Kendi kendime soruyor ve cevap bulmakta zorlanıyordum. Anadolu'nun birlik beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğu şu günlerde, bu kutlu duygulara temel oluşturabilecek anlamlı ve manidar günlerin katledilmesini de içime sindiremiyordum. Çocukluğumdan kalma hatıraları zorluyor ve hatırladığım her hatırıyla daha çok sarsılıyordum. Bu kadar hızlı bir değişimin yaptığı tahribatı tedavi etmenin imkânsızlığını hissettikçe acıyı daha da derinlerde hissediyor ve susmanın, suskun kalmanın vebalini kaldıramayacağımı bir kez daha anlıyordum. Hafızalarımız ne de çabuk unuttu. Biz Anadolu'yu yurt yapmadan önce gönülleri fetih eden tahta kılıçlı dervişlerin temsilcileriyiz. Bizler sevgi ve şefkat penceresinden baktıkça yezitlerin gönlündeki kin daha da korlaştı. Her doğan çocuğa Türk düşmanlığını aşılayan, sözde çağdaş Avrupa ülkeleri tarihi kinlerinden bir türlü vazgeçmiyorlar. Bunun örneklerine her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Tepkilerimiz artık o anlık olur hale geldi. Geriye dönüp bakmak bir türlü aklımıza gelmez oldu. Mondros Mütareke' sinden sonra Maraş'ı önce İngilizler sonra Fransızlar işgal etti. Fransız işgalinin ikinci günü 30 Ekim 1919 Perşembe günü Müslüman hanımlarını taciz etmeye başladılar. Fransız ve Ermeni askerlerinin yapmış oldukları zulmün sadece üç tanesini hatırlatmak istiyorum. Bir kez daha hatırlatayım sadece yapılan bu üç zulüm dahi kanınızı dondurmuyorsa bir kan testi yaptırmanızda fayda olacağı kanaatindeyim. Hocalı katliamını, Kars, Erzurum, Ardahan, Van, Erzincan, Diyarbakır ve Anadolu da Ermenilerin yapmış olduğu soykırımlarını, katliamları, vahşetleri daha anlatmıyorum. Andırın 'da Yazıcıoğlularından Şehid Jandarma Mehmet'in ellerini ayaklarını bağlayıp, göz çukurlarına ve göbeğine barut koyarak yakan, on yedi gün yanmasını seyreden, yakarken zafer naraları atan Ermeni'ye duyduğum hınçla sesleniyorum. Arasa Hanının kapısında Şehid Üzümsuyu Ahmet Efendi'yi çarmıha gererek gözlerine, ellerine temel çivisi çakarak şimdilerde” sözde soykırım” iddiasında bulunan Ermeni diasporasına meydan okuduğumu belirterek daha bir gür sesle haykırıyorum. Şehid Ali Kavaszade Kamil Efendi'yi daha 29 yaşında iken Fındıcak'ta bacağından asıp, derisini yüzerken vicdanı sızlamayan, yüreği katılaşmış, insanlıktan eser kalmamış hayvanlaşmış ve haddini aşan Ermeni'yle Fransız'a haddini bildirmek için, sağırlar duysun diye çığlık atıyorum. Şehid Ali Kavaszade Bedevi Ahmet Efendi'yi koltuk altından asarak, göbeğine kadar canlı canlı yakacak kadar insani değerlerden uzaklaşan, yemek yediği çanağı kirleten, zamanında millet-i Sadıka dediğimiz Ermeni'ye geçmişini hatırlatıp, taaa Fransa'dan gelerek Maraş'ımda kanla beslenen Fransız aydın vampirlerin hafızalarını tazelemek için tarihi belgeler ışığında yazıyorum. İşte yüreğimi kanatan, uykularımı kaçıran, emanetlerine sahip çıkamadığım şehitlerimin huzurunda boynum bükük olduğu, ilk kurşunun atıldığı, millî mücadelenin kıvılcımının yakıldığının yirminci günü olmasına rağmen betonlaşmış yürekleriyle betonarme binalarda yürekleri katılaştırılan insanlarımın o eski 12 Şubat bayramının ruhunu Maraş sokaklarında göremediğim için utanıyorum. Yukarıda tarihi belgeler ışığında Yalçın ÖZALP Hocamdan naklettiğim şehidlerimin şehid edilişlerinin anlatıldığı anıtların Kahramanmaraş'ımın en güzel meydanlarında görmediğim için utanç duyuyorum. 12 Şubat öncesi köylerimizden yedisinden yetmişine akın akın bayrama gelen kahraman köylülerimizi göremediğim için içim yanıyor. Maraş'ın zemherisinde yokluk içerisinde mücadele vererek bizlere bu vatanı miras bırakan şehidlerimizi sıcacık evlerimizde, soğuk dört duvar içinde anarken hiç mi vicdanımız sızlamıyor. Birlik beraberlik, kardeşlik duygularının şaha kalktığı bu günlerde Maraş sokaklarında mehzere kazanlarında aşların pişip, tarhana çorbasının kaynayıp ikram edildiğini görmediğim için yüreğim sızlıyor. Dedesiyle torununu el ele verip bayramın coşkusunu birlikte yaşayamayan nesil için ağlıyorum. Ah! Hacı Dedem Ah! Ah! Küçükalioğlu İbrahim Dedem Ah! Çok değiştik. Maraş'ta çok değişti. Değişmedik neyimiz kaldı ki? Önce barajlar yapıldı, iklimimiz değişti. Maraş'ta zemheriyi yaşayamadan bahara erer olduk. İklimimizde yumuşadı, sert esen poyrazımızda. Palmiye bile yetişir oldu bu diyarda. Neler yumuşamadı ki; yürekler yumuşadı, kalemler yumuşadı, kelamlar yumuşadı, millî duruşlar dahi yumuşadı. Bölenler sertleşti, hainler sertleşti, nifak tohumu atanlar sertleşti, bu güzele vatana kastedenler sertleşti. Velhasıl Hacı Dedem! Ne desem bilemez oldum. Sen yine de dualarını bizden eksik etme. Maraş'ımın, Maraşlımın 12 Şubat Kurtuluş Bayramının 92.yıl dönümünde o gün ilk kurşunla destanlaşan milli mücadelemizin aynı inanç ve aşkla kutlanacağı günlerde buluşmak umuduyla hoşça kalın. Erol YORULMAZ