AK Parti Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin Samsun’un Bafra ilçesinde faaliyette bulunan internet gazetesi bafrahaber.com yazarı İsmail Karahan ve Bafra Haber’e açtığı manevi tazminat davasında hakim kararını verdi ve gerekçeli kararını açıkladı. Mahkeme, "Kullanılan ifadelerin ilk bakışta davacının itibarı ve kişilik hakkının konusunu oluşturan değerleri zedeler nitelikte olduğu düşünülebilir, ancak davacının siyasetçi olmasından hareketle söylenen sözlerin manevi tazminat gerektirmeyeceği sonucuna ulaşılması gerekir." görüşünü belirtti.

Vekil Ahmet Yeni, İsmail Karahan’ın kaleme aldığı 'Yeter be! Vekil Ahmet Yeni yeter...!' başlıklı ve 'Adaletin bu mu vekil' başlıklı köşe yazılarından dolayı yazar İsmail Karahan’a ve site sahibi Ali İhsan Başaloğlu’na ayrı ayrı 10’ar bin liralık manevi tazminat davası ve ayrıca ceza davası açmıştı. Önce Bafra 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen ceza davasını kaybeden Ahmet Yeni, Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan 2 manevi tazminat davasını da kaybetti. 2 ayrı hukuk davasından 10’ar bin lira manevi tazminat talep eden Vekil Yeni, davaları kaybetmekle kalmadı, mahkeme ve avukatlık masraflarını da ödeme durumunda kaldı.

Bafra Haber Genel Yayın Yönetmeni Ali İhsan Başaloğlu, ilk başta avukatları Filiz Dönüm, Serkan Dönüm ve Murat Bölükbaş’a teşekkür ederek, "Vekil Ahmet Yeni, 1 yıl önce AK Parti ilçe binasında yaptığı bir toplantıda kendisi ile ilgili olumsuz yazı yazanları mahkemeye vererek adalet önünde hesaplaştığını söylemiş ve Bafra Haber’i kastederek 'birilerini mahkemeye verdim. Kazanırsam alacağım paralar ile başta Dededağı Mahallesi olmak üzere Bafralılara pide ısmarlayacağım.' demişti. Bafra Haber’in parası ile Bafralılara pide ısmarlayacağım diyen Ahmet Yeni’nin hayali yargıdan döndü. Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Mehmet Fettahoğlu adeta basın özgürlüğü manifestosu yazdı. İktidarın eleştirilemediği, eleştirenlerin ceza ve hukuk davaları ile karşı karşıya kaldığı bugünlerde bu davayı kazanmak sevindirici. Bafrahaber, bir dönem ceza ve hukuk davaları ile karşı karşıya kaldı. Para ve ceza baskısı altında özgür yayım yapmaya devam etti. Bafrahaber’i dava açarak susturamadılar. Bafra Haber bundan sonra da ‘sırrı özgürlüğünde, gücü hizmetinizde’ sloganı ile bağımsız ve özgür yayımcılığına devam edecek." dedi.

MAHKEMENİN GEREKÇELİ KARARI

Mahkemenin gerekçeli kararında şöyle denildi: "Davacı tarafın telebine konu yapmış olduğu köşe yazısındaki beyanlar 'Yeter be! Vekil Ahmet Yeni Yeter!, sabah kahvaltısında yalan konuşarak başladı ve ziyaretlerinin devamını da aynı yalanları konuşmaya devam etti, o yalan konuşmaktan bıkmadı, öfkeli yazı yazmaktan ben utanıyorum sen utanmıyorsun, Bafralı'ya hakarete varan aşağılayıcı sözleri söylemesine izin verirseniz politikacılar bebek bezine benzer, değiştirilmese kokmaya başlar. Vekil Ahmet Yeni’yi yenileyemedik ama kokmaya başladı.' şeklindedir.

Yukarıda söylenen sözlerin tür ve niteliği dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerekir. Bu değerlendirme yapılırken tarafların da sıfatının göz önüne alınması gerekir. Davacı taraf milletvekilidir.

