Mart Dünya Kadınlar Günü, 8 mart 1857 yılında Amerika'nın New York kentinde tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadının düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için grevler yapmasıyla dünya gündeminde yer almıştır. Biz bugünü kadınlar günü değil haksızlığa karşı verilen bir mücadele günü olarak görmekteyiz ve zulme karşı bir direniş olarak anlamlandırıyoruz. Bizim için zulmün cinsiyeti olmaz, zulüm zulümdür. Cinsiyeti, dini tercihi ve mesleği ne olursa olsun ayrım yapmadan, kim haksızlığa uğramışsa, karşısında olduğumuzu söylemek istiyoruz. Kadın konusu modernleştirme ve batılılaştırma politikalarının vazgeçilmez unsurlarından biridir. Bu politikalarla kadının konumu yeniden şekillendirilmeye çalışılmış, aile içindeki yeri toplumsal hayata katılış biçimi ve giyimi toplumsal dönüşümü sağlamada bir araç olarak kullanılmıştır. Küresel sistem kadın konusunu da tıpkı demokrasi, insan hak ve hürriyetleri kavramlarını sömürdüğü gibi sömürmekte ve kadını hem dişiliği ile hem de temel sorunları ile sömürmektedir. “Çağdaşlık, Özgürlük ve Demokrasi ” söylemleri ve uyguladığı politikalarla; uzun yıllar Dünya'da, kadını ve toplumu sürüleştirip, bir yandan kadını küresel kapitalizmin yaşam tarzına uymaya zorlamakta, bir yandan da tüketim kültürünün potansiyel pazarı-aracı ve birer cinsel meta durumuna düşürmek istemektedirler. Kadın, fiziksel gücü bir üstünlük aracı olarak telakki eden zihniyetlerin, hakim olduğu hemen her devirde ezilen ve haksızlığa uğrayan bir varlık olagelmiştir. Son yıllarda “Büyük Ortadoğu Projesi” adına arzuladıkları dünya kaynaklarını sömürmek için işgal ve zulüm politikalarını sürdürmekte, başta kadınlar olmak üzere katliam, işkence, tecavüz ve her türlü insanlık dışı uygulamaları sergilemekten kaçınmamaktadırlar. Bugün de dünyanın hemen her bölgesinde ekonomik, sosyal, kişisel ve dinsel hakları verilmeyen yada gasp edilen kadınların gördükleri gayri insani muamelelerin son bulmasını diliyoruz. Geçmişte toprakları işgal edilen insanların asimile edilmesi amacıyla kadınlara işgalci devletin dilini öğrenme zorunluluğu getirildiği gibi bugün de kadınlar üzerinden ideolojik, sosyolojik ve siyasi hesaplar yürütülmektedir. Halen savaşın ve katliamın sürdüğü coğrafyalarda kadınların şerefleri, ırzları ve namusları ayaklar altına alınmaktadır. Kendisini dünyanın jandarması konumunda gören, adalet ve özgürlük adı altında acı ve kan dağıtanların zulümlerinin son bulmasını diliyoruz. Ülkemizde de görülen ırkı, rengi, inancı ve cinsiyeti nedeniyle kadına tabi tutulan ayrımın yanında, özgürlük adı altında metaryal olarak kullanılmasını reddediyoruz. Kadınlar ekonomik hayat içerisinde hak etmedikleri koşullarda ve yapılarına uygun olmayan işlerde çalıştırılmamalı ve şartları düzeltilmelidir. Töre cinayeti adı altında kadınların katledilmesini insanlık vicdanı kabul etmemektedir. Uluslararası AF ÖRGÜTÜ'nün 8 Mart dolayısıyla yayınladığı rapora göre dünyada yaşayan kadınların üçte biri yaşamının bir anında dayak yemektedir. ABD' de, her yıl dört bin kadın dayaktan dolayı yaşamını yitirmekte, her on dakikada bir kadın tecavüze uğramakta, Fransa' da ise fiziksel şiddete maruz kalan kadınların oranı % 85 ve Türkiye'de de bu oran %79 olarak verilmektedir.Bu veriler kadının uğradığı şiddetin küresel düzeyde olduğunu gösterirken kadın katliamı ile ilgili tüm örneklerin İslam aleminden ve 3. Dünya ülkelerinden