Gazeteci-Yazar Hasan Cemal, medya kuruluşlarına ve gazetecilere yapılan baskının ‘saraydaki sultan’ düzeninden kaynaklandığını söyledi. Cemal, “Demokrasi ve hukukun üstünlüğünü hiçe sayan bu kaba darbeler, cumhurbaşkanı olarak etmiş olduğu yemini sürekli çiğneyen Tayyip Erdoğan ya da saraydaki sultan düzeninden kaynaklanıyor.” dedi.

P24’ün düzenlediği Özgür İfade Paneli’nde konuşan Hasan Cemal, Türkiye’de medya kuruluşları ve gazetecilere yönelik baskılara dikkat çekti. Türkiye’nin bir darbeler ülkesi haline geldiğini söyleyen Cemal, “Aslında döne döne hep aynı şeyleri yazıyoruz. Ama bugün döne döne hep aynı şeyleri tekrarlayan bir siyasal iktidar var. Saraydaki sultan düzeni var. O yüzden de bende bir şeyleri döne döne tekrarlıyorum. Bana da sıkıcı geliyor ama ne yapayım. Türkiye bugün artık darbeler ülkesi. Özgürlüklere darbe, hukuka darbe, medya bağımsızlığına darbe, medya özgürlüğüne darbe, ifade özgürlüğüne darbe, yargı bağımsızlığına darbe, güçler ayrılığına darbe. Kısacası demokrasiyi demokrasi yapan temel değerler bugün saldırı altında. Darbe üstüne darbe yiyor demokrasiyi oluşturan temel değerler. Demokrasi ve hukukun üstünlüğünü hiçe sayan bu kaba darbeler, cumhurbaşkanı olarak etmiş olduğu yemini sürekli çiğneyen Tayyip Erdoğan ya da saraydaki sultan düzeninden kaynaklanıyor.” ifadelerini kullandı.

‘SARAYDAKİ SULTAN YALNIZCA KENDİ SESİNİ SEVİYOR’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik eleştirilerini sürdüren Cemal, şunları söyledi: “Türkiye de rejimin fiilen değiştiğini kendi ağzıyla ilan eden Tayyip Erdoğan’dan başkası değil. Mevcut anayasayı kendi deyimiyle bekleme odasına aldığını, yani rafa kaldırdığını yine kendi ağzıyla itiraf ediyor. Bur başka deyişle bir anaya darbesi yapan da Erdoğan’dan başkası değil. O kadar çok örnek var ki bu konu da. Telefonla haber attıran da o. Telefonla gazeteci attıran da o. telefonla televizyon programı sansürleyen de o. büyük devlet ihalelerini havuç gibi kullanarak saraya tabi medya düzeni kurduran da o. Vergiyi sopa gibi kullanıp, medya patronlarını hizaya getiren de o. rakofelelr medyası oluşturmak isteyen de büyük ölçüde başarılı olan da o. Saraydaki sultan yalnızca kendi sesini seviyor çünkü. Kendi sesine meftun. Farklı sesler, eleştirel sesler muhalif sesler duyunca onun tüyleri diken diken oluyor. Huzuruna sorularıyla kendisini rahatsız etmeyecek gazetecileri ve saray soytarılarını topluyor. Bugüne kadar gerçek bir basın toplantısı düzenlemedi saraydaki sultan. Bunca yıldır iktidar koltuğunda oturuyor. Farklı ses çıkaranları hakaret soruşturmalarıyla ceza davaları sindirmeye çalışıyor. Farklı ses çıkaranları işinden ediyor. Onları darbeci, hain, satılmış ilan ediyor.”

CAN DÜNDAR: PARTİLERİN MEDYA POLİTİKALARI YOK

Panelde bir konuşma yapan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar da medya patronlarının devlet ihalelerine girmesinin vesayetin en önemli ayaklarından biri olduğunu söyledi.

Üniversitelerin ve akademisyenlerin de medya bağımsızlığı konusunda ses çıkarması gerektiğini anlatan Dündar, “Basın yayın yüksek okulu mezunuyum. Ortalık bu kadar yanarken birinden bir ses duyalım da bir tanesinin öğretim üyeleri kalkıp bir şey desinler, girişim yapsınlar, duymadım. Bu da bir ayıptır. Onların da bu vesayetten kurtulup gerçekten işlevselleşmesi lazım ve hakikaten devlet memuru olmayan gazeteciler yetiştirmesi lazım. Bunun için üniversitelere ağırlık vermemiz, belki alternatif üniversiteler düşünmemiz lazım” şeklinde konuştu.

TRT’nin de özerk ve özgür medyaya dönüştürülmesinin önemli olduğunu vurgulayan Dündar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şu anda TRT bünyesinde 16 kanal var. Bu havuz medyasına ilaveten 16 tane papağan olduğunu düşünürseniz…

Seçime gidiyoruz, tüm partilerin sağlık ve ekonomi politikaları tartışılıyor, hiçbirinin bir medya politikasının olmadığını görüyoruz. Hiçbiri ‘ya ben de gelince şöyle bir şey düşünüyorum’ demiyor. Çünkü biliyoruz ki iktidar olan aynı nimetten yararlanmak isteyecek ve kendi medyasını inşa etmeye çalışacak, belki kendi havuzunu kuracak. Buna bir son vermek açısından TRT, BTK gibi kurumlar da buna dahil bütün bu kurumların özerkleşmesi ve kamusallaşması lazım. Medya ciddi güven kaybına uğradı. Bizim oturup yeniden bu güveni nasıl tesis edebileceğimizi ve insanların ‘ya gazete yazıyorsa yalandır’ inancını nasıl son verebileceğimizi düşünmemiz lazım. Yerli ve yabancı inşası ile bağımsız medya üzerine kafa yormamız lazım. Yani biz sermayeden ve iktidardan bağımsız, her türlü güç odağından bağımsız medyayı nasıl inşa edebiliriz?”