. İşte bu büyük köprünün batı tarafında Yusuf (Yakar/Köşger Yusuf) Abi'nin dükkânı ve dükkânın önünde bir asması var. Yusuf Abi'nin bakkal dükkânında kraker, sakız gibi çocukların sık sık istedikleri küçük şeyler satılmaz. Daha çok temel gıda maddeleri ile yem satılır. İşte bu asmanın altında güzel sohbetler olur. Ümit ediyorum ki hâlâ devam ediyordur. Bir gün burada sohbet ederken rahmetli Tatar Yusuf Emmi, İmam Hasan Hoca ile birkaç kişi daha var. Tatar Yusuf Emmi önceleri pehlivan imiş ve hatıralarını anlatıyor. Sonra İmam Hasan Hoca Yusuf Emmi'ye Ede teneşirde ne zaman elime düşeceen? diye takılınca o da Hocaya, Ulu Rabb'ımdan diliyorum. Teneşirde sen beni yurken bana bir fırsat versin de doğrulup sana bir sille atıciiym. O zaman senin halini düşünüyorum. diye cevap verdi. Yine bir gün birkaç öğretmen arkadaşla sohbet ediyoruz. Bir ara Ceridin meşhur Çete Memmedi var o geldi. Kendisi biraz saf yapılı, sürekli dolaşan, düğünlerde bolca oyun oynayan ve malını yediklerini iddia ettiği yeğenlerinden şikâyetçi olan bir vatandaşımız. Herkes de onu bildiği için biraz otursa ne yaptın tarlayı yeğenlerinden alabildin mi? diye sorarlar. O da daha önce hiç anlatmamış gibi hikâyeyi baştan alarak anlatmaya başlar. İşte yine sorular üzerine anlatırken bir ara iri cüsseli bir öğretmen arkadaşı göstererek aha bu hoca gibi yiğit bir güvâm olsa onların hakkından gelir deyince kahkahalar yükseldi tabii. Bu öğretmen arkadaşa bundan dolayı zaman zaman takılınıyordu. Başka bir günde ise İmam Hasan Hoca filan sohbet ederken o zaman belediye başkanı olan Hasan Kekil Hocam da gelerek sohbete dâhil oldu. İmam Hasan Hoca imam Hatip Lisesini dışarıdan yeni bitirmiş olduğu için başkan Hoca'ya dönerek Hocam bu diplomayı ne zaman kuRtluyacağız dedi. İmam Hasan Hoca da bir hikâye ile cevap verdi. Hikâye şöyle: Peygamberimiz (s.a.v) miraçta Cebrail (a.s) rehberliğinde Cennet'te gezinirlerken bando takımlarında kullanılan zile benzer ama büyükçe bir zilin önünde elindeki bir büyük tokmak ile bekleyen bir meleğe rastlamışlar. Bu meleğin görevinin ne olduğunu merak edince melek kendisi açıklamış ve demiş ki; ben imamlar ziyafet verince bu çan/zile kuvvetlice vururum. Peki demişler çok vurdun mu bari? Melek cevap vermiş: Henüz bu zil TANNN bile demedi. diyerek kutlamanın olmayacağını beyan etmiş oldu. İşte ilçedeki herkes ile muhabbeti olan ve saygı duyulan İmam Hasan Hocama da Ortaokul veda gecesinde; Kürsülerden vaaz verir Mum misali kendi erir Esansı cebinde durur İmam Hasan hoş geldiniz.(*) demiştim. İlçede o zaman taşıma yapan otobüslere yolcunun yanı sıra koridora gübre ya da yem çuvalları da atılıyordu. Zaten bagajında da yolcuların eşyaları yer alıyordu. Bir gün Maraş'tan dönüyoruz. Araba 50NC, şoförümüz de Akdere'den Hüseyin Ede(Kuzu). Söğütlü ya da Küçükören diye hatırladığım Gölbaşına bağlı bir köyden eşyalar ve bir de tamir için hayvan semeri yüklenmişti. Aksu'ya varınca inenler oldu. Daha eşyalar indirilirken yolcunun biri bu semer de inecek mi, kimin? diye sorunca hazır cevap olan şoförümüz Hüseyin Ede hemen O bizim Ali'nin semeri diyerek semerin yanlışlıkla indirilmesine mani oldu ve Akdere'de semercilik yapan kardeşine sağ salim teslim edilmesini sağladı ama, herkesin kahkahalarla gülmesini önleyemedi tabii. O zaman yine aynı köprünün başında adı Kasım Zorkun olabilir bir kasap