Şimdi yeni bir tartışma başladı. Bu tartışma, “Başkanlık sisteminin Ülkemizde uygulanabilir olup olmadığı” üzerinedir. Çünkü, mevcut iktidarın hedefi “başkanlık sistemidir” diyenlerin adedi, son anayasa referandumundan sonra daha da arttı. Tartışma alevlendi. Bu tartışma ortamında şunu belirtmekte fayda vardır. Esasında, bu tartışma çok da yeni değil. Başkanlık sistemi Ülkemizde, zaman zaman gündeme gelir ve “bir saman alevinin hızlı bir şekilde parlaması gibi gündemde birkaç gün yer kaplar, sonra unutulur giderdi.” Bu seferki tartışma öyle sönecek gibi değil. Çünkü, Ülkemizde yeni bir döneme girdiğimiz çok açık. Başkanlık sistemiyle ilgili tartışma ne zaman gündeme gelse, üniversite yıllarındaki ve master yaptığım dönemdeki hocalarım aklıma gelir. Anayasa Hukuku derslerine gelen Hocalarımız hepsi de ağız birliği etmişçesine, başkanlık sisteminin şiddetli muhalifleri idi. Söyledikleri tek şey de, “başkanlık sistemi gelirse, Ülkeye tekrar Padişahlık gelir” düz mantığıydı. Sanki, bir anayasa hukuku dersinde değil de, matematik dersindeydik. Hoca sanki 3 ile 5'i çarpıp 15 sayısını net olarak bulduğu gibi, “başkanlık sistemi ile Ülkemizin durumunu çarpıyordu ve eşittir Padişahlık” diyorlardı. Padişahlığın yanına da diktatörlüğü ekliyorlardı. Sanki, Padişahlarımız diktatördü! Yok öyle bir şey. Padişahlarımız da belirli ve hatta sert kurallara tabi olarak görev yapmışlardır. Kimse padişahlarımızın lâyüs'el (sorumsuz) olduklarını sanmasın. Başkanlık sistemi bir öcü mü? Başkanlık sistemini profesörleri, yazar, çizerleriyle bazıları, neden öcü olarak gösteriyor? İşte bunun uzun uzun sorgulanması gerekir. Bir tarafta mevcut bir sistem var. Başta ABD olmak üzere, Amerika kıtasındaki birçok Ülkede uygulanıyor. Bu sistemin yarı başkanlık dedikleri ikinci bir modeli var ki, Fransa'da ve bazı başka Ülkelerde uygulanıyor. Bu Ülkelerde uygulanan sistem neden “bizde uygulanamaz” olarak gösterilmeye çalışılıyor? İşte bu sorunun cevabı çok önemli. Bu sorunun cevabı çok da zor değil. Başkanlık sistemine karşı olanlar, “millete güvensizlik duyanlardır”. Esasında bu konu, “her türlü öcü ve korkutmalardan uzak bağımsız bir şekilde tartışılmalıdır”. İşte bu hususta kısa bir bilgi. Başkanlık sistemi, icra (yürütme) ve teşri (yasama) gücünü oluşturacak kişilerin doğrudan halk tarafından ve ayrı ayrı seçimlerle işbaşına getirildiği ve bu iki gücün birbirinden tamamen bağımsız işlediği bir yönetim modelidir. Parlamenter sistemde ise genel yönetim için bir seçim yapılarak, bu seçim sonucunda parlamento içerisinden bir hükümet çıkarılmaya çalışılmaktadır. Cumhurbaşkanı da yine bu parlamento içinden seçilmektedir. Parlamenter sistemde yasama ve yürütme ilişkileri birbirinin içerisine girmiş olup netlik yoktur. Parlamenter sistemde cumhurbaşkanına meclisin seçimlerini yenileme yetkisi bile tanınmıştır. Halbuki başkanlık sisteminde, başkanı parlamento değil doğrudan halk seçiyor. Bu modelde hükümetin kurulamaması diye bir problem de yoktur. Başkanlık sisteminde yürütme yasamayı feshedemez. Yasama da yürütmeyi fesh edemez. Her ikisi de birbirlerinin yetki alanlarına giremez. Neticede bu sistemde yasama ve yürütme her ikisi de gücünü doğrudan halktan aldıkları için kuvvetli bir konumdadır. Yukarıda açıklandığı gibi başkanlık sistemi demokratik bir modeldir ve “asla öcü değildir”. Başkanlık sistemine diktatörlüğe neden olur diye karşı çıkmak, yukarıda açıklandığı üzere güçlü bir meclisin varlığı kaşırında ne kadar doğrudur? İşte bunun izahı gereklidir. Görüldüğü üzere, yasama da güçlüdür, yürütme de güçlüdür. Bu iki güç birbirini dengelemiştir. Başkanlık sisteminin dünyadaki uygulamalarında meclis, başkanın bazı karar ve harcamaları üzerinde yetki sahibi olduğu için, başkan meclisin gölgesinde kalabilmektedir. Bu gerçekler ortada iken, başkanlık sistemi diktatörlüğe yol açacak demek çok da anlamlı gelmiyor. Milletimiz için hangi yönetim daha hayırlı ise o olsun. Vesselam.