Cihan-Sen Genel Başkanı Naci Haliloğlu, seçimlerden sonra ortaya çıkan manzaraya göre devletin bir tamirat sürecine gireceğini söyledi. Kamu çalışanlarının artık keyfiliğin değil; anayasa, kanun ve yönetmeliklerin hâkim olduğu bir çalışma ortamına rücu edeceğini ifade eden Haliloğlu, “Makul şüphe gibi, ifade özgürlüğünü sınırlayan Türk Ceza Kanunu'ndaki hükümler gibi, demokrasiye ve temel hukuk ilkelerine zarar verici yasal düzenlemeler ile milletinin canını ve haklarını koruyan; iş güvenliği gibi, AB mevzuatları gibi yasal mevzuatların yeniden görüşülmesi için yeni Meclisi devreye sokacak.” diye konuştu.

Cihan-Sen Genel Başkanı Naci Haliloğlu, genel seçimleri değerlendirdiği ‘Devleti Tamir Etmek Zaman Alır’ başlıklı yazılı bir açıklama yaptı. 7 Haziran seçimleri sonrasında büyük tahribat gören Türkiye’nin devlet yapısının yeniden tamir edilip edilmeyeceği ile ilgili belirsizliğin devam ettiğini belirten Haliloğlu, “Tek umut verici işaret ise tek partili bir hükümetten ziyade en az iki partili bir koalisyon hükümetinin Türkiye’yi bekliyor olmasıdır.” dedi.

Devletin içerisinde iyi yetişmiş ve tecrübeli çok iyi teknokrat ve çok iyi bürokratlar olduğunu kaydeden Haliloğlu, “Devleti tek başına yeniden tüm mekanizmalarıyla ayağa kaldırmaya yeterli potansiyel güç devletin unsurları içinde zaten mevcut. Yaşanan 12 yıllık tek parti iktidarı sultasına ve memurların parti memuru değil de, devletin memuru gibi rahat hareket etme azmine vurulan ketlere rağmen bu devletin varlığı ve tarafsızlığı halen devam etmektedir. Seçmenin siyasilere gösterdiği sarı kart sonrasında, daha rahat hareket alanı bulacak olan ‘devlet varlığı’ kendisini yeniden göstermek ve ispat etmek isteyecektir. Bu umutlu ortam alenen görülebiliyor. Devletin varlığına aşina olan ve devleti devlet yapan unsurlara saygısını muhafaza eden millet, kendi devletinin ve bu devletin tarafsız kalması beklenen memurlarının tek bir partinin amaçları doğrultusunda manipüle edilmesine daha fazla dayanamadı ve kendi devletini yine kendi oylarıyla özgürleştirdi.” diye konuştu.

AKP HÜKÜMETİNİN 17-25 ARALIK OPERASYONLARI SONRASINDA KİMYASI BOZULDU

Daha önce koalisyon hükümetlerinden hafızası halen taze olan milletin, bu süreçte devletin devlet olarak, özellikle yargıda, emniyette ve ulusal savunmadaki performansına ve milleti yanında duruşuna muttali olduğunu ifade eden Haliloğlu, şöyle konuştu: “Çetin geçen on iki yıllık tek particilik oyunu, ‘devletin duruşu’ özlemini daha da artırmışa benziyor ki başka siyasi partilere de oy verip onları iktidar ortağı yapma niyeti millette kendisini göstermiş oldu. Devletin tekelleşmesi Türkiye’nin genetik kodlarında yer almayan bir olgu. Farklı siyasi argümanlara sahip farklı katmanlardaki toplum yapısı Türkiye’nin ne kadar sosyolojik bir gerçekliği ise, bu farklı yapıdaki toplum katmanlarının devletini herkese eşit mesafede ve yakınlıkta görme arzusu ve gayreti de o kadar ciddi bir gerçekliktir. 17-25 Aralık operasyonları sonrasında kimyası bozulan AKP hükümeti, bütün hırsını ve intikamını en dokunulabilir ve en belirgin yapı olan, aynı zamanda kendisine karşı yapılanların müsebbibi olarak gördüğü devlet yapılarından almaya kalktı. Demokrasiden oligarşiye, oligarşiden otokrasiye doğru evrilme safhası gösteren AKP yönetim zihniyeti, bir anda mevcudiyetine bir tehdit gibi addettiği devlet kadrolarını alt üst etmeye başladı. Kendisini bu yeni zihniyete adapte etmek istemeyen ve her halükarda devlet duruşunu bozmak istemeyen kadrolar sürgünlere, havuzlara, kızaklara ve hatta meslekten ihraçlara kadar varan bir uygulama ile karşı karşıya kaldılar. Elbette doğal olarak tebarüz edecek durum boşalmaya başlayan bu kadroları dolduracak ve süreçte hissiyatını ve tavrını güçten yana takınacak yeni kadroların olacaktı. 'Cadı avıysa cadı avı’ denilerek başlatılan ve kendi kadro değişiminde topluma bir gerekçe olarak sunulan ‘paralel’ kılıfı da devlete dayatılan başka bir zihniyet oldu. Vizyonu, vicdanı, evrensel ve milli-ahlaki değerleri olan kadrolar 'paralel' balonu ile kıymetsizlendirildi ve devlet içinde klikleşmelerin, ekipleşmelerin ve hatta düşmanlıkların kurbanı edildi. Bu tepkileri kabullenmesek de bir şekilde anlayabiliyoruz. Ancak anlayamadığımız şey siyasi iktidarın ‘paralel’ balonunu uçurmak için yapılan hukuksuz işlemlerde yine bürokrasinin, yani devletin mekanizmalarını kullanmaya çalışması oldu. En üst rütbedeki veya seviyedeki bürokratlardan, mesleğe yeni başlamış acar memurlara kadar geniş bir yelpazede ‘istenmeyen adam’ ilan edilen memurları tasfiye etmek için yine kendi mesai arkadaşlarını kullandı. Gelelim şimdiye. 7 Haziran’da yapılan genel seçimler sonrasında Mecliste hiçbir siyasi partinin çoğunluğu sağlayamadığı mevcut durumda bürokratlar ve tüm devlet mekanizmaları daha rahatlamış durumdadır. Bürokrasinin politikaya benzeyen çok yanları vardır ve bürokrasi konjonktüre göre davranmasını çok iyi başarır. Kendisinin kilitlenmiş olduğunun çok iyi farkındaki bürokrasi köşesine çekilip kendi dokusunun bozulmasına müsaade etmez. Muhafazakâr davranır ve her varlık gibi kendi varlığını devam ettirmek için keskin uçlu zamanların geçmesine sabreder. Şu anda da bürokrasi, yani dolayısıyla devlet, dik duruşunu muhafaza ediyor ancak hukuk adına, demokrasi adına, özgürlüklerin yeniden ihsası adına yapacağı hamleleri gerçekleştirmek için uygun ortam bekliyor.Elbette demokratik siyasal sistem içerisinde meclisin ve sivil toplumun güçlenmesi herkesin arzusudur. Meclisteki veya sivil toplumdaki gündemleri kendisine rehber edinen devlet ise buna göre zaten şekil alacaktır. Ancak devleti kendi siyasal amaçları için manipüle etmeye kalkan her ne yapı olursa olsun, bunu kısa vadede gerçekleştirse de, uzun vadede bunu sürdüremeyecektir.”