Öncelikle, Çerkezlerin yaşadıkları alanlara bakacak olursak; kuzey ve güney Kafkasya diye ikiye ayrılan coğrafyanın, Çeçenler, İnguşlar, Kuşhalar, Dağıstanlılar ve Abazinler gibi topluluklarla birlikte kuzeyinde yaşayan, tarihte genelde Adıgeler olarak anılan bir toplum olarak karşımıza çıkar. Son derece karmaşık yapıya, derin ve köklü bir kültür ve tarihe sahip coğrafyayı bu şekilde özetledikten sonra Çerkezler'i soykırıma iten sürece göz atacak olursak, dönemin otoritesi Sovyet rejiminin caniliğini tüm vahşiliği ile görürüz. Çerkezleri yok olmaya iten en büyük, belki de tek neden, Osmanlı ile tanıştıktan sonra İslamiyet'e girmiş olmaları idi. Onlar artık Müslümandı, kendi kültürleri vardı ve asla Ruslardan değillerdi. Bu sebeple Sovyet rejimi bölgeye girerek kendilerinden olmayan herkesi yok etmeye karar vermiş, savaş boyunca teslimiyetçi ve ırkçı politikalarını sinsice sürdürmüş, bölgede savaşı kesin olarak kazanınca da 21 Mayıs 1864'te mecliste bu sinsi politikalarını meşrulaştırmıştı. 21 Mayıs 1864'ü diğer tarihlerden ayıran en büyük özellik bu idi. Artık katliam politikası resmileşmişti ve açıktan yapılıyordu.  Soykırım ve sürgün 1864'ün öncesinde de vardı sonrasında da. Çerkezler İslamiyet'e girdiklerinden, Ruslar bölgedeki Müslümanları yok etmeye karar verdiklerinden bu yana, soykırım ve asimilasyon hep var olmuştur.

büyük çerkez sürgünü fotoğrafları

    Sovyet Rejimine karşı Şeyh Şamil önderliğindeki direniş 1859'da çeşitli nedenlerden dolayı sona erince, batı Kafkasya bölgesi biraz daha (5 yıl kadar) direnişe devam etmiş, sonunda son kırsal savaş da kaybedilince direniş tüm Kafkasya'da kesin olarak bitmiş,  bu da Sovyet vahşetine davetiye çıkartmıştır. Operasyonların boyutu, çocukları, kadınları, yaşlıları ve diğer bölge halkından olan tüm insanları içine alacak şekilde daha da genişlemiştir. Askerler köylere, kasabalara baskınlar yapmış, mahalleler ve köyler toplu olarak ateşe verilmiş, ekinler tamamen tahrip edilmek suretiyle halk yıldırılmaya çalışılmıştır. Bilahare geleneklerine son derecede bağlı bir halktan, işgalci Sovyet rejimi 21 Mayıs 1864'te ültimatom vererek, asimile olmalarını ya da topraklarından çıkmalarını istemiştir. Asimilasyon Kafkas halkı, hele hele Çerkezler için ölümden sonra tercih edilebilecek bir seçenekti. Neticesinde tüm direnişi kırılan halk toplu olarak sürgüne maruz bırakıldı. Çerkezler bölgede İslamiyet'i en geniş kitlede kabul eden halk olmuştur. Rus soykırımcı rejime en fazla direnen millet olarak da Çerkezler, sürgünden en fazla nasibini alan kesim olmuştur. *

        1857'de Kafkas Rus orduları komutanı Milyutin'in, Prens Baryatinsky'ye gönderdiği mektupta aynen şöyle diyor; ”˜Dağlıları zorla bizim seçeceğimiz bölgelere göndermeliyiz. Onları Don yöresine sürmeliyiz.' Arşivlere düşen bu mektuplaşmanın cevabında Prens Baryatinsky şöyle konuşmaktadır; ”˜Kuban ötesi topraklarda güçlenebilmemiz için seçtiğimiz tek yol, buraya Kazakları yerleştirerek dağlıları yavaş yavaş baskı altına almak ve onların yaşama imkanlarını yok etmektir. Bize karşı olan halklara acımanın gereği yoktur. Devletin menfaati onların topraklarının ellerinden alınmasını gerektiriyor.'** Sovyetler böyle yapmakla, tabir yerindeyse bir taşla birkaç kuş vurmayı hedefliyordu. Bu şekilde hem Kazaklar Orta Asya'dan, hem de Çerkezler ve diğer Kafkas halkları Kafkasya'dan sürgüne maruz bırakılmıştır. Dahası Türk soyundan olan Kazaklar ile Kafkas halkı birbirine düşürülmek isteniyordu. Daha sonraki yıllarda Kafkasya'ya sürgün edilen Kazaklar da kuzeye, Sibirya tarafına tekrar sürgün ettirilmiştir.

