu arada mesai bitmek üzere, sırada bekleyen insanlar huysuzlanmaya başladılar. Ancak gişe memurları, vatandaştan daha çok söyleniyorlar. ”” Her şeye yetişmeye çalışıyoruz. Siz gittikten sonra bizim işimiz bitmiyor. Bak daha bir sürü evrak var. İşin tersliği birçoğunu mesai kapanmadan yapmak zorundayız. Offff of! Neyse hesap cüzdanını elime alıp çıktığımda saatime bir bakıyorum, bankaya girişimle çıkışım arasında tam bir saatlik zaman farkı var. Bir hesap açtırmak, bir saat! Arkama bile bakmadan bankadan uzaklaşıyorum. Yaşadığımız toplum içerisinde az kazanan var, çok kazanan var. Ancak yaptığı işin adı ne olursa olsun, ekmeğini meşru yollardan kazanan her insana saygı duymak zorundayız. ””Kimin yaptığı iş kolay? Diye bir soru sorarsanız kimseden cevap gelmez. Lakin kimin işi daha zor diye soruyu değiştirirseniz herkes kendi yaptığı işin zorluğundan dert yanmaya başlar. Çünkü herkes kendi işinin zor olduğuna ve kendi yaptığı işin çok önemli olduğuna inanır. Aslında toplumda icra edilen her mesleğin ayrı bir önemi ve gerekliliği vardır. Yapılan işin adı ve türü ne olursa olsun bence asıl önemli olan o işin nasıl icra edildiğidir. Yapılan işe ne kadar önem verildiği, insana saygı ilkesinin yapılan işe ne kadar yansıtılabildiğidir. Gerek kamu gerek özel sektörde herkesin alternatifi mevcuttur. Dolayısı ile hiç kimse vazgeçilemez değildir. Kimse kendini bulunmaz hint kumaşı gibi vazgeçilmez görmemelidir. Kendini ve yaptığın işi önemsemek; kibirlenerek insanlara tepeden bakmak veya günü kurtarma çabasında olmak demek değildir. Kendini ve yaptığın işi önemsemek; kendine emek vermek, hizmet içi eğitimlere katılmak, mesleğin gereği olan bilgi ve yeterliklere sahip olmaktır. Kendini sürekli güncelleyerek, devamlı zinde olmaktır. Bütün bunları yapamıyorsak; Mümin Sekman'ın şu sözü bize yardımcı olabilir: “Ya Bir Yol Bul, Ya Bir Yol Aç, Ya da Yoldan Çekil.”