Geçmişten günümüze şiiri tanımlayan çok edebiyat insanı olduğu için farklı farklı tanımların ortaya çıkmış olduğunu görürüz. Şiir, “düz yazının karşıtıdır” şeklindeki tanım, en kısa tanımdır. O zaman şiir için; düzyazıyla anlatılamayan duygu ve düşüncelerin ses uyumlarıyla, kulağa hoş gelecek biçimde oluşturulan mısralarla anlatılmasıdır da denilebilir. Ölçü ve kafiye, çağlar boyunca şiirin en ayırıcı niteliği olarak kabul edilmiştir. Ancak 20. yüzyılda ölçü ve kafiye kullanılmadan da çok başarılı şiirlerin yazıldığını nasıl inkar edelim. Evet, şiir türlerinden halk şiirinde hece, ölçü ve kafiye çok önemlidir. Varsağı, destan, ağıt, koşma gibi türleri de var diyerek haddimi aşmak istemiyorum ama bir şiir türüne rastladım ki beni çok etkiledi. Duygularımı sizlerle de paylaşmak istedim. Bu türün adı zincirbent ayaklı koşma imiş. Her dörtlüğün sonundaki kafiye olan kelimenin, bir sonraki gelen dörtlüğün başında tekrarlanması ile meydana gelen bir koşma olduğunu öğreniyorum. Sonraki dörtlükler de bu şekilde devam ediyor. Örneklerle bu şiir türümüzü daha yakından tanımak için şairlerimizin yazmış olduğu şiirlerden bir demet sunalım. Zaman kızağında döner, dolaşır, Yoktur bilen kaçtır yaşı dünyanın. Yaşına hep efsaneler bulaşır, Âdem Peygamber'dir başı dünyanın. Başından geçenler ibretle dolu, Sırlıdır fezada gezdiği yolu, Belli olmaz asla hiç sağı solu, Hiledir çok zaman işi dünyanın. İşine insanın ”¦”¦”¦”¦ İbrahim SAĞIR Ben giderim gölgem beni uğurlar Ardımdan gözyaşı dökenim mi var? Dökersem derdimi yıkılır surlar Sönen ocağımı yakanım mı var? Yakarım bağrımı aşk denen korla Boğulur bedenim boşanan terle Geceye girerim her bir seherle Nur olup gönlüme akanım mı var? Akarken ”¦”¦.. Halil GÜRKAN Gidersen her zerre ayaklanacak, Dağları yerinden söküp yürütme! Birbirine düşer ayakla nacak, Kesme ümidimi, aykırı gitme! Gitme bilmediğin izin ardına, Koyan çıkmaz seni adam yurduna, Yüklen azığını hemen sırtına, Sonsuzluk yolundan başka yol tutma!... Tutma ”¦”¦”¦ Bahattin KARAGÖZ GÜNEŞİ BEKLEYEN GÖNÜL Güz gelince hüzün çöker, dalarım Baharı beklerim beş ay boyunca Rahatlarım geldiğini duyunca Unuttu mu diye güneşe, haber salarım. Salarım haberi güneş duyar mı? Duysa beni kırmaz, gelir bu şehre Güneşi görünce gülümser çehre Eğer güneş gelmez ise, solarım. Solarım, ümidim boşa çıkarsa Ama Rabbim üzmez, ben ümit varım Ümitsizlik kalmaz hüznü kovarım Sığınırım hüzün beni sıkarsa. Sıkarsa hüzünüm, beni üzerse Daha zordakiler aklıma gelir Şükür duaları tesellim olur Ruhumdaki sıkıntımı süzerse. Süzerse sıkıntım kalmayacaktır Gönlüm huzurdadır pek sakin başım Sanki gençleşirim, geçse de yaşım Gönlümde hüzün yer bulmayacaktır. Bulmayacak, teslim oldum Rabbime Zırh olur mü'mine, korur şerlerden Cin, şeytan, insan ve tüm beşerlerden Zırhı delmek, hangi beşer haddine. Haddine mi, nefis isyan eylesin Bilir, şöhretteki geçiciliği Öğrenir zamanla seçiciliği İmansız inancı, kullar neylesin. Neylesin sevmezse Rabb'i, kulları Tövbe bir fırsattır, vakit geçmeden Mahşerde cehennem, henüz seçmeden At gönülden paraları pulları. Pulları parayı bahçeyi bağı Silinsin gönülden meşguliyetler Hakk için harcansın kabiliyetler Nefse hoş gelenden koparsın bağı Bağı koparınca gönüller hürdür Dua ve ibadet, doldurur günü Huzuru artacak, düşünse dünü Övülme yerilme gönlünde birdir. Birdir dünya ukba, az ile çoklar Allah var şerik yok, tek ölçü budur Dünyadan kopmama, tek korkusudur Dünya malı, bazen imanı yoklar. Yoklar ki imanı, ne durumdadır Taklitte mi hâlâ, Hakikatte mi? İhlâsında yakın mı, firkatte mi? Düşün Behlül, Allah en güzel vekil Bu da bizden olsun efendim. Selam ve dua ile”¦