Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin en hareketli noktası Darbeleri Araştırma Komisyonu. Komisyondaki sandalyelere bir tanık oturuyor diğeri kalkıyor. Sorular soruluyor, dönemin aktörleri yanıtlar veriyor, yaşadıklarını anlatıyor. Nisan ayından bu yana Türkiye'nin darbe tarihiyle ilgili olan, darbelerden mağdur olan ya da darbelerde başrol oynayanlar meclis koridorunu arşınlıyor.

Kamyonlarca gizli belgeyi onlarca uzman inceliyor. Milletvekilleri ders çalışıyor, bilgi alıyor. Meclis Darbeleri araştırma Komisyonu artık mesaisinin sonuna yaklaşıyor.

Çalışmaları anlatırken 'çoğu bitti azı kaldı' diyen Komisyon Başkanı Nimet Baş Radikal'den Yavuz Oğhan'ın sorularını yanıtladı. Dinlediği isimlerden ve incelediği belgelerden doğan izlenimlerini aktardı. Bundan sonra izlenecek yol haritasına ilişkin ipuçları verdi...

"BÜYÜK BİR FOTOĞRAFI ORTAYA KOYMAYA ÇALIŞIYORUZ"

Araştırmanın büyük kapsamda gerçekleştiğini belirten Baş, "Komisyonumuzun araştırdığı konuların kapsamı çok geniş, çalışma süresi ise sınırlı. Araştırmayı darbe çerçevesinde tutmak yerine büyük bir fotoğrafı ortaya koymak istiyoruz. Meclis Genel Kurulu'na bundan sonra yapılacakları önermeyi hedefliyoruz. Fişlemelerin insan hayatlarını nasıl etkilediği de araştırılmalı bence. Fişlenme nedeniyle sizin birçok işiniz engellenmiş olabilir, hayatınızda aksilikler yaşamışsınızdır ama bunun nedenini bilmezsiniz. Az değil milyonlarca insandan bahsediyoruz" dedi.

"MGK KARARLI GİZLİDİR, HİÇBİR YERE GÖNDERİLEMEZ"

Bilgiler ve belgeler konusunda değerlendirme yapan Baş, "MGK kararları gizlidir, hiçbir yere gönderilemez, sadece MGK kendisi karar alırsa gönderebilir. MGK'nın bir önceki toplantısında 18 kararın gizlilik kararı kaldırıldı, son MGK'da yeni bir karar alındı ve 44 karar daha gönderiliyor. 28 Şubat'ta fiilen ve hukuken darbe yapmayı gerektirecek bir şeye ihtiyaç duymadılar, istedikleri her şeyi yaptırdılar, çünkü yaptırabildiler. Yeniden bir darbe yapmayı düşündükleri anda hiçbir uluslararası hukuk desteği bulamayabilirlerdi. Bunu içeride başka şekilde hallettiler. Fiilen bir darbe olsa hukuki kurallarıyla olur, darbe kendi hukukunu da getirir. Kötü de olsa bir hukuk sistemine dahil olmak önemlidir. 28 Şubat var olan hukuk düzeninin işlemez hale getirildiği bir düzendir ve bana göre darbeden çok daha kötü bir düzendir" ifadelerini kullandı. 

"NE DARBECİ PİŞMAN NE DE İŞKENCECİ"

Sırrı Süreyya Önder ve Atilla Kaya'nın işkencecileri ile yüzleşmelerini anlatan Baş, şaşırtıcı ifadelere yer veriyor. Baş, "Konuşma sırası milletvekillerine gelince yerlerini değiştirmelerini istedim. Uzaktan bağırarak konuşsalar farklı algılanabilir diye düşündüm. Tam milletvekilleri yaklaşırken, Atilla bey değil ama Sırrı bey yaklaşırken birden bire elini koltuk değneğine doğru uzattı. Belki de bir savunma refleksiydi. Milletvekilleri isim isim sordular. İdama götürülen mahkûmları, işkence gören tutukluları. Bunları sorarken kendiliğinden sinirlendi, sesi çok yüksek çıkmaya başladı ve uyarıda bulunmak zorunda kaldım. Ben çok bağırıyorsunuz dediğim zaman, "Siz beni bir de gençliğimde görecektiniz, titrerdi herkes" dedi. Hâlâ, hâlâ yüksekten bakıyor, eski günlerin özlemini duyuyor. Onun üzerine ben de dedim ki, "İrkildik evet ama korkmadık. Şimdi sorularımıza cevap vermeye başlayın".

Toplantının sonlarına doğru "Herhangi bir nedenle üzüntü duyuyor musunuz" diye sordum, "Hayır vicdanım çok rahat, çok rahat uyuyorum" dedi... Halen daha pişman olmayan, en küçük nedamet duymayan insanların nasıl karakterler olduğunun toplum tarafından çok iyi anlaşılması, algılanması lazım. Biz bunu belki bu manada sunacağız. Zaten her zaman işkence görenler affetmeye daha hazır. Ama işkence yapanlar pişman olmaya hiç hazır değiller" diye konuştu.