Hukuk Etik Siyaset Araştırmaları (HESA) Ekonomi Araştırmaları Direktörü Doç. Dr. Ramazan Taş, Türkiye'de şu anda yürütme organının yasama ve yargı organlarını kilitlediği için anayasal parlamenter sistemin çalışmadığını belirterek, "Bu durum sürdürülebilir değildir. Türkiye hızla 2023’e doğru değil, 1940’lara doğru sürüklenmektedir." dedi.

Taş, Türkiye’nin en çok vergi ödeyen 3. sanayi kuruluşu olan İpek Koza Grubu'na yapılan 'sistematik' operasyonların artık medya-eğitim-girişimcilik-seçim özgürlüğüne topyekün saldırı boyutuna ulaştığını açıkladı.

Turgut Özal Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölüm Başkanı da olan Ekonomi ve Maliye Doçenti Ramazan Taş, söz konusu operasyonların 1 Kasım seçimleri arefesinde yoğunlaşmasının amacına değindi. "İpek Koza operasyonunun asıl amacı İpek Medya Grubu'nu susturmak değil, muhalefeti susturmaktır." diyen Taş, şunları kaydetti: “Amaç, 1 Kasım 2005 genel seçimlerine 5 gün kala devlet medyası ve havuz medyası tarafından zaten ambargoya tabi tutulan muhalefet partilerinin sesini tamamen kesmektir, muhalefet partilerinin özgürce kendilerini ifade edebildikleri platformları ortadan kaldırmaktır. Seçim sürecine hile ve şaibe karışmaması için, seçmenlerin doğru habere ulaşarak hiçbir yönlendirme ve baskı altında kalmadan özgürce oy kullanabilmeleri için Yüksek Seçim Kurulu’nun ve başta AK Parti olmak üzere bütün partilerin bu operasyonu iptal ettirmek için derhal harekete geçmeleri gerekir. Eğer bu operasyon önlenmezse, seçim gününe kadar benzer operasyonlarla muhalefetin sesi tamamen kısılabilir, oy kullanma, oy sayma, oy birleştirme ve seçim sonuçlarını açıklama işlemlerine hile ve şaibe karışabilir.”

MAKUL ŞÜPHE VE MALİ DENETİMLERİ SİYASİ LİNÇ OLARAK KULLANMAK ANAYASAL SUÇ

Makul şüpheyi ve mali denetimleri siyasi linç olarak kullanmanın anayasal suç olduğunu belirten Doç. Dr. Taş, “Her türlü mali denetimden tertemiz çıkmış kişilere ve kurumlara sistematik olarak dalga dalga yapılan makul şüphe operasyonları artık Türkiye’de yatırım, istikrar ve güven ortamını tamamen zehirlemiştir. Devletin görevi, Türkiye’nin yüz akı olan üretim, istihdam ve değer üreten bu kişi ve kurumları ödüllendirmektir; onları yıpratmak, linç etmek ve ele geçirmek değildir. Makul şüpheyi ve mali denetimleri bir siyasi linç aracı, bir ticari itibar suikastı aracı olarak kullanmak anayasal suçtur.” dedi.

Kayyum ataması ile şirketlere el konulmasının aynı zamanda bilimsel özgürlükleri ayaklar altına aldığını vurgulayan Doç. Dr. Taş “Bünyesinde Türkiye’nin en itibarlı medya kuruluşlarını, eğitim kuruluşlarını ve sanayi kuruluşlarını barındıran İpek Koza Grubu yönetimine yapılan örtülü el koyma operasyonuyla aynı zamanda Türkiye’de bilimsel özgürlük ayaklar altına alınmıştır, fikir, düşünce, ifade, medya özgürlüğü çiğnenmiştir, bilim insanlarına gözdağı verilmiştir, üniversitelerin bilimsel özerkliği yok sayılmıştır.” değerlendirmesinde bulundu.

TÜRKİYE 2023'E DEĞİL 1940'LI YILLARA DOĞRU SÜRÜKLENMEKTEDİR

Türkiye'nin 1940'lı yıllara doğru sürüklendiğini savunan Doç. Dr. Taş, “Türkiye’nin Anayasal Sistemi Yasama-Yürütme-Yargı kuvvetleri ayırımına dayanan parlamenter sistemdir. Ancak şu anda anayasal parlamenter sistemimiz çalışmamaktadır, çünkü yürütme organı yasama ve yargı organlarını kilitlemiş, kendi vesayeti altına almıştır. Bu durum sürdürülebilir değildir. Türkiye hızla 2023’e doğru değil, 1940’lara doğru sürüklenmektedir. Kilitlenen anayasal sistemimizi çalışır hale getirmek için çaba harcamak her vatandaşın ve kurumun asli vazifesidir.” dedi.