İçimiz sıkıldı mı koşardık kır kahvelerine
Hasır iskemlelerde
Yakın otururduk birbirimize
Havalar sorulmazdı alışılagelen
Sıcak sohbetlerle su serpilirdi yüreğimize
Sohbetler de birileri birilerini dinlerdi
Deli Dumrul, Şah Meran, Hayber ezberdi dilimizde
Bunca güzelliklerimiz nereye gitti

Yapa yalnız kaldık beton evlerimizde!
  
Bugünkü yazıma şiirimden birkaç mısra ile girmek geldi içimden.
   Günlük hayatımızdaki hızlı yaşam temposu, galiba bizi yalnızlığa doğru götürüyor. Bugün paylaşmadan bahsedeceğim. Toplumumuzun geleneklerinden, temel taşlarından biridir paylaşmak; oysa bizim bize ait ne güzel değerlerimiz vardı, onun adına ister sevgi, ister arkadaşlık, ister komşuluk deyin. Biz bize ait bir şeyleri galiba yavaş, yavaş yitiriyoruz!Toplumsal huzura bir nefes olan  Ramazan ayının bu manevi atmosferi  iftar sofralarında insanları bir araya getirip kaynaştırıyor.. Vakit iftara doğru, Ahır Dağı’ndan esen ılık rüzgâr, bir okul bahçesinde toplanmış kalabalığınyüzlerini yalayarak, gönüllere manevi bir atmosferi taşıyordu. Yaşlısından çocuğuna herkes, iftarda bir araya gelmenin mutluluğunu tadıyorlardı. Uzun zamandır birbirini göremeyen insanlar bu davette buluşuyorlardı.Birbirimize yaklaşmada en büyük incelik, zafiyetlerden, önyargılardan arınıp, o kişinin içinde bulunduğu konumu iyi anlamaktır. Bir nevi empati kurmaktır.Paylaşıldıkça çoğalan bir kavramdır, sevgi. Giydiğimiz elbise giydikçe eskir, bindiğimiz araba eskir ama sevgiyi paylaştıkça o sürekli yenilenir ve çoğalır, bizi rahatlatırcasına! İki sihirli kelime; anlamak, anlaşılmak birbirimizi anlamak yerine, ön yargılarla bağlarımızı koparıyoruz, dostluk denen bir güzellikten kendimizi de, karşıyı da mahrum ediyoruz. Oysa bu toplumun ne güzel hasletleri, gelenekleri vardı. Diyaloglar, görüşmeler gelişmişliğin ifadesi değil mi? Birbirimizi iyi tanıyamazsak, peki birbirimize ait değerleri, yetenekleri nasıl anlayacağız? Toplumda gelişmiş insanlar aktivitelerini meydana koyamaz ise, sosyal olgular nasıl işleyecek. Öyleyse hepimizin, birbirimize ihtiyacı var, yaşam adına, vatan adına! Taşların yerine oturması gerekiyor. Bu ülke, bu memleket bizim ise, değerleri iyi paylaşalım. Meslek sahiplerinden, sanatçısına ve tüm insanımızı, birikimleriyle  kucaklamalıyız, paylaşmalıyız.Bu programlar, sevginin hâkim olduğu hoşgörü ortamında dostluğun ve kardeşliğin de pekiştiği anlardır. Bu buluşmalarda muhtarların da gayretlerini unutmamak lazım, belediye ile toplum arasında bir köprü olan muhtarlar la kurulan diyaloglar önem arz ediyor.Toplumla paylaşmanın inceliğine değinmek istiyorum; devletin kurumları olan belediyecilikte şefkât  ve toplumu iyi anlamak, insanlarla gönül bağını iyi  kurmak esastır. Kibirlilik ilişkilerin en büyük düşmanıdır, tevazu ise kibrin ilacıdır. Paylaşmalarda en önemli hasletlerden biri olan merhamet ve şefkât duygusunu taşıyan yöneticilerin en büyük özelliği ise, toplumla olan ilişkileridir. Öyleyse Yunus Emre’nin şu sözüyle bitirelimyazımızı
”Sevelim,sevilelim,bu dünya kimseye kalmaz”