Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Faruk Turhan, hükümetin 'iç güvenlik paketi' düzenlemesinde getirmeye çalıştığı 'makul şüphe'yle ilgili çarpıcı tespitlerde bulundu. Düzenlemede sınırların belirlenmediğine işaret eden Turhan, kişilerin donunun bile çıkarttırılabileceğini söyledi.

Prof. Dr. Faruk Turhan, Antalya'da Kural Hukukçular Birliği (KURALDER) tarafından düzenlenen 'Ceza Muhakemesi Kanununda (CMK) Arama' konulu konferansa konuşmacı olarak katıldı. Savaş sonrası Almanya'nın en önemli ceza davaları arasında gösterilen Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) adlı terör hücresi davasını da takip eden Türk hukukçular arasında yer alan Turhan, Türkiye’de son dönemlerde yasa ve yönetmeliklerde yapılan düzenlemelerle ilgili dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Son bir yıl içerisinde CMK başta olmak üzere diğer kanunların da neredeyse bir yap-boza döndüğünü belirten Turhan, yapılan değişiklikleri anlamakta güçlük çektiklerini söyledi.

Aramaya ilgili mevcut kanunda, kişinin üzerinin aranmasında kişinin üstünü çıkarmasının istenemediğini hatırlatan Turhan, yapılacak değişiklikle mülki amirin arama emrini verebileceğini kaydetti. Değişiklikle, temel hak ve özgürlükler konusunda büyük bir kısıtlama getirildiğini vurgulayan Turhan, şöyle konuştu: "Kişinin aracı neyse, kişinin üstünün aranmasında, eşyasının aranmasında şüpheyle hareket edilecektir. Kişi, ‘ne var ne arıyorsunuz?’ diye sertleştiği zaman polis için şüphe sayılabilecek. ‘Çıkar bakalım kardeşim; ceketi gömleği çıkar, sonra külot’ hepsini çıkarabilecek. Değişiklikte bir sınırlama öngörülmemiş. Yeterli şüphe bulunduğu gerekçesiyle kişiler donuna kadar aranacak. Bu yetki veriliyor, keyfi aramalar getirir, bu açıdan Anayasa'ya aykırı."

Kişilerin konut, mülkiyet ve vücut dokunulmazlığı haklarının önemine işaret eden Turhan, kanunlara göre aramaların ancak yazılı emirlerle yapılabileceğini söyledi. Bir yıl önce 'somut ve kuvvetli şüphe'yle aranırken şimdi neden 'makul şüphe' ile arandığını, bunu anlamanın zor olduğunu belirtti. Hukuk devletinde yasa değişikliği için makul gerekçeler ve ihtiyaç olması gerektiğini dile getiren Turhan, "Eski durumuna döndürülmüş oldu. Kişi özgürlüğünü tavana çıkarıyorsun, sonra diyorsun ki yanlış oldu, bunu tekrar değiştirelim." ifadelerini kullandı.

CMK’nın tutuklama ve gözaltı hakkındaki 91. Maddesi ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Turhan, kanun koyucunun 2014 yılında bu yasada yaptığı değişiklikle 'olguların bulunması' yerine gözaltı için 'somut deliler'in olmasını istediğini söyledi. Ancak yapılan değişikliğin üstünden henüz bir yıl geçmeden kanun koyucunun 91. Maddeye 4. fıkra sıkıştırmaya çalıştığını belirtti. İlk bakışta değişikliğin çok masum göründüğünü anlatan Turhan, ancak perde arkasında bakıldığında çok masum olmadığının anlaşıldığını kaydetti. Turhan, "2014’te CMK’da yapılan düzenlemede savcının bilgisi olmadan soruşturma yürütülemiyordu. Bu durum soruşturma sırasında yaşanan hak ihlallerinin önüne geçilmesini amaçlıyordu." diyerek, 'iç güvenlik paketi' düzenlemesiyle bu uygulamanın tam tersine hareket edildiğini ifade etti. Turhan, bunu kolluğun savcıya karşı rövanş alması olarak yorumladı.

Düzenleme ile valiye denetim değil, sadece kolluk amirini belirleme görevi verildiğini hatırlatan Turhan, Türkiye’de soruşturmaların savcının emrine verilmesiyle sistematik işkencenin sona ermesini sağladığını kaydetti. Ancak savcının 24 saat boyunca soruşturmadan haberdar edilmemesinin bu tür ihlallerin yeniden ortaya çıkmasına neden olacağı kaygısını dile getirdi. Turhan, kanunda söz edilen 'şiddet olayları ve toplumsal olaylar' kavramlarının kapsamının belirlenmediğini vurguladı.

'İNSANIN EN DEĞERLİ VARLIĞI ÖZGÜRLÜĞÜDÜR'

Gözaltı süresine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Turhan, "Altın ölçer gibi, gramla saatle dakikayla ölçüyoruz, bu kadar önemli mi? İnsanın en değerli varlığı özgürlüğüdür. Gözaltında kişinin fazladan bir saat bile özgürlüğünün kısıtlanması, o büyük bir hak ihlalidir. Zaten şu denir: Bir devletin hukuk devleti olması gözaltı sürelerinin uzunluğu kısalığıyla paraleldir. Ne kadar kısa tutuluyorsa o kadar hukuk devletine yakın hareket etmiştir. Türkiye’de Milli Güvenlik Konseyi’nin ilk kararlarının birini gözaltı süresinin 90 güne çıkarılmış olması olmuştur." şeklinde konuştu. Gözaltı süresinin önemli olduğunu ve denetime tabi tutulması gerektiğini yineledi.

'SAVCIYA GÜVENİLMİYOR'

Kanunda yapılacak değişiklikle kolluk amirine güvenin var olduğunu ancak savcıya güvenilmediğine işaret eden Turhan, savcıya haber verilmesinin ne gibi bir mahsurunun olacağı sorusunu yöneltti. Gözaltı işlemlerinin kolluğun denetiminde olmasını verdiği örnekle eleştiren Turhan, "Sonra grup grup kolluk kuvvetlerini gözaltına alıyorlar. Tutukluyor, bunlar görevi kötüye kullandı diyorlar. Kişileri haksız yere suçladı, delil üretti diyorlar. Savcının denetimi altında bile hukuka aykırı işlemlerin yapıldığı söyleniyor. Diğer taraftan ben savcıya güvenmiyorum. Kolluğa gözaltı 24 saat gözaltı süresi veriliyor." dedi. Turhan, kanundaki değişiklikle soruşturmaların dolaylı olarak İçişleri Bakanlığı’nın denetimi ve gözetimine alınmaya çalışıldığını kaydetti.