Basın özgürlüğü, Anayasa'nın 20. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1 ve 3 maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler; Basın özgürce yayın yapmasını güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesi gerekmektedir. Bu durumda halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bu durum, basın için hak olmaktan çok ödev yönü ağır basan bir işlevdir. Bunun içindir ki bu tür davaların çözümüne kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumdaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinde farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edilemediği durumlarda basın yolu ile yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.

Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarda Anayasa’nın temel hak ve özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu 24 ve 25. maddesinde yer alan ve özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilerin haklarına saldırıda bulunmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.

Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzenin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerinden üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha üstün tutulması gereken yarar karşısında o olay ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilebilecektir. Bunun için temek ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı, gerek görsel basının bu işlevini yerine getirirken özellikle yayının gerçek olması, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, kanun güncelliğini gözetmeyi, haber verirken öz ile biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın objektif sınırlar içinde kalmak sureti ile yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmalıdır. Basın bu işlevi yaparken, yer yer eleştiri yapabilir, kamuoyunun ve okuyucunun ilgisini çekebilecek şekilde başlık ve üslup kullanabilir. Kınayıcı sözler sarf edebilir.
Bu tür olaylarda dolaylı, zayıf bile olsa emare olan durumlar nedeniyle, yapılan yayınlardan dolayı basını sorumlu tutmak, basın özgürlüğüyle bağdaşır bir hal değildir.

Unutulmamalıdır ki basının rafine haber yapma yükümlülüğü yoktur. Haber verilirken haber tekniğine uygun süslemekler yapılabilir, yer yer kınayıcı sözler sarf edilebilir. Haberdeki bir kısım beyanların sonradan yanlış olduğunun ortaya çıkması basını sorumlu tutmak için yeterli değildir. Basın yer yer sert ifadeler kullanabilir, kınayıcı sözler de sarf edebilir. Tüm bu durumları basın özgürlüğü kapsamı içerisinde değerlendirmek gerekir.

Ayrıca bu tip olaylarda yapılan habere konu beyanatların bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir. İçinde sadece birkaç cümle ya da bir paragraf tek başına göz önüne alınarak değerlendirme yoluna gidilmesi sağlıklı bir yöntem değildir.

Yayının sonradan düzeltilerek tekzip edilmesi ilgili birimi sorumluluktan kurtarmaz. Başka yayın organlarından alınarak kullanılmış olması da sorumluluğu kaldıran bir hal değildir. Bu hal, haksız eyleme katılma mahiyetindedir.

Politikacılara söylenmiş sözler, şahsa söylenmiş sözler sayılmaz. Kamuoyunun önünde olan şahıslar ile politikacılara söylenmiş sözler sayılamayacağı, söylenen sözlere olayın bütünselliği içinde bakmak gerektiği, ifade özgürlüğünün sadece lehe olan ve muhalif olmayan ya da izlemeye değer görmeyen fikirleri için değil aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden konuşmalar ya da fikirler bakımından geçerli olduğu, bu türden aykırı fikirlerin, çoğulculuğun hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereklerinden olduğu, bunlar olmadan demokratik ortam olmayacağı, bir siyasiye yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırları ile özel şahsa yönelik eleştiri sınırlarına göre daha geniş olduğu müşteki konumundaki bir siyasetçinin özel şahıslardan farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek ve kaçınılmaz biçimde halkın yakın denetimine açması gerektiği, bu nedenle de daha geniş bir hoşgörü göstermek zorunda olduğu bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kullanılan ifadelerin ilk bakışta davacının itibarı ve kişilik hakkının konusunu oluşturan değerleri zedeler nitelikte olduğu düşünülebilir, ancak davacının siyasetçi olmasından hareketle söylenen sözlerin manevi tazminat gerektirmeyeceği sonucuna ulaşılması gerekir.

Mahkememizin kanaati bu şekildedir. Emsal insan hakları mahkemesi kararları yukarıda açıklanan hususlara işaret etmektedir. Yukarıda özetlenen ve sıralanan hususlar dikkate alınarak, davalıların eylemleri değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Sonuç olarak, davaya konu edilen söz, açıklama ve yazıların manevi tazminat gerektirmediği kanaatine ulaşılmıştır."