İngiltere'nin dünyaca ünlü gazetesi The Guardian, Samanyolu Medya Grubu Başkanı Hidayet Karaca'nın hapishaneden yazdığı mektubu yayınladı. Gazetenin internet sitesinde görüntülü ve İngilizce seslendirmeli olarak takdim edilen klipli mektubun yazılı tam metni de yayınlandı.

The Guardian, Karaca’nın ‘özgür dünyaya mektup’ başlıklı mektubuyla ilgili olarak Roy Greenslade imzalı bir değerlendirme de yayınladı. Gazetenin önde gelen yazarlarından Greenslade, Aralık ayından beri parmaklıklar ardında tutulan Karaca’nın, 5 yıl önce Samanyolu Televizyonu’nda yayınlanan bir dizi gerekçe gösterilerek cezaevinde tutulduğunu, üstelik "terörist bir grubun lideri olmakla suçlandığını" vurguladı.

İngiliz yazar Greenslade, Avrupa Birliği Dış Politika Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’nin, 23 yazar ve gazetecinin gözaltına alındığı operasyonla ilgili olarak, "bunun, AB kriterlerine tamamen aykırı olduğu" görüşüne de dikkat çekti.

Hidayet Karaca'nın The Guardian’da yayınlanan klipli mektubunun tam metni şöyle:

"Özgür Dünyaya Mektup

Merhaba. Ben Hidayet Karaca…

Bu satırları bir hapishane hücresinden kaleme alıyor ve özgür dünyaya sesleniyorum…

22 yıllık geçmişe sahip, bünyesinde 14 TV kanalı barındıran uluslararası bir medya grubunun başkanıyım. Türkçe, İngilizce, Arapça ve Kürtçe yayın yapan kanallarımız, onlarca radyo ve popüler internet sitemizle Türkiye’nin medya devleri arasındayız.

Başkanı olduğum yayın grubunun yasalara, demokrasiye ve özgür medyaya olan bağlılığını başta ülkem olmak üzere, yayın yaptığımız bütün coğrafyalar çok iyi bilirler.

EVRENSEL DEMOKRATİK STANDARTLARA KARŞI KAMPANYA BAŞLATILDI

“Bir televizyon yöneticisinin, gazetecisinin hapiste ne işi var?” diye sorabilirsiniz. Benim karşılaştığım bu şaşırtıcı durum Türkiye’de pek çok kişinin ya yaşadığı ya da yaşamaya aday olduğu bir tecrübe. Mevcut siyasi iktidar, uluslararası toplumdan ayrışmaya ve kendi otoriter rejimlerini inşa etmeye çalışıyor ve bunu artık kendi ifadeleriyle dile getiriyorlar. Ülkeyi yönetenler son iki yıldır, evrensel demokratik standartlara ve bunu savunan Batı dünyasına karşı bir kampanya başlatmış durumda. Yurt içinde ve dışında demokratik değerleri, ifade özgürlüğünü ve temel insan haklarını savunan herkes hain ve düşman ilan ediliyor.

Haber alma hakkının en temel güvencesi ve araçları olan medyaya karşı hükümet tarafından topyekün bir savaş başlatılmış durumda. 17 Aralık 2014’te hükümet üyelerinin büyük yolsuzluk ve rüşvete karıştığı iddiasıyla başlayan soruşturma sonrasında, yetkililer medyayı susturma yolunda hukuksuz ve sert önlemlere başvurdular. Konuyu gündeme taşıyanlara acımasızca saldırdılar.

Önce Yayın grubumuz ekonomik olarak çökertilneye çalışıldı. Reklam verenler aranıp tehdit edilerek, ticari yönden çöküş yaşamamız hedeflendi. Diğer yandan siyasi iktidar, elindeki demokratik kontrol mekanizmasını demokrasinin kılıcı gibi kullanmaya başladı. 21 yıllık yayıncılık hayatında aldığı ceza bir-ikiyi geçemeyen kanallarımıza büyük yolsuzluk operasyonları sonrasında yağmur gibi cezalar kesildi.

ANTİDEMOKRATİK UYGULAMALAR DEVAM EDİYOR

Bir yandan da baskıcı ve anti-demokratik sistemin altyapısı oluşturulmaya başlandı. Binlerce emniyet görevlisi ya sürgün edildi ya da görevden uzaklaştırıldı. Adalet sistemi darmadağın edildi. Yeni kurulan adli mekanizmalar iktidarın silahına dönüştü. Küçük çocuklar terörist diye tutuklandı. Gazeteciler tweet attıkları için evlerine baskınlar düzenlenip gözaltına alındı. Bu uygulamalar halen bütün dehşetiyle devam ediyor.

