Yenmesek de bir şey olmazdı. Şampiyonaya hiç katılamayan İngiltere'ye, ilk turda elenen Fransa ve Yunanistan'a bir şey olmadığı gibi bize de bir şey olacağı yoktu. Zaten zoraki buradaydık. Kötü oyunumuzla ve olabildiğince şansımızla. Ama olsun... Burada olmak güzeldi. Ülkenin içinden geçtiği gergin ortamda bir nebze olsun yüzümüz gülecekti turu atlarsak. Doyasıya sevinecek, çocuklar gibi eğlenecektik. Ve Arda'nın "şimdi eğlenmeye mi gidiyorsunuz?" sorusuna verdiği "Hayır!... Şimdi Allah'a şükretme zamanı" cevabında olduğu gibi Allah'a şükredecektik. Ama yine olmadı. Ortaya çıkan erkek kılıklı soytarılar sevincimizi kursağımızda bıraktı. Eline silahı alanlar dışarı koştu. Bastırılmış erkeklik duygularını böylece ortaya çıkarmaya çalıştılar. Güya korkaklıklarını, pısırıklarını, uyuzluklarını, soytarılıklarını silah seslerinin arkasına saklayacaklardı. Eline silahı alıp sokağa çıkınca adam sınıfına konulacaklardı. Oysa silah sıkmayı bilmiyordu çoğu. Bir kötü galibiyet onun üzerinde insanımızın yaralanmasına neden oldu. Çevresinde saygı görmeyen, sevilmeyen, ne bir mahareti ne de marifeti olmayan, erkekliğin yürekte olduğunun farkında olmayan bir güruhun eseri bu. Her maçtan sonra böyle oluyor nedense. Yazık ki hükümetler de -ne bu hükümet ne de öncekiler- bu alçaklığa ses çıkarmıyor. 550 milletvekili bunların canına okuyacak bir kanun çıkaramıyor. Onlarda her galibiyetten sonra sokağı kana bulamaya devam ediyorlar. Yarınki Hırvatistan maçı öncesi yenilip evimize dönelim diye dua edenler bile var. Yazık!... Bu ülkenin adamlıktan, erkeklikten en nasibini almayanlarının sporu, şampiyonayı getirdiği hale bak. Size sesleniyorum. Siz bu ülkenin en pısırık, en korkak insanlarısınız. Elinize silahı alıp sokağa fırlıyorsunuz ya. Erkek gibi de boşaltıyorsunuz şarjörü. Hadi be! Siz mi erkeksiniz? Nah erkeksiniz!...