Her özelliği ile kendisini karşısında bulunan hocasının Allah korkusu ile mücehhez şefkatli ellerine bırakan talebe, Allah korkusuyla şekillenmiş duyarlı, tutarlı, ilim ve irfan sahibi muallim/müderris şefkat ve merhametinden söz etmenin bir gereklilik olduğudur. Mektepte, mescitte, okuma salonunda, kütüphanede ve medresede talim ve tedrisat (eğitim ve öğretim) faaliyetinde bulunan her insan bu duyarlılığın en hassas sahipleriydiler. Aslında İslam eğitim anlayışında bulunan muallim-talebe ifadelerinin yerine kullanılan öğretmen-öğrenci ile tedrisat ve talim sözcüklerinin yerine kullanılan eğitim-öğretim sözcükleri birbirlerinin anlam ve içeriğini tam olarak karşılamadığını görmekteyiz. Bu olaya yüzlerce misal içinden sadece birini bile vermemiz yeterli olacaktır kanaatime göre”¦ Ebu Hanife talebesi Yusuf b. Halit Es Semti memleket olan Basra'ya dönmek için izin istediği sırada ”“şöyle demiştir: “Bütün bilgilerimi sana verinceye ve şahsına lazım olan şeyleri sana tanıtıncaya kadar yanımdan ayrılma. Böylece öğrendiğin ilim senin değerini ortaya çıkaran bir vasıta olur. Seni küçük düşüren değil, halkın seni sevmesine vesile olur, onların düşmanlıklarını çekmesine değil. Yusuf bir gün daha sabreder ve Ebu Hanife, muhalifleri çökertmeye çalışmasını, onlara karşı üstünlük sağlamaya gayret edişini; ilminle onları karşısında gururlanışını; neticede senin onlardan, onların da senden yüz çevirişlerini adeta görüyor gibiyim”, diyerek bazı tavsiyelerde bulunur. Hatasını anlayan Yusuf Es semti: “Nitekim ben de böyle davranmak için gerçekten sabırsızlanıyordum”, der. Ebu Hanife tavsiyelerine başlar: “Basra ya ayak bastığında halk seni karşılayacaktır. Ziyaretine gelecekler ve seni takdir edeceklerdir: Sen gelenlerden birisinin seviyesine in. Şerefli insanlara ikramda bulun. İlim ehline hürmet et. Yaşlılara ağır başlı, gençlere lütufkâr davranmayı elden bırakma. Halka yaklaş. Tüccara yumuşak davran. İnsanlarla dostluk kur. Zahiri ile aleyhinde kullanılma ihtimali olan sözü söyleme. Davete icabet etme, hediyeyi de kabul etme. Sofran herkese açık olsun. Zira cimri olan asla itibar sahibi olamaz. Seni ziyaret edeni de, etmeyeni de ara. Sana iyilik edene de, kötülük edene de ihsanda bulun. Affa sarıl. Doğru ve güzel olanı emret. Hastalanan dostlarını bizzat ziyaret et. Veya bir temsilci gönder. Uzun müddet ayrı düşen dostlarının durumunu araştır. Seni aramayanı; sen de aramamzlık etme. Senden yüz çevirenden bağını koparma. Sana gelene ikram et; kötülük yapanı da af eyle. Mahzunun gönlünü al; sevinçlinin de sevincine katıl. Senden yardım isteyene yardım elini uzat. Bir ilim meclisinde bulunurda oradakiler senin kanaatinin hilafına bir fikir beyan ederlerse; onların görüşüne muhalif olduğunu dile getirme. Sana sual sorulursa oradakilere, bildiğin kadarıyla cevap verir ve sorulursa şöyle dersin: “BU KONUDA BAŞKA BİR GÖRÜŞ DAHA VARDIR”,ve arkasından kendi görüşünü söylersin. Neticede senin görüşünü kabul edişleri kadarıyla onu açıklar ve delillendirirsin”. İnsanlar, bir şeyden kendileri için razı oldukları müddetçe, sende onlara rıza göster. (*): Bu vasiyetin tamamı, İstanbul üniversitesi Kütüphanesi yazmaları arasında bulunmaktaymış. Ben, mısırlı Âlim Dr. Ahmet ÇELEBİ'NİN “Tarih'ut-Terbiyet'il İslamiyye” adlı tercüme kitabından aldım.