vardı. Oğlunun biri şimdi Karacasu Karaziyaret'te muhtar. Et alacağım ve dükkân kalabalık. Hocayı bekletmeyin dediler benim için. İsteğimi söyledim ama kasap bu arada bir koyunla uğraşıyordu. Kuyruğu gövdeden ayırdı ve tezgâha koyarken müşterilerden biri Kuyruk da güzelmiş, hocaya ver deyince ben daha önce aynı kasaptan kuyruk yağı aldığım için hemen Benim kuyruğum var dedim. Tabii yine kahkahalar, kahkahalar”¦ Gözleri görmediği için Hafız denilen Mehmet var. Altınokta Körler derneğinde eğitim almış. Bağlama çalar ve âşık tarzında şiir ve türküleri var. Kendisi garaj denilen yerde küçük bir kulübede o zaman araçların hareket saatlerine göre kalkmalarını organize ediyor, vatandaşlara bilgi veriyor ve çakmak tüpü doldurarak ekmek kazanıyor. Kendisinin birkaç şiir yarışmasına katılmasını da teşvik etmiştim. Böylelikle kendisiyle muhabbetimiz var yani. Bir kış günü akşamüzeri elektrikler kesilmişti ve kısa zamanda geleceği de belli değildi. O sebeple bazı esnaf dükkânlarını kapatıp evlerine doğru gidiyorlardı. Ben de eve doğru gidiyorum. Baktım ki Hafız evden çıkmış garaja doğru gidiyor. Karşılaşınca selamlaştıktan sonra kendisine elektrikler kesik herkes evine giderken sen niye garaja gidiyorsun diye sorunca Hafız Hocam benim için elektrikler her zaman kesik dedi. Bir radyo programında bir görme engelliler dernek başkanının Biz kömürün siyah, yaprağın yeşil olduğunu biliriz ama, siyah ve yeşilin nasıl olduğunu bilemeyiz sözleri gibi bu cevap da beni çok etkilemişti ve hatırladıkça da hâlâ etkilenirim. Âşıklıktan bahsederken rahmetli değirmenci Gazi Hasan Yıldızlı Ede'yi anmazsak yanlış yapmış oluruz. Hasan Ede'nin şiir yazdığını bildiğim için kendisini seviyorum ve kendisiyle muhabbetimiz vardı. Protokolü bilir, düşüncesini en resmi ortamda bile rahat ifade edebilecek kadar da yetenekli bir insandı. Rahmetli genelde şalvar giyer, şapkası var ama bazen de şapkayla birlikte kravat takardı. Bu özelliğinden dolayı kendisi için aynı ortaokul veda gecesi için aşağıdaki dörtlüğü yazmıştım. Âşıktır o şiir yazar Değirmende unlar tozar İlçede kravatla gezer Gazi Hasan hoş geldiniz.(**) Dervişin fikri neyse zikri odur şeklindeki söze binaen Âşık Ali Ateş Ede'yi de anmak her halde vacip olmuştur diye düşünüyorum. Ali Ede'nin de şiirleri, şiirlerinden beste yaptıkları da vardı. İlçenin elektrikçisi, radyo ve televizyon tamircilerinden birisi olarak bilinir. Hoş sohbet ve şu anda kişisel bir Web sitesi olacak kadar da bilgisayarla ilgilidir. Ali Ede'yi ben hep kot pantolonlu olarak görüyordum ama bir gün şalvarlı görünce kendisine şalvar yakışmamış dedim ve kendisi için, Kara günler düşman için Telâşeler koşman için Kara şalvar şişman için Şalvar sana yakışmıyor. (***) Şeklinde bir dörtlük yazmıştım. Çağlayancerit Hatırası diye başladığım bu her yazıyı hazırlarken adeta o günleri o güzel insanlarla adeta yeniden yaşıyor gibi oluyorum. Kimseyi ama hiç kimseyi incitmemek için elimden gelen seçiciliğe azami derecede itina gösteriyorum. Bu kadar hassasiyete rağmen elde olmadan bir kimsenin incindiğini öğrendiğim takdirde özür dileyip helallik istemek de boynumun borcu olacağı lütfen unutulmasın. Bu duygularla ismi geçenlerden ahrete göç edenlere yüce Allah'tan rahmet, yaşayanlara da sağlıklı uzun ömürler diliyorum. (*),(**),(***) : Şiirlerin devamı www.antoloji.com sitesinde yer almaktadır.