          Bu zihniyette ilerleyen sürgünün sürecinde güdülen politika da son derece yıkıcı sonuçlar doğurmuştur. Büyük kitlesel göçler kış ayları başlangıcın da yapılmış, yola çıkan göçmenlerin yanlarına yiyecek, giyecek gibi malzemeler alınmasına fırsat verilmemiş, zaten salgın hastalıklarla boğuşan bölge halkı o soğuk bölgede kış aylarında üstlerindeki bir parça elbiseleri ile adeta ölümle burun buruna getirilmişlerdir. Bu suretle daha Karadeniz sahiline varamadan yolda çok sayıda kişi hayatını kaybetti. Karadeniz sahiline inmeyi başarıp Rus soykırımcı politikadan kurtulan göçmenler için ıstırap bitmemiş, bu seferde Karadeniz'in açgözlü denizci ve kayıkçılarının kurbanı olmuşlardır. Sahile ulaşan yüzbinlerce biçare göçmenlere para kaynağı olarak bakılmış, daha fazla kazanma uğruna, 15-20 kişilik eski teknelere 100-150 kişi bindirilmiş, bu kadar yükü kaldıramayan, eski tekneler, Karadeniz'in hırçın dalgalarında parçalanmış, denize gömülmüşlerdir. Bu şekilde Trabzon, Samsun, Kastamonu limanlarına ulaşamadan ölen insan sayısı öyle seviyeye gelmiştir ki, kıyıya ulaşmak, göçmenler tarafından büyük bir başarı olarak görülmüştür.

             Yüzbinlerce kişinin kitlesel göçü, başta liman kentleri olan Trabzon, Samsun, İnebolu olmak üzere göçmenlerin bulunduğu yerleşkelerde hayatı felç etmiş, çevredeki fırınlar, dükkanlar kapanmış, salgın hastalıklar akıl almaz boyutlara ulaşmıştı. Açlık öyle boyutlara gelmişti ki anne babalar, evlatlarını sadece bir ekmek karşılığında satıyorlar, biraz güzel yapılı kız çocukları ve gençleri bu şekilde açgözlü ve art niyetli Osmanlı memurlarının eline düşüyorlardı. Osmanlı devletinin arşive düşen yazışmalara göre bu şekilde köle kurbanı olan göçmen sayısı 150 bini geçmiş, köle ticareti had safhaya çıkmıştı.***  Kendi soydaşları ve dindaşlarından olan Kafkas göçmenlerine, tabir yerindeyse gözü doymaz bazı Osmanlımemurlarının, açgözlü muameleleri tarih arşivlerinde yerini almıştır. Anlatımlara göre, göçmenlere devlet tarafından hesaplanıp gönderilen ilaç ve gıda yardımları, görevli memurlar tarafından alınıp kendi hastane ve dükkanlarına aktarılıyor, göçmenlere tarihi geçmiş ilaç ve gıda veriliyordu. Bunlarla birlikte Sovyet devletinin Osmanlıya verilen göçmen rakamlarının çok çok üstünde sayı ülkeye geliyor, devlet tarafından ayrılan iaşe ve ilaç- gıda yardımı yetersiz kalıyor, maddi açıdan zaten zorda olan Osmanlı ekonomisi de bu külfeti kaldıramıyordu.

