Basına çokça yansıyan, Giresun’da yaşanan, yaşlı bir vatandaşımızın vefatı ile sonuçlanan olayı bir de hekim ve mevzuat açısından incelemek gerekir.

Malum olduğu üzere sağlık, populizmin en kolay yapılabildiği sahalardan biridir. Bu popülizmin sihirli gücünün farkına varan siyasiler, her türlü istismarı mübah görebilmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çıkardığı kanunları Bakanlar Kurulunun (artık Cumhurbaşkanlığı) çıkardığı yönetmeliklerin görmezden gelinmesi isteği, olağan jabul edilmektedir.

Ne olmuştu Giresun’da?

Olay aslında tüm Türkiye’de yaşanan usulsüzlüklerin basına yansıyan bir tanesidir. Yaşlı bir vatandaşımız yaşadığı İstanbul’dan Giresun’a gelir. Giresun’da daha önce hiç görmediği bir aile hekimine “ilaç yazdırmaya” gider. O aile hekimine eşinin kullandığını söylediği listeyi uzatır ve aile hekiminden hiç görmediği bir kişiyi görmüş gibi göstererek tedavi düzenlemesini ister. Aile Hekimi bunun, kanuna aykırı olduğunu ifade eder. Daha önce de saldırganlık eğilimleri olan, yaşlı adam dinlemez bile . Kadın Hekime saldırgan davranışlar gösterir. Kadın Aile Hekimi de beyaz kod verir (Beyaz kod Sağlık Bakanlığı’nın sözel veya fiziksel saldırıya uğramaları durumunda idareye ve kolluk kuvvetlerine bildirim yapmasıdır.). Kolluk kuvvetleri yani polis gelir. Vatandaşı kontrol altına almak ister. Anlatılanlara göre bu imkansız hale gelmiştir. Polislerin silahını almaya kalkışır. Polisler biber gazı ile kişiyi kontrol altına alır, kelepçeler. Ekip aracına bindirmeye çalışır. Vatandaş kalp krizi geçirir vefat eder.

Polisin olaya yaklaşımı ve yapılan uygulama bizim uzmanlık alanımızda değildir. Onu güvenlik uzmanları mutlaka değerlendirecektir.

Bizim burada değerlendireceğimiz olayın tıbbi ve tıp hukuku boyutudur.

Öncelikle sonda söyleyeceğimiz sözlerden birini başta söyleyelim: “ilaç yazdırma “ diye bir işlem tıbben ve hukuken yoktur. Muska yazdırma vardır onun da hekimlik ile alakası yoktur.

Bu garip “ilaç yazdırma” terimini açıklamak lazım. Vatandaş atalarımızın asırlar önce yaptığı “ Yarım hoca dinden eder; yarım doktor candan.” tespitini boş vererek kendi tedavisini kendi düzenlemek isteyerek ( ki bunu yaparken komşudan, akrabadan, eczanede çalışan çıraktan ve tabi ki artık internetten görüş alarak) gider eczaneden ilaç almaya gider. Vatandaşa hep telkin edilmiştir ya “sağlık ücretsizdir.”, bu anlayış ile ilaçları beleşe getireyim der ve doğru hekime gider.

Kendi düzenlediği tedaviyi hekimin onaylamasını ve kendi uygun gördüğü ilaçların bedelinin SGK tarafından ödenmesi için imza atmasını ister. Tabi ki devletin menfaatini düşünen, kanunlara uyan ve en önemlisi tıbbın evrensel kurallarını uygulayan hiçbir hekim bunu kabul etmez.

düzenlemek hekimlere verilen bir yetki ve görevdir. Her hekim kendi tedavisinden sorumludur. Her hekim kendi tedavisini seçmekte serbesttir. Bırakın konu komşu tavsiyesi ile tedavi düzenlemeyi hekimin tedavisine başka bir hekim de karışamaz.

