Bundan 35 ya da 36 sene önceydi. Yaşım ya 9 ya da 10 idi. Kilom da, sanırım 25 ile 30 kilo arasındaydı. Ramazan Ayı yine Ağustos ayına denk gelmişti. Hava sıcak mı sıcaktı. Şimdi diyeceksiniz ki, her şeyi anladık da, o yaşlarda kilonuzun 25 ile 30 kg arasında olduğunu ve Ramazan'ın yine Ağustos'a denk geldiğini niye vurguladınız? Hemen cevap vereyim. Ramazan-ı Şerif, Miladî takvime göre, 35-36 yılda devir yapar ve aynı aya denk gelir. Ramazan Ayı her yıl 10 gün beri geldiği için, 365'i 10'a bölersek, 36,5 rakamını buluruz. Yaşım 46 olduğuna göre, 46'dan 10'u çıkarırsak 36 eder. Demek ki, ilk orucumu da 36 yıl önce, bir Ağustos sıcağında tutmuşum. Ağustos sıcağında ve hele Memleketim Kahramanmaraş gibi sıcak bir iklim kuşağında yer alan İllerde Ağustos sıcağında oruç tutmak zordur. Çocuklar için daha zordur. Yaz sıcağında susuzluk insanı çok etkiler. Ancak, Allah'a çok şükür, Rahmetli Annemin teşvikiyle sabır ve sebat içinde tutmuştum. Gelelim şu kilo meselesine. İlk orucumu tutmamın mükâfatı olarak, Rahmetli Annem beni, oturduğumuz evin tam önünden, sokağın sonuna doğru sırtında taşımış ve tekrar eve getirmişti. Annemin bu oruç mükâfatını hiç unutmam. İşte bu hadiseyi düşündüm ve 10 yaşlarındaki bir çocuğun kilosunu merak ettim. Bünyesi zayıf bir Anne, sırtında en fazla kaç kiloluk bir yükü, ne kadar mesafeye kadar taşıyabilirdi ki? Evimizin önü ile sokağın sonu arasındaki mesafe yaklaşık 200 m ve 200 m de gelişi var ki, ceman 400 m eder. Eğer çok ağır olsaydım ve yaşım da büyük olsaydı, bu 400 m mesafe içerisinde, bünyesi zaten zayıf olan Annemin beni taşıması mümkün değildi. İşte bundan dolayı da kilomun 25-30 arasında olduğunu tahmin ediyorum. O zaman pek düşünmemiştim de, şimdi düşünüyorum. Rahmetli Annem oruç tuttuğum için beni neden sırtında taşımıştı? Annem bana ilk oruç mükâfatı olarak, “sana şunu alacağım, şu oyuncağı vereceğim” diye bir taahhütte bulunmamıştı da sırtında taşımıştı. Neden acaba? Evet, aile olarak maddi durumumuz o zamanlar çok zayıftı. Bu birinci neden olabilir. Buna rağmen, Babamın ekonomik gücü, küçük bir oyuncak almaya elbette yeterdi. Başka bir neden olarak da, o sıralar oyuncakların bu kadar yaygın olmaması aklıma geliyor. Annem beni oruca teşvik için; yalnızca kol gücüne mi güvenmişti. Ya da çocuklar Annelerin sırtında gezmeyi severler. Bunu sevdiğimi mi düşünmüştü. Hangi neden daha ağır bastı bilemiyorum da, netice olarak Annem, “eğer oruç tutarsan seni sırtımda sokağın sonuna kadar götüreceğim ve tekrar geri eve getireceğim” diye bana söz vermişti. Rahmetli Annemin bu taahhüdü beni çok mutlu etmişti. Çocukça bir istek ile “Annemin sırtında 400 m kadar seyahat bana çok cazip gelmişti.” Hele iftar saati geldikten sonra, yemeğimizi hızlıca yiyip de, Annemin sırtına binişim var. Sormayın gitsin. Annenim sırtında sokakta bir ilerleyişimiz var, “etrafa karşı gurur, onur, fiyaka sormayın gitsin. Annemin sırtında sanki zafer kazanmış bir komutan edasıyla sağa-sola bakarak gidiyorum. Sokağın sağlı-sollu kenarındaki evlerin önlerinde bizlere bakanlara gururla gülücükler atıyorum. İlk orucumu tuttum ya! 9-10 yaşlarında bir çocuk, Kahramanmaraş/Pazarcık gibi bir yerde, Ağustos sıcağında ve günlerin en uzununda orucunu tutmuş, büyük kahramanlık! Hava ve fiyaka o biçim! Havam binbeşyüz! Yukarıda anlattıklarım ilk orucumun elbette sevindirici ve neşelendirici yanlarıdır. Bundan sonra anlatacağım ise hüzünlendiren tarafıdır. Annem 2006 yılında Hac Dönüşü hastalandı. Hatta Hacdayken hastalandı. Hac farizasını hasta bir şekilde tamamlamış ve yurda dönmüştü. Orada hastalığının teşhisi konmadı. Türkiye geldiğinde teşhis kondu. Annem kanser illetine yakalanmıştı. Kanser hastalığının tedavisi yaklaşık 1,5 yıl kadar sürdü. Bu süre zarfında onlarca kez hastaneye gittik geldik. Rahmet Annem hastanede günlerce yattı. Tedavisinin önemli bir kısmı ve ameliyatı Ankara'da oldu. Ankara'daki bu tedavisi sırasında zaman zaman taburcu olup evimde kalıyordu. Annem hastalığının ağırlaştığı dönemlerde hem kilo hem de bünye olarak öyle zayıflamıştı ki, nerdeyse yürüyemeyecek hâle gelmişti. Mevsim kış idi. Birgün hastaneden eve geliyoruz. Lojman iki katlı ve asansör de yok. Taksiden indik, iki kat yukarıda olan evimize çıkacağız. Yerlerin hafif buz olmasından da olacak, Annem yere düştü ve kalkamadı. Yürüyemiyordu, sanki can-mecal yoktu. Annemi sırtıma aldım ve merdivenlerden çıkmaya başladık. Annemi sırtıma alıp da merdivenlerden çıkarken aklıma, o Ramazan Ayı'nda ilk orucumu tuttuğumdan dolayı mükâfat olarak, “beni sırtında götürüşü geldi”. O anda ağlamamak için kendimi zor tuttum. Fakat bu satırları yazarken kendimi tutamadım, gözlerimden yaş geldi, bu sahur vaktinde. Keşke ben de Annemi sırtımda 400 m değil, 4000 m taşısaydım. Yine de Anne hakkını ödemek mümkün değildir. Değil sırtımda 4000 m, Kabe'ye kadar götürsek Anne Hakkı ödeşilir miydi hiç! Elbette ödeşilmez. Bir Ramazan Günü, ilk orucumu anlatmak üzere kaleme aldığım bu yazımın sonunda, başta gençler olmak üzere tüm insanlara seslenmek istiyorum: “Aman, Annenizin kıymetini bilin ve sakın onlara öf bile demeyin.” Vesselam.