Almanya'dan Kayseri'ye direk uçuş olduğunu söyledim ve neden Ankara'da indiğini sordum. İsmail, Almanya'dan Kayseri'ye haftanın belirli günlerinde uçuş olduğunu, kendisinin izni az olduğu için zamanı kıymetli olduğunu belirtti. İsmail, Kayseri firmalarının lüks otobüslerini görünce hem sevincini hem de şaşkınlığını ifade etti: -Hocam, Türkiye'de de güzel arabalar var maşallah. -Evet, İsmail, Avrupa'da ne varsa Türkiye'de de aynısı var. -Ama eskiden çok geç gelirdi yenilikler, şimdi anında geliyor. -İsmail, dünyada ne varsa anında Türkiye'ye o geliyor. Hatta birçok şeyi biz üretip dünyaya pazarlıyoruz. İsmail'in şaşkınlığının temelinde özgüven eksikliği ve Avrupa'yı Türkiye'den üstün görme alışkanlığı vardı. Konuyu değiştirmek ister gibi bir hamle yaptı fakat bu seferde Avrupalı insanı övmeye başladı: -Hocam Avrupalı çok dürüst, Avrupalı çok çalışkan. Sabah dörtte kalkıyor. Sabahın beşinde iş başı yapıyor. Hatta metroya biniyor, on dakika zamanı varsa onu boşa harcamıyor. On dakika için bile olsa çantasından kitabını çıkarıp kitap okuyor. İsmail'in yüzüne bir süre baktım. Dilimin ucuna gelen sözleri söyleyip söylememe noktasında biraz tereddüt ettim. Yeni tanıştığım bir insanı, doğruları ifade etme pahasına kırmak istemedim. Ama İsmail durmak bilmiyordu. -Hocam, insana çok değer veriyorlar. Hastalandığımızda sağlık sigortamız devreye giriyor. Her türlü tedavi yapılıyor. -İsmail darılmazsan sana bazı şeyleri söylemek istiyorum. -Estağfurullah hocam, buyurun. -Evden çıkalı kaç saat oldu? -Sanırım on saati geçmiştir. -Yanına herhangi bir kitap aldın mı? -Hayır hocam. Neden sordunuz ki? -Hani elin Avrupalısı on dakikasını boşa harcamıyor demiştin ya.. -Evet. -Bak on saattir yoldasın. Yanına bir kitap almamışsın. Avrupalının zamanı kıymetli de bizim ki değersiz mi? -Ya hocam aslında haklısınız ama şey yani”¦ -Evet İsmail. Yani ne? -Yani hocam, aslında akıl edemedik. -Avrupa'da işe ne ile gidip geliyorsun? -Metro ile. -Ne yapıyorsun yolculuk sırasında? -Avrupalılar kitap okuyorlar. Ben de onlara bakıyorum. -Onlar zamanı değerlendiriyor. Biz boşa harcıyoruz yani. -Biraz öyle oluyor. -İsmail, niyetim seni sıkıştırıp zor durumda bırakmak değil. Ama Avrupalıların bizden ileride olmaları sürpriz değil ki. Onlar çalışıyor, biz yatıyoruz. Onlar zamanı en güzel şekilde değerlendiriyor. Biz en cömert şekilde harcıyoruz. İsmail başını önüne eğdi. [B]“Söyleyecek sözüm yok!” [/B]der gibiydi. Biraz utanmıştı. Belki mahcup olmuştu. İsmail'in önce özüne sonra özgüvene ihtiyacı vardı. Elimle omzuna dokundum ve moral vermeye çalıştım. -İsmail kendine güven. İyilik ve güzellik bizim özümüzde var. Geçmişimizle övünüp yan gelip yatmak bize yakışmaz. Dün için çalıştık bitti. Bugün ve yarın için yine çalışmak lazım. Çok çalışmak lazım çok. -Haklısınız hocam. Bu arada yeni aldığım kitaplara bir baktım. [B]Akis Kitap[/B]'tan [B]Mevlana'nın Ceo'su[/B] isimli eseri İsmail'e hediye ettim. Hediyem için teşekkür etti. Kitabı eline aldı. Birkaç sayfa okudu. Hoşuna gitmiş olmalı ki, okuduklarını adeta onaylar gibi başını salladı. Kayseri'ye gelene kadar okumaya devam etti. Kayseri Otogarı'nda, İsmail ile vedalaştık. Bir daha karşılaşır mıyız bilmiyorum. Kim bilir belki Almanya'da karşılaşırız belki de hiç karşılaşmayız. Ama İsmail'in yüreğinde bir şeyleri ateşlediğimi düşünüyorum. İsmail ile yolculuğumuzdan bana birçok malzeme çıkmıştı. Avrupa'da yaşayan gurbetçilerimiz, kimlik bunalımı, Avrupalıya özenti v.s. İşin bu kısmını sosyologların incelemesini daha doğru buluyorum. Ben zamanı boşa harcama ya da zamanı etkin değerlendirme konusunda düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bazı insanların zamanı çok değerlidir. Bazı insanlar ise zaman öldürürler. Aslında zaman insanlara göre değişmez. Bazılarına torpil geçmez. Bir saatlik zaman dilimi herkes için aynıdır. Ama bazı insanlar, zamanın hakkını vererek yaşadıkları için bereketlendirirler. Zamanları değerli olur. Bazı insanlar da vakit geçsin diye çalışırlar. Değirmen misali zamanı öğütürler. Geçen zamana hiç yanmazlar. Toplum olarak zamanı gerçekten değerini bilerek yaşayan bir yapımız olmadığını ifade edebilirim. On tane çalışanı olan bir kurumda iki kişi gerçekten çalışır diğerleri çalıyormuş gibi yapar. Hizmet bekleyen insanlar kuyrukta bekler. Kuyrukta bekleyen insanımız sadece oflayıp poflar. Geçen zamanı kıymetlendirme ve değerlendirme adına bir girişimde bulunmazlar. Yüksek mevkide birisi karşılanacak ya da uğurlanacaksa alt kademedeki bütün personel, asli vazifelerini bırakıp gelecek yüksek mevkili kişiye göre zamanı programlar. Toplantıyı yönetecek kişiyi beklemek ciddi bir eziyet olsa da kimse sesini çıkaramaz. Arada geçip giden zamanın lafı bile olmaz. Modern toplum olmaya namzet olduğumuzu ifade ederiz. Ancak modern toplumlarda zamanın para ile eşdeğer olduğu hatta vaktin nakitten daha değerli olduğu bilinmelidir. Yaşadığımız sürece zaman akıp gidecektir. Bu onun doğasındandır. Ancak zamanı bizim nasıl değerlendirdiğimizdir. Kiminle ve ne yaparak, nasıl yaşayarak zamanımızı geçiriyoruz? Önemli olan budur. Yoksa zaman geçiyor diye ağlamak çare değildir. [B]Yazara mesaj:[/B] [email protected] www.yusufyesilkaya.com [B]Not: [/B]Bu yazı; www.yusufyesilkaya.com , www.dinahlak.com , www.haber46.com.tr ve www.gelisimbahcesi.com web sitelerinde eş zamanlı olarak yayınlanmaktadır.