367 kararıyla ve ya mecliste çıkan kavgayla ya da ne bileyim Ergenekon ile ilgili üç cümle söyleyin size kim olduğunuzu söyleyeyim. En temel fikir sorunu tam da burada yatıyor. Kör bir taassupla tarafgirleşti mi beyinlerimiz; yoksa fikirlere, olaylara ve kişilere bakışımızı ön yargısız, bir tarafın bakış açısından bağımsız, şekillendirebiliyor muyuz? Tarafgir olmak, bakış körlüğünü beraberinde getiriyor. Koca koca, isimlerinin önünde “Prof” yazan adamların, en temel, en sade bir mevzuda bile, saatlerce tartışmalarına rağmen anlaşamamalarının nedeni, ait oldukları cenahın tezinin mahkûmu olmalarında yatıyor. Yaşlı dünyamız çıkarlar savaşının yorgun aktörü. Fikirlere kısa zaman dilimiyle ve olabildiğince kalıplaşmış, daraltılmış çerçevede bakarsanız, sincap kafesinde yol aldığınızı fark edemezsiniz. Fikirleri tarihsel süreçle ve olabildiğince çoklu verilerle birlikte değerlendirmeniz gerekir. Şimdi sadece soruyorum: Türkiye'deki fikir temelli hareketler, fraksiyonlar, partiler, teşkilatlar gerçekten fikri, bir hedef mi seçtiler, yoksa fikir kendi zeminlerinin bir aracımıydı. Bu uğurda yaşanan onca çatışma o savundukları fikre mi yaradı, yoksa birtakım çıkar sahiplerine mi? Nice can dost olacak canlar tanıdım, bir kör ön yargı uğruna birbirlerimize düşmanca bakıp durduk. Bir fikrin tarafı olmak elbette doğal bir durum. Bir fikir için çalışmak, bir gurup içinde yer almak, bunlar da doğal elbette. Bu guruplara bir çalışma veya meslek gurubu gözüyle bakmak gerekiyor. Ancak meşe kütüğüne saplanmış, çekmeyle çıkmayan çivi gibi paslanıp, orada kendini heba etmeyi, kör bir taassupla “tarafgir” olmayı sorguluyorum. Fikrime hizmet edeyim derken, en temel insani değerleri çiğnemeyi, doğal halinden sıyrılıp başkalarının istediği kostümü çehremize maske yapmayı, nihai hedefi unutup, hedefe götüren aracı fikir olarak algılamayı, dolayısıyla amaca götüren araçları amaç edinmeyi sorguluyorum. Hele adının önüne ve sonuna eklenen: -cı, -ci, -cu, -cü yaftalamalarını kabullenmeyi, bunlara müsaade etmeyi, anlamış değilim. Hâlbuki bizler Yunus Emre'nin çağlar ötesinden gelen: “yaratıları severiz, yaratandan ötürü” düsturuna sahip, kucaklayan, birleştiren, kuşatan bir engin kültürün, nesliyiz. Ne oluyor ki göç edemeyen kuşlara bile vakıf kuran bir anlayışın, sevginin yerini, sanal ayrılıklar, dışlamalar, ötekileştirmeler almış. Kim yaftalamış bizi, hangi sözüm ona adlar takmışız veya taktırmışız kendimize. Beyin köşkümüzün kaptanlığını kime teslim etmişiz. Oysa sadece ve sadece Allah'a teslim olanın adıdır Müslüman, gayri ada ve gayrisine teslim olmaya ne hacet”¦ Gerçek özgürlük gayrisine “LA” diyebilmekte”¦ “LA” ile özgürleşmek, “İLLA” ile bütünleşmek dileği ile”¦