seçilmesi ve rapor edilmesi iyi niyet ve samimiyetten uzaktır. -Bir kısım Medya organları; aileyi-kadını koruyucu tarzda program yapmak yerine; kadını, kadın vücudunu ekonomik, reyting veya farklı nedenlerle, yeri geldiğinde istismar etmektedir. Bu Medya, özgürleştirme ve modernleştirme adına, televole, gelin-kaynana ve benzeri sosyete görüntüleri, evi gazinoya çeviren programlarla kadını öz benliğinden, iffetinden koparmakta, kadın bedenini pazarlamakta, adeta bir meta haline getirmektedir. Çocuklarda dahil olmak üzere, tüm aile bireylerinde, ahlaki yozlaşmaya ve ailenin parçalanmasına sebep olmaktadırlar. Bunun neticesinde, aile kurumumuz ciddi yaralar almış, kişide bulunması gereken edep, haya, sadakat ve güven gibi değerler zedelenmiş; erkeğin yaptığı “zina, eşine sadakatsizlik” “erkeklik” göstergesi ve basit bir kaçamak olarak görülmüştür. Mahkemelerde ki toplam dava sayısında “Boşanma davaları” nın çok önemli bir orana ulaşması ve bu alanda daha evliliğin ilk yıllarında yaşanan boşanma furyası, dayatılan kültürün bizleri hangi sonuçlara götürdüğünü göstermektedir. Bölgemizde ise kadın, bu dış etkilerin yanında; fakirlik, koca dayağı, işsizlik, fuhuş ve ahlaki yozlaşma, bunalım, intihar girişimleri, eğitimsizlik ile sosyal alandan tecrit edilme gibi ciddi sorunlarla mücadele etmek zorunda bırakılmıştır. -Türkiye'de kadının özgürlük alanının genişletilmesi gerektiği halde, bizzat Başörtüsü takan kadınların önüne çekilen setler ve yaşam alanlarını daraltacak yasaklar kadına uygulanan baskı zulüm ve ayırımcılığın had safhaya ulaştığını göstermektedir. Kadınlar başörtüleri gerekçe gösterilerek yargılandığı bir davada en temel haklarından biri olan savunma hakkı elinden alınmakta, kadın erkek ayırımcılığı yaparak resepsiyon krizlerine sebep olunmakta, başörtülü sosyal hayatın tamamen dışına itilmekte ve eğitim hakları gasp edilerek okullara sokulmamaktadır. Üstelik yüksek öğretimin serbest olacağı şeklinde anayasada değişiklik yapılmasına rağmen hala çeşitli üniversite rektörler işgüzarca ve hukuk tanımazca hareket ederek başörtülü öğrencilere ayrımcılık yapmakta ve eğitim haklarını gasp etmektedirler. Bu yasaklarla; -Din ve vicdan hürriyeti, -Eğitim ve öğrenim hakkı, -Çalışma hakkının kısıtlanması ve -Kadına yönelik cinsiyetinden kaynaklanan ayırımcılık uygulanmaktadır. Kadını özgürleştirmeyi hedef edindiğini bildiren bazı kadın hakları savunucularının yukarıda bildirilen ve bizzat kadının en temel haklarını yasaklayıp somut mağduriyetlere sebebiyet veren bu ihlalleri görmezlikten gelmesi oldukça düşündürücüdür. Kendisi için hak isterken “öteki” tabir ettiği kadınlar için ise yasağı reva görenler, çifte standart içerisinde değil midir' Sivil Toplum Örgütleri olarak; kadına yönelik mağduriyetlerin kaldırılması, ihlallerin giderilmesi için; toplumun kadın hakları yönünde doğru bir perspektifle eğitilmesi, manevi değerlerin sağlamlaştırılması, dini özgürlük ve eğitim hakkının önündeki engellerin kaldırılması, kadının kişilik hakları, mal ve can güvenliğinin sağlanması için başta devlet yetkililerinin, yerel yönetimlerin, STK' ların ve halkın üzerine düşeni yapmasının bir insanlık görevi olduğunu hatırlatırız. Milletinin iyiliğini isteyen, geleceğini düşünen kişi ve yönetimler ancak samimiyetlerini hakkaniyetle hareket etmekle gösterirler. Kendi ülkemiz ve bütün dünya halkları için talep edilen adalet ve fırsat eşitliğidir.08.03.2008