Özgürlük ve Demokrasi Platformu’nun düzenlediği , ‘Siyaset ve Vesayet’ konulu panelde Türkiye’deki vesayet anlayışı, tarihi süreci ve günümüzdeki varlığı masaya yatırıldı. Konuşmacılar, vesayetin sivil varlıklar arasında devam ettiğine vurgu yaptı. Ayrıca, bunun paralelinde birçok sorunun ortaya çıktığına dikkat çekildi.

Özgürlük ve Demokrasi Platformu, ‘Siyaset ve Vesayet’ konulu panel düzenledi. Panelin açılış konuşmasını Adalet ve Hukuk Derneği Başkanı ve Platform Sözcüsü Süleyman Taşbaş yaptı. Moderatörlüğünü Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı Erkam Tufan Aytav’ın yaptığı panele, Prof. Dr. Doğu Ergil, Prof. İştar Gözaydın ve Gazeteci-Yazar Ali Bulaç da konuşmacı olarak katıldı.

Panelde, günümüzde siyasi iktidarın sivil bir vesayet sistemi oluşturduğuna değinildi. Özellikle son yıllarda iktidarın faaliyetlerinin baskıcı bir tutum almaya başladığı dile getirildi.

Panelin açılış konuşmasını yapan Süleyman Taşbaş, vesayetçi iktidarın medyayı tekeline almaya çalıştığını, muhalif olanları da çeşitli yöntemlerle sindirme politikası güttüğünü söyledi. Taşbaş, “Olağanüstü dönemlerde medya vesayetçi yönetim için en kritik vazifelerden birini ifa etmektedir. Bu dönemde medya ile iktidar sözde haklılığını toplum nezdinde sağlama çalışmakta, buna karşı çıkan veya çıkması muhtemel yayınları da kapatma veya sindirme yoluyla susturmaktadır. Son birkaç yıl da iktidar eliyle yapılan medyaya ve ekonomiye baskı da darbe dönemlerini aratmayacak duruma gelmiştir.” ifadelerini kullandı.

“Siyasi iktidar vergi memurlarını ve devlet ihalelerini kullanarak merkez medyaya diz çöktürmüştür.” diyen Taşbaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Özellikle geçtiğimiz Aralık ayında Türkiye’nin en yüksek tirajlı gazetesinin genel yayın yönetmeninin gözaltına alınması, en çok seyredilen ulusal televizyon kanallarından birinin yayın grubu başkanının tutuklanması ve son olarak hiçbir yasal gerekçe ile izah edilemeyecek tutumla bir bankanın yönetimini değiştirerek adeta bankanın işgal edilerek vesayet altına alınması, bunların yanında sürekli uygulanan basın ve sosyal medya yasakları bu durumu endişe verici boyutlara taşımıştır. Daha önceki dönemlerde siyasi iktidarın doğru yaptığı işleri ne pahasına olursa olsun savunan uluslararası gözlemciler uzmanlar siyasetçiler şimdi de aynı siyasi iktidarın vesayetçi rejimle ülkeyi karanlığa sürüklediğini dile getirmektedirler. İktidarın bir camiayı bahane ederek anayasal kurumları yargıyı ve medyayı vesayet altına alarak kendisine bağlamaya çalıştığını tüm dünya net bir şekilde görmektedir.”

