Şu tespiti açık ve seçik ortaya koyalım baştan. Namazda huşu ve tefekkür ikliminden çok çok uzağız. Bu tespiti başta kendi namazım için dile getiriyorum. Genelde, namazın esasına ve özüne inmeden, tefekkür ve zikir boyutunu çok fazla öne çıkartmadan, huşudan uzak ve adeta “baştan savma” ya da” adet yerini bulsun” cinsinden namaz kılıyoruz. Yine belirtiyorum, öncelikle kendi adıma ve kendi namazım için bu tespitlerde bulunuyorum. Kimse üzerine alınmasın. Herkesin namazı kabul ve makbul olsun, İnşallah. Bu tespitleri neden sıraladığımı da açıklayayım. Rahatsızlığımdan dolayı yazıyorum. Kıldığım namazlarda gerçek şevk, feyz ve huşuyu duyamadığım için yazıyorum. Halbuki, bir Müslüman için, namazda huşu ve heyecan içinde olmak en istenen bir durumdur. Bir Müslümanın, namazda aşkla ve şevkle dolması sevinç üstüne sevinç, mutluluk üstüne mutluluktur. Namaz anında bir Müslümanın, Dünyadan adeta kopup manevi ufuklara doğru yelken açmasından daha güzel bir şey olabilir mi? Gel gör ki, bu güzel durumlardan, bu manevi hedeflerden fersah fersah uzağız. Namaz, esasında alemlerden alemlere kapı aralamadır. Namaz başlı başına bir manevi yükselmedir. Bu minvalde “namaz mü'minin miracıdır” sözü büyük bir hakikati ifade eder. Evet, bu sözün hadis olup olmadığı hususunda âlimlerce ittifak edilmemiş olsa da, büyük bir hakikati ifade ettiği açıktır. Namaz bir manevi yükselme ve başka kutlu alemlere seyahattir Kişi namazda tefekkür ile, zikir ile ve sükut ile bu Dünyadan kopmaktadır. Namazda kişi kendisinden geçmektedir. Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) namazını gözyaşı, huşu ve huzurla kılar ve adeta Dünyadan kopardı. O'nun (asm) namazı tefekkür ve şükrün zirvesidir. Bu minvalde şu tabloyu gözler önüne getirmekte fayda var. Çoğu geceler Resûl-i Ekrem Efendimizin (asm) sabahlara kadar ve ayakları şişinceye kadar namaz kıldığını gören Hz. Âişe Annemiz (ra) bir gece şöyle dedi: “Yâ Resûlallah! Senin geçmiş ve gelecek bütün hataların bağışlandığı halde niye böyle kendini yoruyorsun?” Buna cevâben Sevgili Peygamberimiz (asm): “Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurdu. Namaz en büyük şükürdür. Namaz en büyük fikirdir. Namazda insan kendisinden geçmeli ve dünyayı da unutmalı, kendisini de unutmalıdır. Bilindiği üzere, Hz. Ali Efendimiz (ra) bir savaşta ayağına ok isabet etmiş ve yaralanmıştır. Hz. Ali Efendimiz (ra), okun çıkartılması için yardıma gelenlere şu sözü söylemiştir. “Durun, namaza durayım. Oku o zaman çıkartırsınız.” Evet, Sevgili Peygamberimiz (asm) ve Ashabı (r.anhuma) “namaz kılarken ayağından çıkarılan okun acısını bile duymayacak derecede, sonsuz bir huşu içinde olurlardı.” Ya biz, hangi durumdayız!!! Ya biz namaz kılarken hangi durumdayız? Şimdi yazımızın başlığında geçen manzaralardan birkaç manzarayı yazayım, bizim durumumuz budur işte. Kimimiz işlerinin arasında, apar-topar namaz kılıyoruz. Kimimiz izlediği futbol maçının devre arasında ve aklı maçta kalmış vaziyette namaz kılıyoruz. Hatta, sevdiği TV dizisindeki reklam arasında namaz kılanlarımız da var. Kimimiz namaz kılarken hesap-kesap içindeyiz. Yapacağımız işi namaz sırasında planlıyoruz. Bunların yanında, TV'deki dinlediği haber programını kaçırmamak için, aklı-fikri orada, kulağı spikerde namaz kılanlarımız var. Namaz anında sağı-solu gözetleyecek şekilde gözleri fıldır fıldır dönerek namaz kılanlarımız var. Camilerdeki cemaatle kılınan namazlardaki cep telefonu manzaralarını anlatmaya gerek yok. Zaten huşu ve tefekkürden uzak namaz kılıyoruz. Bir de cep telefonu zili çalınca, namazdan hepten kopuyoruz. Herkesin kulağı cep telefondan gelen seste oluyor. Bu manzaraları uzatmaya gerek yok. Namazda huşu ve tefekkür yoğunluğuna hasretiz. Bu manzaraların yanında, namazda hiç mi huşu ve tefekkür içinde olmuyoruz? Elbette, ara-sıra da olsa, o huşuyu ve manevi hazzı duyuyoruz. Kendi adıma söyleyeyim, birkaç kere o büyük huşu ve yoğun tefekkür içinde namaz kıldığımı hatırlıyorum. Ve o anlardaki manevi lezzeti asla ve asla unutmuyorum. Keşke hep öyle namaz kılsak. Yazımı bitirmeden şunu da özellikle belirteyim. “Namazdan huşu ve manevi lezzet alamıyoruz”, diye namazdan uzaklaşmak ve namazdan kopmak yoktur. Bu hususta Alimlerce ittifakla hükmedilen husus şudur: “Bir şeyin külli faydalarını elde edemiyorum, diye cüz'i faydalarından da vazgeçilmez.” Buna göre, namazı huşu içinde kılamıyorum diye namaz kesinlikle ve hiçbir şekilde terk edilemez. Ancak, namazdaki manevi lezzeti ve huşuyu artırmak için tefekkür ve zikir içinde olmak ve buna azami gayret göstermek gerekir, vesselam.