Manisa Barosu Başkan Vekili Serhan Çelik, Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanan İç Güvenlik Paketi'nin Türkiye’yi 1992 öncesine götüreceğini ve gözaltındaki insanların kaybolmalarının kaçınılmaz olacağını iddia etti. Çelik, “İnsanlar ferdi olaylarda 24 saat, toplumsal olaylarda 48 saat polisin keyfi yetkisiyle, ortada herhangi bir gerekçe olmadan gözaltına alınabilecek. İç Güvenlik Paketi, insanların hâkim ve savcı kararı olmadan gözaltında tutulmasıyla 1992 yılı öncesi gözaltı kaybolması gibi hususların gündeme gelmesini tekrarlayabilir.” dedi.

Bu paketin ayrıca iktidar partisinin söylediği gibi sadece molotof atan veya gösterilerde yüzünü bir şeyle kapatanları kapsayan bir paket olmadığını savunan Çelik, “Daha önce mevcut yasal düzenlemeler gereğince de şu an itibariyle molotofun bir cezası var. Mevcut yasalarla cezalandırılması öngörülmüş. Tabii devletin, kendi korumak için bazı yasaları çıkarması elzem olabilir ancak şu an itibariyle çıkarılmaya çalışılan bu yasa tasarısı, yargılama içinde yürütmeye, yani vali ve kaymakama çok büyük yetkiler veriyor.” diye konuştu. Bu hususların ülkeyi polis devletine götüreceğini öne süren Serhan Çelik, hâkim ve savcının denetimi olmadan, bir yargılama faaliyetinin yapılmasının mümkün olmadığını kaydetti. Bu yüzden İç Güvenlik Paketi'nin tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini, daha makul, daha mantıklı, daha evrensel hukuka, insan haklarına, hukuk devletine saygılı bir şekilde revize edilmesinde fayda olacağını söyledi.

Türkiye için şu an böyle bir kanuna gerek olmadığını düşündüğünü ifade eden Baro Başkan Vekili Çelik, “İktidar, muhalefet partilerini dinlemiyor. Bu yasa insan haklarına, evrensel hukuka aykırıdır ve insanları keyfi olarak gözaltına alma gibi sıkıntılı durumlar ortaya çıkaracak. Elzem değil ama iktidar tarafından diretme var.” dedi. Bu kanunla hükümetin, kendini belirli bir noktadan sonra koruma altına almak istediğini öne sürerek, “Bunların belirli bir dönem Avrupa Birliği (AB) muktesabatı çerçevesinde yaptıkları yasalarla çok güzel noktalara gelinmişti. İnsan hakları olsun, demokrasi olsun belirli bir noktaya gelinmişti fakat bu yasa tasarısıyla Türkiye, 1992 öncesine gidecek. Bunun başka bir açıklaması yok. Gözaltında kaybolmalar kaçınılmaz, bunlar bu şekilde oluyor. Daha önceden polise verilen yetkilerin aşırı olmasından dolayı bu olaylar oldu. Bu yasayla bu olaylar tekrar olacağa benziyor, bunun önü açılıyor.” şeklinde konuştu.

Türkiye’yi iç açıcı bir sürecin beklemediğini savunan Çelik, “Keyfi uygulamalar, hukuki denetimden geçmemiş kararlarla ülke yönetilmek isteniyor. Zaten bu süreç, belirli bir kademeden geçti. Belirli bir kademeden geçerek ilk önce makul şüphe, sonra sulh ceza mahkemeleri, şimdi de İç Güvenlik Paketi. Bu tek tek, adım adım Türkiye’yi tek parti, tek adam diktatörlüğüne götürür. Kim ne derse desin, iki iki daha dörttür, tartışılmaz bir gerçek. Yargının denetiminden geçmeyen, idarenin vermiş olduğu kararlar her zaman tartışmaya açıktır. Türkiye’de demokrasi, daha emekleyen bir demokrasidir. İç Güvenlik Yasa Tasarısı'yla ülkeyi sıkıntılı bir durum bekliyor. Kısıtlanan sadece Ahmet’in, Mehmet’in hakkı değil, hepimizin hakkı. Denetime tâbi olmayan, keyfiliği getiriyor. Denetime tâbi olması gerekiyor. Denetim olmazsa keyfilik kaçınılmazdır. İnsanın olduğu yerde yanlışların olması kuvvetle muhtemeldir. Bu yanlışları giderecek olan da denetim mekanizmalarının kuvvetli çalışmasıdır. Siz bunları ortadan kaldırırsanız, insan hakları ihlalleri de kaçınılmaz olacaktır. Hukuku, hâkim ve savcıyı bypas edip direkt yürütmeyi, yargının üzerinde bir güç haline getirmeye çalışıyorlar. Bu, demokrasinin kuvvetler ayrılığı ilkesine de aykırılık teşkil ediyor.” diye konuştu.