Baskıcı yönetimin yaptıkları, 14 Aralık günü medya kuruluşlarına akıl dışı gerekçelerle polis baskınına kadar ulaştı. 5 yıl önce kanallarımızdan birinde yayınlanan bir dizi gerekçe gösterilerek onlarca kişi gözaltına alındı. Kanalın üst düzey yöneticisinden dizi senaristlerine, yapımcılara kadar pek çok isim ‘terör örgütü kurmak, yönetmek ve üye olmak’ bahanesiyle günler boyu tek soru sorulmadan gözaltında tutuldu, özgürlükleri ellerinden alındı. Yaşananlar inanılır gibi değildi. Bir dizi film dolayısıyla silahlı terör örgütü kurmakla suçlanıyorduk.
Bir silahlı terör hareketi olan El Kaide ile irtibatlı olduğu savunulan bir grubun itibarını zedelediğimiz iddia ediliyordu.

Siyasi iktidarın ‘kurmaca’ mahkemelerinde ‘sözde’ yargılandık. Hakkımızda gözaltı kararı veren hakim, sosyal medyada siyasi iktidarın liderine methiyeler dizmekten çekinmeyen bir isimdi. Mahkemede yargıca ‘bir dizi film dolayısıyla sanatçılar ve TV çalışanları gözaltına alınıp teröristlikle suçlanıyorsa’ bunun hayali bir dava olduğunu söyledim. Ancak, hakkımızda hüküm çoktan verilmişti. Savunma yapmamıza bile gerek yoktu! Herkes yapılanların büyük yolsuzluk iddialarının yıldönümü dolayısıyla oluşacak kamuoyunu değiştirmek için oynanan bir algı operasyonu olduğunu çok iyi biliyordu. Proje mahkemeden adalet çıkmasını kimse bekmemiyordu ve öyle de oldu. Mahkemede yapılan hukuksuzlukları haykırdım ve hakime sordum: “Örgüt kurmakla suçluyorsunuz; örgüt nerede? Silahlar nerede?” Hakim cevap veremedi. Ve “Bir delil gösteremeden bu kararı verenler, benim oturduğum yere oturup özgür mahkemeler tarafından yargılanacaktır.” dedikten sonra cezaevine hapsedildim. Günlerdir özgürlüğüm elimden alınmış durumda.

Mevcut hükümet ise uluslararası toplumun medyaya darbe olarak kurgulanan bu olaylara verdiği tepkiye ‘aklınızı kendinize saklayın, gerekirse Avrupa Birliği sürecinden ayrılırız’ diyerek sert ve düşmanca bir karşılık verdi.

BÜTÜN MUHALİF KESİMLER 'KÜLTÜREL SOYKIRIMA' MARUZ BIRAKILIYOR

Türkiye’de evrensel demokratik değerleri savunan herkes ve özellikle medyaya büyük bir baskı uygulanıyor. Muhalif medyada yorum yapan yazarlar, siyasi yetkililerin bir telefonuyla kovduruluyor, manşetlere hükümet yetkilileri karar veriyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan M Carthy’ci cadı avı deneyiminin bir benzerine tanık olmaktayız. Fransa’da bir kırılma noktası olan Dreyfus davası gibi özgürce sesini yükseltenler ‘hain’ olarak damgalanıyor.

Türkiye’yi otoriter bir rejimle yönetmek isteyen mevcut siyasi iktidar adım adım ülkemizi demokratik evrensel değerlerden ve uluslararası toplumdan koparıyor. George Orwell’in kara ütopyası ‘1984’te tasvir edildiği gibi ‘Big Brother’ rolüne bürünen hükümet, istihbarat birimleri aracılığıyla herkesi gözetliyor, fişliyor, sürgün ya da mahkum ediyor. Hükümete karşı olan her inanç ve fikirden insan ve sivil toplum örgütü ‘kültürel soykırıma’ maruz bırakılıyor. Parti referansınız yoksa devlet kadrolarından hukuksuz biçimde tasfiye ediliyor, özel sektörde dahi iş bulamaz hale getiriliyorsunuz. Partiye karşı olmak ‘devlet düşmanı’ olmakla eşdeğer hale gelmiş durumda.

HERKES SUSKUNLUĞA MAHKUM

Ben Hidayet Karaca… Buradan; zindandan hür dünyaya sesleniyorum. Türkiye’de basın özgürlüğü büyük tehdit altında. Demokrasi askıya alındı. Koyulduğu her geçen gün artan bir korku iklimi hakim ve iktidara bağlı olmayan medya kuruluşları sıranın ne zaman kendilerine geleceğinden endişe ederek suskunluğa mahkum edildi.

Bütün bunlara rağmen özgürlüğe, demokrasiye olan inancımızı yitirmiş değiliz. Biz bir bedel ödüyoruz; Barışın, hoşgörünün, özgürlüğün ve demokrasinin bedelini… Bunu yaparken de içimiz rahat. İşimizi yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz. Medyanın halka karşı sorumlulukları vardır. Ve biz özgürce bu sorumluluklarımızı yerine getirmeye gayretinden geri durmayacağız.

Hidayet Karaca

6 Nolu Ceza İnfaz Kurumu

Silivri Cezaevi"

Klibi izlemek için tıklayın.