          Göçmenler için acı bu kadarla da bitmiyor. Anadolu ve balkanlara gelen göçmenler Osmanlı topraklarında dahi, Sovyetlerin baskısı sonucu, Sovyetlerin istediği yerlere yerleştiriliyor, bu şekilde sürgün topraklarında da birkaç defa sürgüne maruz kalıyorlardı. Erzurum, Kars, Trabzon, Samsun, Kastamonu, Balkanlar çevresine gelen göçmenlerin kimisi doğu ve iç bölgelere, kimisi ege tarafına kimileri de Suriye, Mısır, Ürdün gibi bölgelere tekrar sürgün ediliyorlardı. Özellikle Rus sınırına yakın, balkanlar, Kars-Erzurum çevresi gibi coğrafyalara yerleşen Çerkezler, sonradan Sovyetlerin 1877-1878 savaşı ve birinci dünya savaşı sonucu buraları istilası ile tekrar göçe maruz kalmışlardır.

     Bazı araştırmacılara göre sürgün rakamı yaklaşık 1.5 milyondur. Öyle ki Çerkez halkının %90' ı sürgüne maruz bırakılmış, yaklaşık 1 milyon olan Çerkez nüfusu sürgün sonrasında 50.000 civarında kalmıştır. Bazı araştırmacılara göre ise, 1859-1879 arasında sürgün edilen rakam 2 milyonun üzerindedir. Bunlardan yaklaşık 1 milyonu, sürgün sırasında hayatını kaybetmiştir. Bunların üstüne 150.000 civarında ki köle olarak satılanları da eklersek göçmenlerin kaderi hakkındaki bazı veriler ortaya çıkmış olur.

    Tarihin bahtsız toplumu Çerkezler tüm bunlara rağmen günümüze kadar varlıklarını, zengin kültürleriyle beraber koruyabilmişler, 40 ülkede 6 milyon civarında nüfus ile hüküm sürmektedirler. 21 Mayıs ise, asırlardan beri batı ve batıl zihniyetin İslamiyet'e ve Müslümanlara karşı izlediği sömürgeci, soykırımcı ve asimileci politikalarının küçültülmüş versiyonu şeklinde, tarihe kara bir leke olarak geçmiştir.

       Bütün bu politikaların ehli salib zihniyetinin ürünü olduğunu unutmayarak, o kara geçmişi tekerrür ettirmemek adına tarihi iyi okumak, iyi analiz etmek gerekiyor. Her ne kadar 21 Mayıs hezeyanında rakamlar sansürlenip ortaya ilgisiz alakasız rakamlar atılsa da, bunlar sürgün sonucundaki gerçekleri etkilemez. Bir toplumsal olayda olayın akıbetini, gidişatını ve sonucunu rakamlar değil, olay sırasında güdülen fikir ve politika belirler. Burada (21 Mayıs için) önemli olan rakamlar değil, olayın ardındaki faşizan ve soykırımcı zihniyettir. Olayın soykırım, bir soyu kurutma girişimi olduğu yazımda da belirttiğim gibi bütün delilleriyle ortadadır ve insanların görmesi gereken de budur.

      Allah sürgünde ölen Müslümanlara cennet, kalanlara sabır-ı cemil ihsan eylesin. Satırlarımı bitirirken, sizleri selamların en güzeli Allah'ın selamı ile selamlıyor, hepinizi Allah'a emanet ediyorum.

Essemanünaleyküm”¦

İdris YENİÇERİ

 KAYNAKÇA 

*Yrd. Doç. Dr. Cahit Arslan, Sürgün 21 Mayıs 1864

**  Kafkasya Gerçeği Dergisi; sayı 6, 1991. Prof. Dr. Abdullah Saydam, sürgün 21 Mayıs 1864 

***  31 Mart 1867 arz tezkiresi

KAYNAKLAR:

Kafkasya Araştırma Kültür ve Dayanışma Vakfı,2011,Sürgün 21 Mayıs 1864

Kafkas Derneği yayınları: 15, 1.baskı, 2011, ANKARA, Çerkezlerin Sürgünü 21 Mayıs 1864 (tebliğler, belgeler, makaleler)

MET ÇÜNATIKHO YUSUF İZZET PAŞA, Osmanlıcadan çev. :  Fahri HUVAJ, Adıge Yayınları, Kafkasya Tarihi