Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Önder Ergönül, grip salgının son zamanlarda arttığını, Türkiye'nin yarısının hasta olduğunu söyledi. Ergönül, grip türü olan domuz gribinin ise düşüşe geçtiğini, aşıların grip türlerinde en fazla yüzde 20 oranında etki edeceğini kaydetti.

Bu yıl 17.si düzenlenen Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Kongresi, Antalya'nın Belek turizm beldesinde Maritim Pine Beach Otel'de başladı. Kongre kapsamında yeni salgınlar ile enfeksiyonlar, aşı, seyehat tıbbı, toplum kökenli ve sağlık bakımı ile ilişkili enfeksiyonlar, HIV/AİDS ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar, kronik hepatitler, antibiyotik yönetimi gibi konu başlıkları ele alınacak.

Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında konuşan Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Önder Ergönül, gribin en çok görülen enfeksiyon hastalıklarından biri olduğunu söyledi. Grip virüsünün H3N2 H1N1 (domuz gribi) ve Grip B olmak üzere 3 türü olduğunu belirten Ergönül, "Türkiye'de en fazla Grip B'nin son zamanlarda arttığını biliyoruz. Gerçekten de bu grip olguları ağır seyirli olarak görülebilmekte. Burada erken teşhis çok önemli. Erken tanı konulabilir ise erken tanı konmuş kişilerin virüse karşı yönelik bir ilaç olan antiviral ilaçlar kullanması önemli. Antibiyotikler burada işe yaramaz. Boş yere antibiyotik vermek son derece yanlıştır." dedi. İnsanların neredeyse yüzde 50'sinden fazlasının grip olduğuna dikkat çeken Ergönül, hastalığın oldukça yaygınlaştığını, Türkiye'nin yarısının grip olduğunu ifade etti.

Üç tip gribin de yaygın olarak dolaştığını anlatan Ergönül, "Grip alt tipi domuz gribi, klasik grip, bir de Grip B var. Toplam 3 adet farklı farklı suçlar dolaşmakta. Bizim elde ettiğimiz verilerde son dönemlerde Grip B daha çok artıyor. Bu domuz gribi değil, daha farklı. Bir kısmı domuz gribi oluyor. Vakalar 3 farklı şekilde dolaşıyor. Ciddiyetleri de farklı oluyor. Domuz gribi geçirenler biraz daha ağır oluyor. Çevremizde çok sayıda insanlar bunu geçirdiler ve bizler de tanık olduk." diye konuştu.

'DOMUZ GRİBİ İNİŞE GEÇTİ'

Prof. Dr. Önder Ergönül, son günlerin tartışma konusu olan ve Türkiye'de 42 kişinin ölümüne neden olan domuz gribinin Avrupa'da inişe geçtiğini söyledi. Çok büyük bir vaka artışı beklemediklerini anlatan Ergönül, "Havaların ısınmasıyla, insanların açık ortamlara çıkması sonucunda enfeksiyonun, salgının uzamayacağını düşünüyoruz. Büyük bir beklentimiz yok ama gerçekten öldürücü olabilen bir hastalıktır. Basit bir hastalık değildir. Nezle ve griple karıştırıldığında gribe ölüm pek yakıştırılmıyor ama eşlik eden hastalıklar varsa belli koşullarda gerçekten öldürücü olabiliyor." dedi.

'AŞI UYGULAMASI TÜRKİYE'DE AZ, YAPILSA YÜZDE 20 ETKİLER'

Aşı konusundaki tartışmalara da değinen Prof. Dr. Önder Ergönül, 2015'in başında İngiltere'de yayınlanan bir raporda H3N2 olarak bilinen alt tipinde aşının etkisinin olmadığının ileri sürüldüğünü söyledi. Aşı yapılmış olsa bile bunun koruyuculuğunun ancak yüzde 20 olacağını belirten Ergönül, Avrupa'da ve ABD'de aşı oranlarının yüksek olduğunu ancak Türkiye'de bu rakamın 3'ler civarında olduğunu kaydetti. Ergönül, aşı yapılmış olsa dahi koruyuculuğun yüzde 20'lerde kalacağını kaydetti.

'YOĞUN BAKIM HASTALARI ANTİBİYOTİK DİRENCİNDEN KAYBEDİLMEYE BAŞLANDI'

Kongre Antibiyotik Direnci Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Ayşe Willke Topçu, birkaç yıl önce tedavi edilebilen hastalıkların bugün bakterilerdeki antibiyotik direnci nedeniyle tedavi edilemez duruma geldiğini ve hastaların enfeksiyon nedeniyle ölümüne giden süreci başlattığını ifade etti. Enfeksiyonla mücadele eden insan vücudunun kendisi olduğunu anlatan Topçu, antibiyotiklerin hastaya mikropla vücut arasındaki savaşta zaman kazandırdığını anlattı. Ancak zaman içerisinde enfeksiyonların tüm antibiyotiklere karşı direnç geliştirdiğini söyleyen Topçu, "Bu durumda hasta enfeksiyon hastalığından ölebiliyor. Bugün bu durumu daha çok hastanelerde; yoğun bakım ünitelerinde, kanserli hastaların yattığı bölümlerde, özellikle prematürelerin yattığı yeni doğan ünitelerinde görmekteyiz. Günümüzde giderek artan organ nakilleri sonrasında da bu tedaviye dirençli bakteri enfeksiyonları hasta kayıplarına neden olmaktadır." şeklinde konuştu.

Yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda antibiyotiklere dirençli bakteri enfeksiyonlarında enfeksiyon tedavisinde çaresiz kalındığını ifade eden Topçu, bundan dolayı az etkili ve yan etkileri daha fazla ilaçlar kullanmak zorunda kaldıklarını dile getirndi. Topçu, bu tedavilerin bazen işe yaradığını, bazen ise hastanın kanserden değil dirençli enfeksiyondan öldüğünü kaydetti.

Willke konuşmasını şöyle sürdürdü: "Buna örnek verecek olursak; bugün ülkemizdeki yoğun bakım ünitelerinin baş belası olan Acinetobacter denilen bakteriyi söyleyebilirim. Çok değil 7 -8 yıl önce bu bakteriye bağlı enfeksiyonları elimizdeki bazı antibiyotiklerle tedavi edebiliyorduk. Fakat onlara da direnç geliştiği için eski ve böbreklere zarar verebilen bir antibiyotiği kullanmak zorunda kalıyoruz, bu da ancak bazen işe yarıyor. Benzer şekilde Psudomonas diye bir bakteri var, yine hastane enfeksiyonu etkeni bir bakteri, son yıllarda elimizdeki son silah olan Karbapenem grubu antibiyotiklere direnç geliştirdi. Psuodomonas daha da öldürücü bir bakteri, geçen ay bir hastamız bu bakteriye bağlı sepsisten 24 saatte öldü. Hasta kan kanserliydi ve bağışıklık hücreleri çok azalmıştı ama sonuçta kanserden ölmedi, verdiğimiz antibiyotiğe dirençli bakteri enfeksiyonundan öldü."