ALİ BULAÇ: HALK GİTTİKÇE KUTUPLAŞIYOR

Ali Bulaç, toplumun kutuplaştığına dikkat çekerek, mevcut sorunları dile getirdi. Bulaç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürt sorunu ümit verici bir hal çaresine girmiyor. Ekonomik sorunlar işsizlik artıyor. Batı ile ilişkilerimiz iyi değil, Ortadoğu’nun her mıntıkasından çıktık. Hiç bir kapı bize açık değil, Asya’da elimiz yok, Türkiye yalnızlaşıyor. Rejim giderek otoriterleşiyor. Kuvvetler ayrılığında bir problem var. Şeffaflık yok, ifade özgürlüğü kısıtlanıyor. Medya üzerinde muazzam bir baskı var. Rüşvet ve yolsuzluklar var üstüne gidilemiyor. İslam ve dindar algısı değişiyor. Din ve dindar itibar kaybediyor. Ama bu iktidarın arkasında bir halk iradesi var. Demek ki iktidar seçkinlerinin de halkında üstünde bir vesayet olması lazım ki; bu hukuk olmalı, hukukun vesayeti olmalı. Halk Türkiye’de mesela rüşvet ve yolsuzluğu umursamıyor. Yani yüzde 72’si halkın, genel olarak yüzde 84’ü evet rüşvet ve yolsuzluk var diyor. AK Parti seçmenin yüzde 72’si rüşvet ve yolsuzluğu kabul ediyor. Yani ‘bu olabilir böyle bir şey olabilir.’ diyor.”

Ali Bulaç, PKK’nın şu süreçte silah bırakmasının zor göründüğünü belirterek, “Hükümette bunun farkında. Ayrıca küresel güçlerde PKK’nın silah bırakmasını istemiyor. Orta vadede dört parçayı bir araya getirmiş bir Kürt devletinin kurulması için zemini şuanda hazırlıyorlar. Böyle bir vaziyetteyiz.” dedi.

DOĞU ERGİL: VESAYET SİSTEMİ İTTİHAT TERAKKİ’DEN BERİ DEĞİŞMEDİ

Prof. Dr. Doğu Ergil ise İttihat ve Terakki’den beri vesayet sisteminin sürdüğüne vurgu yaptı. Toplumsal gruplar arasında konsensüsün sağlanmaması durumunda siyasetin eninde sonunda devlet üzerinden toplumu denetleyeceğini söyleyen Ergil, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Bir irade sorgulanamazsa, denetlenemezse mutlaklaşır. Mutlaklaşan her şey sonunda kutsallaşır. Dikkat edin mesela 1981 Anayasası bir darbe anayasasıdır. Devleti yani vesayet kurumunu kutsal olarak tanımlamıştır. 1981 Anayasasında devlet kutsaldır. Sadece ve sadece 1985’de değişmiştir ne olarak değişmiştir biliyor musunuz; yüce Türk devleti diye. Devlet ne kutsaldır ne yücedir. Arkadaşlar devlet bir hizmet kurumudur. Devlet üzerinden vesayet kurulabilir, kurulmuştur ve vasi değişmesine rağmen vesayet ilişkisi değişmemiştir. Çünkü vesayet üç şeyi sağlar birey ile vasi arasında. Korunmak, kollanmak ve tedarik yani desteklenmek korunan kişi kendi iradesinden vaz geçer tabi, edilgen ve sürü olur. Kollanan kişi imtiyaz ister.”

İŞTAR GÖZALDIN: ŞU ANDA SİVİL VESAYET VARLIĞINI DEVAM ETTİRİYOR

Prof. Dr. İştar Gözaydın da, daha önce var olan askeri vesayetin şu an sivil varlıklar arasında devam ettirildiğini söyledi. Gözaydın, “Ne yazık ki. Öyle bir siyasal kültür içinde yaşıyoruz ki siyasi olarak çoğunluğu temsil ettiğini düşünen bir siyasi iktidar anında kendini mutlak doğruyu temsil ettiği gibi bir vehme kaptırabiliyor.” dedi.

Hizmet Hareketi’ne de değinen Gözaydın, şunları söyledi: “Hizmet Hareketi’nin Türkiye toplumu için son derece şanslı bir girişim olduğu kanaatindeyim. Eğer sivil toplum adına bu toplumda bir takım hareketler yapıldıysa, sivil alanda bir takım faaliyetler gerçekleştirilebildiyse ben bu sayede olduğu kanaatindeyim. Bunun devam edeceğini de düşünüyorum.”