Öğrenciler onları, öğretmen ile müdür arası bir konumda görürler. Okul müdürü kurumun lideridir ve gölgesi ağırdır. Her konuda odasına girilmez. Öğretmenler genellikle kendilerini ortaya koyarak öğrencilere yardımcı olurlar ama idareyi ilgilendiren konularda biraz düşünüp teklifi idareye öyle götürürler. Ama müdür yardımcılarının bir tarafı idareci olsa da öğretmen olduklarını hiçbir zaman unutmazlar ve öğrencilerle sürekli iç içe olmak durumundadırlar. Bir proje kapsamında birkaç okula ziyarete gidip sınıf ortamında öğrencilerle baş başa sohbetimizde onlara “O günkü harçlığınızın tamamını arkadaşlarınızla bitirdiniz ve mutlaka dolmuş ya da halk otobüsü ile evinize gitmek durumundasınız, başka çare yok. Okuldaki müdür yardımcılarınızdan dolmuş parası isteyecek kadar size yakınlık gösteriyorlar mı?“ diye sorunca hep bir ağızdan evet isteyebiliriz ve istediğimiz de oluyor dediler. Kahramanmaraş Atatürk kız lisesinde görev yaparken de bizler öğrencilerimize bir ağabey, amca, dayı gibi diyaloglarımız oluyordu. Şehir merkezinden olduğu gibi kasaba ve köylerden de öğrenci bulunduğu için baş ağrısı hapları bulunduruyorduk. Rahatsız olan öğrenciler, durumuna göre ya aileye haber veriliyor ya da bir sağlık kurumuna gönderiliyordu. Bazen de öğrenciye verilen bir ağrı kesici hap çocuğu rahatlatıyor ve dersine devam ediyordu. Bir gün rahatsız olduğunu ve izin isteğini bildiren öğrenciye iki dakika oturmasını ve elimdeki işi bitirince yardımcı olacağımı bir koltuğa oturmasını söyledim. Öğrenci çalışmamı bitirmemi beklerken birkaç öğretmen arkadaş geldi ve sohbete başladılar. Biraz sonra benden biraz ney üflememi istediler. Öğrenciyi unutmuş olmalıyım ki arkadaşlar için bir iki ilahi üfledim. Sonra öğrenci aklıma gelip kızım sen izin istemiştin deyince öğrenci “Hocam rahatsızlığım geçti derse gitmek istiyorum. Bir derse kabul kâğıdı verir misiniz?” deyince hepimiz güldük. Okulda en çok etkilendiğim olaylardan biri de koltuk değneği ile ve genelde annesinin refakatinde gelen bir kızımız vardı. Lojmanların hemen yanı başında oturuyorlardı ve çok hanım hanımcık bir kızımızdı. Annesinin bulunmadığı veya belki de sen gelme diyerek anneyi geri eve döndürerek o kızımıza yardımcı olan çok hanımcık bir başka kızımız vardı ki, usanmadan bıkmadan ve çok samimi bir şekilde sohbet ederek okula geliş gidişlerinde bu kızımıza eşlik ediyordu. Adlarını unuttuğum bunlar gibi nice hanım kızlarımız mezun oldular. Hatta velilerini tanımış olduğum bazı kızlarımızı “büyüklerinden daha olgun” diye niteliyordum. Allah bahtlarını güzel eylesin bütün çocuklarımızın. Öğretmen ve idarecilerimiz çok iyi bilirler. Çünkü bahsedeceğim konu tecrübeyle sabittir ve günlük olarak yaşanmaktadır. Okullarda kendisi sıkıntılı olup idare, öğretmen ve arkadaşlarına da sıkıntı çıkaran çocukların genelinde ve sıkıntıların kaynağında ailevi problemler vardır. Bir kızımız çok sık bayılmaya başladı. Bazen okulda bayan öğretmenlerimiz yardımcı olup ayılmasını sağlıyorlardı. Bazen de hastanenin acil servisine götürülmesi gerekiyordu. İşte bu kızımız yine bayılmış ve okulda ayılmayınca hastaneye bu defa ben de gitmiştim. Doktorlar müdahale ettiler ve ayıldı. Gözlerini açtığında ben de yanı başındaydım. Gözleri yaşlı bir şekilde ilk söylediği cümle “Ne olur annemle babam kavga etmesinler!..” Böyle samimi olanların yanında bazen bizi kandıran da oluyordu tabii. Bir başka gün beşer dakika ara ile iki öğürenci rahatsızlığını söyleyip izin istediler. Durumları gerçekten sıkıntılıydı. Birinin gözleri kan çanağı gibi, diğerinin de boğazı tülbentle sargılı idi. Sonradan öğrendik ki; biri öğretmen lisesinin yemek hanesinden canım çekti deyip bir parça soğanı alıp gözüne sıkmış. Diğeri de örtülü bir arkadaşından bone niyetiyle bağladığı oyasız tülbendi ödünç almış ve boğazını sarmış. Yalancının mumu bir gün Tabii bunlar o yaştaki genç insanımız olan öğrencilerimizin gençliğinden kaynaklanan ve insanı bazen gülümseten bazen de üzen olaylardı. Bir de öğrenci psikolojisi çok önemlidir. İnsanın yaşı ne olursa olsun öğrenme ve öğrenci moduna girince gerçekten çocuklaşıyor. Hepimiz o yaşlardan geldiğimiz için bu tür davranışları gençliklerine saymamız gerekiyor. Ama kendisine ve çevresine zarar verecek bir davranışa meyilli ise bir büyük olarak mutlaka mani olmak gerektiğini de bilmekteyiz. Çünkü onlar bizim çocuklarımız. Hepimiz birer anne baba olarak onları seyrederiz. Yüzündeki ifade, oturup kalkması, ses tonu gibi ruh halini yansıtan hallerinden biz de anında etkileniriz. Mutlu ve huzurlu iseler bizler de mutlu, değilseler bizler de huzursuz oluruz. Çünkü onlar bizim ruh yapımızın meteorolojik parametreleridir. Tam bu yazıyı yazarken bir önceki yazımda bahsettiğim Nisan bir şakası ile ağlattığımız kızlarımızdan birisi ziyaret etti. O an evladım gelmiş gibi sevindim Sabiha kızımın gelişine. Hukuk Fakültesinde okuyormuş geleceğin hâkimi olacak kızımız. Evet, öğretmenlik mesleği böyle işte aziz dostlarım. Sadece törenlerde denildiği için değil bizzat yaşanarak kutsal olduğu görülmektedir. Her mesleğin kendisine göre bir kutsiyeti vardır ve ona da saygımız var. Allah, bütün çocuklarımıza huzurlu ve mutlu bir ömür nasip eylesin. Allah onları üzmesin. Onları hep mutlu görelim veya mutluluk haberleriyle mutlu olalım diliyorum. Selam ve dua ile”¦