Halk Şiirinde Zincirbent Ayaklı Koşma
Müzik seven iyi bir dinleyiciye sorarsanız, ne olursa dinlerim ama sanat/halk/klasik/pop gibi (hangi türü seviyorsa)müzik türlerinden birisini çok ama çok severek dinlediğini söyleyebilir. Kişi edebiyatla ilgilenir ama şiir bir başkadır. Sanki içinde gizli bir melodi vardır. Okurken o melodiyi kullanırız.
Geçmişten günümüze şiiri tanımlayan çok edebiyat insanı olduğu için farklı farklı tanımların ortaya çıkmış olduğunu görürüz. Şiir, “düz yazının karşıtıdır” şeklindeki tanım, en kısa tanımdır. O zaman şiir için; düzyazıyla anlatılamayan duygu ve düşüncelerin ses uyumlarıyla, kulağa hoş gelecek biçimde oluşturulan mısralarla anlatılmasıdır da denilebilir. Ölçü ve kafiye, çağlar boyunca şiirin en ayırıcı niteliği olarak kabul edilmiştir. Ancak 20. yüzyılda ölçü ve kafiye kullanılmadan da çok başarılı şiirlerin yazıldığını nasıl inkar edelim.
Evet, şiir türlerinden halk şiirinde hece, ölçü ve kafiye çok önemlidir. Varsağı, destan, ağıt, koşma gibi türleri de var diyerek haddimi aşmak istemiyorum ama bir şiir türüne rastladım ki beni çok etkiledi. Duygularımı sizlerle de paylaşmak istedim. Bu türün adı zincirbent ayaklı koşma imiş. Her dörtlüğün sonundaki kafiye olan kelimenin, bir sonraki gelen dörtlüğün başında tekrarlanması ile meydana gelen bir koşma olduğunu öğreniyorum. Sonraki dörtlükler de bu şekilde devam ediyor. Örneklerle bu şiir türümüzü daha yakından tanımak için şairlerimizin yazmış olduğu şiirlerden bir demet sunalım.
Zaman kızağında döner, dolaşır,
Yoktur bilen kaçtır yaşı dünyanın.
Yaşına hep efsaneler bulaşır,
Âdem Peygamber'dir başı dünyanın.
Başından geçenler ibretle dolu,
Sırlıdır fezada gezdiği yolu,
Belli olmaz asla hiç sağı solu,
Hiledir çok zaman işi dünyanın.
İşine insanın ”¦”¦”¦”¦ İbrahim SAĞIR
Ben giderim gölgem beni uğurlar
Ardımdan gözyaşı dökenim mi var?
Dökersem derdimi yıkılır surlar
Sönen ocağımı yakanım mı var?
Yakarım bağrımı aşk denen korla
Boğulur bedenim boşanan terle
Geceye girerim her bir seherle
Nur olup gönlüme akanım mı var?
Akarken ”¦”¦.. Halil GÜRKAN
Gidersen her zerre ayaklanacak,
Dağları yerinden söküp yürütme!
Birbirine düşer ayakla nacak,
Kesme ümidimi, aykırı gitme!
Gitme bilmediğin izin ardına,
Koyan çıkmaz seni adam yurduna,
Yüklen azığını hemen sırtına,
Sonsuzluk yolundan başka yol tutma!...
Tutma ”¦”¦”¦ Bahattin KARAGÖZ
GÜNEŞİ BEKLEYEN GÖNÜL
Güz gelince hüzün çöker, dalarım
Baharı beklerim beş ay boyunca
Rahatlarım geldiğini duyunca
Unuttu mu diye güneşe, haber salarım.
Salarım haberi güneş duyar mı?
Duysa beni kırmaz, gelir bu şehre
Güneşi görünce gülümser çehre
Eğer güneş gelmez ise, solarım.
Solarım, ümidim boşa çıkarsa
Ama Rabbim üzmez, ben ümit varım
Ümitsizlik kalmaz hüznü kovarım
Sığınırım hüzün beni sıkarsa.
Sıkarsa hüzünüm, beni üzerse
Daha zordakiler aklıma gelir
Şükür duaları tesellim olur
Ruhumdaki sıkıntımı süzerse.
Süzerse sıkıntım kalmayacaktır
Gönlüm huzurdadır pek sakin başım
Sanki gençleşirim, geçse de yaşım
Gönlümde hüzün yer bulmayacaktır.
Bulmayacak, teslim oldum Rabbime
Zırh olur mü'mine, korur şerlerden
Cin, şeytan, insan ve tüm beşerlerden
Zırhı delmek, hangi beşer haddine.
Haddine mi, nefis isyan eylesin
Bilir, şöhretteki geçiciliği
Öğrenir zamanla seçiciliği
İmansız inancı, kullar neylesin.
Neylesin sevmezse Rabb'i, kulları
Tövbe bir fırsattır, vakit geçmeden
Mahşerde cehennem, henüz seçmeden
At gönülden paraları pulları.
Pulları parayı bahçeyi bağı
Silinsin gönülden meşguliyetler
Hakk için harcansın kabiliyetler
Nefse hoş gelenden koparsın bağı
Bağı koparınca gönüller hürdür
Dua ve ibadet, doldurur günü
Huzuru artacak, düşünse dünü
Övülme yerilme gönlünde birdir.
Birdir dünya ukba, az ile çoklar
Allah var şerik yok, tek ölçü budur
Dünyadan kopmama, tek korkusudur
Dünya malı, bazen imanı yoklar.
Yoklar ki imanı, ne durumdadır
Taklitte mi hâlâ, Hakikatte mi?
İhlâsında yakın mı, firkatte mi?
Düşün Behlül, Allah en güzel vekil
Bu da bizden olsun efendim. Selam ve dua ile”¦
Yorumlar