Nerede yazmaktadır bu? Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan Tıbbî Deontoloji Tüzüğü “MADDE 6 - Tabip ve diş tabibi, sanat ve mesleğini icra ederken, hiç bir tesir ve nüfuza kapılmaksızın, vicdanî ve meslekî kanaatına göre hareket eder. Tabip ve diş tabibi, tatbik edeceği tedaviye tâyinde serbesttir.” Demektedir.

Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği “MADDE 9 – (1) Aile hekimi ve aile sağlığı elemanı, sağlık hizmetlerinin yürütülmesi esnasında 13/1/1960 tarihli ve 4/12578 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi ve bağlı bulunan ilgili mevzuat hükümlerine ve hasta haklarına uymakla yükümlüdür.” denilmektedir.

TCK'nun 204/2. maddesinde; "Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmî belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” diyerek görmediği halde hastayı görmüş gibi reçete düzenlemeye hapis cezası öngörmektedir.

Görüldüğü üzere bir hekimin görmediği bir kişiyi görmüş gibi reçete düzenlemesi veya kendi bilgisi değil de bir başkası ( konu komşu, akraba, eczacı vb) istedi diye ilaç bedellerini SGK ya ödetmesi suçtur.

Tam da bu anda bu yazıya okuyanların aklına gelebilecek “ilaçlar raporlu “ imiş saptamasına da açıklama getirelim.

İlaç raporlama işlemi “Tıbbi bir işlem” değildir. İdari ve mali bir işlemdir. İlaç raporundan maksat kişinin bir ilacı (etken maddeyi) fazla miktarda bazen de daha az maliyet ile alabilmesi için görüş bildirilmesidir.

Halkımızda, popülizmin çok büyük katkıları ile, şöyle bir inanç yerleşmiştir: ilaç raporlu ise her hekim koşulsuz şartsız bu ilaç için reçete düzenlemek zorundadır.

Tıbbî Deontoloji Tüzüğünü burada tekrar hatırlatım: her hekimin kendi yaptığı işlemden sorumludur. Yani bir hekim ilaç ödeme raporu var diye bir ilacı reçete etti ve o ilaç kişinin zarar görmesine ve hatta ölmesine sebep oldu. Sorumlu kim. Reçete düzenleyen hekim “Benim suçum yok, raporunda öyle yazıyordu…” diyerek sorumluluktan kaçabilir mi? Kesinlikle hayır! Hukuğun cevabı nettir: “İmzayı sen attı isen sen sorumlusun!”.

Anlaşılması için somutlaştıralım. Şeker hastasısınız. İlaç alma raporu düzenlenir iken insülin dozunuz “günde 3 defa 50 ünite “diye yazıldı. Siz aslında günde 3 defa 8-10 ünite kullanmanız gerekiyor idi. Bir anda çok fazla kutu alabilesiniz diye bu dozda raporlandı. Başka bir Hekime “ilaç yazdırıldı(!)” hem de 3 defa 50 ünite …

Hekimin reçetesine size 50 ünite insülin yapıldı ve şeker düşmesi nedeni ile vefat ettiniz.

Kim suçlu?

Bunun gibi sayısız örnek verilebilir.

Giresun olayına tekrar döner isek burada suçlu kim? Hekim niçin açığa alındı?

“Hasta görmeden ilaç reçete etmemek” suç ise bu satırların yazarı dahil tüm hekimleri açığa almaları gerekir.

Hekimin burada suçlu olmadığını apaçık ortada. Polis tutum ve davranışı ile ilgili (konu hakkında yeterli bilgi birikimim olmadığı için) karar veremem ama onlar da kanunların kendilerine emrettiği şekilde davranmışlardır diye düşünüyorum.

Bu işin esas sorumlusu bugün “göstermelik” olarak hekimi görevinden açığa alma kararı veren popülizme son sürat devam eden iradedir.

Her vatandaşımızın canı değerlidir. Keşke bu olay hiç yaşanmasa idi.

İnşallah bu acı olayın gerçek sorumluları, sorumluluğu kabul ederek pislikleri halı altına süpürmekten vazgeçerek ciddi yapısal düzenlemeler yaparlar.