Sabah evden çıkıp işe giderken, ayakkabısının birini düzgün giydi. Diğer ayakkabının ökçesine bastı. Eşinin uyarısını duymazdan geldi. Eşi Kiraz, ardından seslendi: ””Rıza, paçanı düzelt. Ayakkabının da tekinin ökçesine basmışsın. Düzgün giysene! ””Ya hanım boş ver! Bu da böyle olsun. Kiraz, eşinin vurdumduymaz tavırlarına alışkın olduğu için çok üstelemedi. Rıza'yı yolcu ettikten sonra eve girdi. Günlük işleriyle uğraşmaya başladı. Rıza, tepedeki evinden otobüs durağına doğru inerken, omuzlarını düşürüp hafif kabadayı görünümle sallana sallana yürümeye başladı. Elindeki tespihini ise bir o yana bir bu yana sallıyordu. Durakta biraz bekledi ve otobüs gelmediği için sinirlendi. Daha sonra dolmuşa bindi ve fabrikaya gitti. Aslında geciken otobüs değil Rıza idi. Evden geç çıkmış ve otobüsü kaçırmıştı. İş yerine vardığında ustabaşı, Rıza'ya “Nerde kaldın?” der gibi göz kırptı. Rıza'nın cevabı hazırdı: ””Ya Nuri Abi! Vallahi otobüs gelmedi. Otobüs gelmeyince ben de dolmuşa binip geldim. ””Büyük lütufta bulunmuşsun Rıza(!) ””Abi neden öyle söylüyon ya? ””Nedeni var mı Rıza? Çetin de sizin sokakta oturuyor değil mi? ””Evet. ””Otobüs, ona torpil geçmiş. Çetin zamanında geldi. Makinesinin başında çalışıyor. ””Abi tamam, bu günlük böyle olsun. ””Bu günlük olsa eyvallah Rıza da hangi bir gün böyle olsun? Hadi çok geciktin. Geç artık şu makinenin başına! ””Tamam abi, sağol. Rıza, çalıştığı makinenin başına geçip şartelin düğmesine bastı. Bu arada ustabaşına söylenmeyi de eksik etmedi. Rıza'nın bugünkü yapacağı iş, ucu düzgün olmayan kerestelerin ucunu, kendisine verilen ölçüye göre düzeltmekti. Elindeki metre ile keresteleri ölçtü. Daha sonra keresteleri bir bir alıp makinede uçlarını düzeltmeye başladı. Biraz uğraştıktan sonra, keresteleri tek tek düzeltmek zoruna gitti. Üçer beşer tane aynı anda düzeltmek istedi. Yaptığı iş kendisinden istenen ölçüye uygun değildi ama işin kolayını yapmak dururken zor yolu tercih etmek istemedi. Koca koca tahtaları adeta elinin ucuyla tutuyordu. Kerestelerle uğraşırken, aklı dün akşam arkadaşlarıyla mahalle kahvesinde oynadığı oyunda takılı kaldı. Taş dizmeyi çok iyi beceriyordu. Hatta taş dizmekten müthiş keyif alıyordu. Keşke her şey, taş dizmek kadar keyifli olsaydı. Gözünün önünden taşlar geçmeye başladı. Okey açmasına az kalmıştı ama elinin acısıyla bağırdı. ””Anam eliiiiim! Olan olmuştu. Rıza, eli işteyken kafayı başka yerlere vermiş ve elini hızar makinesine kaptırmıştı. Arkadaşları başına toplandı. Ustabaşı Nuri, patrona haber verdi. Rıza'yı iş yeri hekimine götürdüler. İlk müdahalenin ardından hastaneye sevk edildi. Rıza'nın eli, bileğinden ayrılmıştı. Rıza için aylar süren tedavi başlamıştı. Ailesi ve çocukları çok yıprandılar. Ekonomik problemler baş gösterdi. Oldum olası yatmayı seven Rıza için, uzun bir yatış olmuştu. Yattığı yerde çok düşündü. Hayatının muhasebesini yaptı. Yaptığı işi önemsememenin bedelini, ağır ödemişti. Elini, bileğine tekrar dikmişlerdi ama aynı işlevi göremiyordu. Yaşamının geri kalan kısmını, engelli olarak sürdürmek zorundaydı. Yaptığı hatalardan ötürü büyük pişmanlık duyuyordu. Derin bir ah çektikten sonra, kendi kendine: ””Bu da böyle olsun bakalım. Ama bir daha böyle olmasın! dedi. Sosyal yaşamda da her birimizin farklı mesleği ve rolü vardır. Her meslek ve her görev önemlidir. Hatta her insan önemlidir. Ama asıl önemli olan, bu önemin farkında olabilmektir. Ne iş yaptığımızdan daha önemli olan belki de o işi nasıl yaptığımızdır. Yaptığımız işin hakkını vererek yapabilmektir. İşi, elinin ucu ile tutmak değil; her şeyinle işini icra edebilmektir. Sözün özü, ne iş yapıyor olursak olalım; o işi en iyi yapan biz olmalıyız. Belki bizden daha iyi yapanlar çıkacaktır. Ama olsun, biz elimizden gelenin en iyisini yapıyor olalım yeter ki. [B]Yazara mesaj:[/B] [email protected] www.yusufyesilkaya.com [B]Not:[/B] Bu yazı; www.yusufyesilkaya.com , www.dinahlak.com , www.haber46.com.tr ve www.gelisimbahcesi.com web sitelerinde eş zamanlı olarak yayınlanmaktadır.