Evet, masumiyet ve masuniyet, yüzde yüz birbiriyle alakalı ve birinden diğerine varılan iki kelimedir. Aralarında sebeb-sonuç ilişkisi vardır. “Masuniyet masumiyetten doğar. Masumiyet masuniyeti getirir.” Bir köprünün iki ucu gibidir, bu iki kelime. Birinden diğerine geçersiniz. Masumiyet ve masuniyet, birbirine yakındır, ilgilidir de, gençlerimiz bu iki kelimenin mânâlarını bilmeyebilirler. İyi, hoş, yaşlılarımız da bilmeyebilir. Çünkü, öz dilimiz çoktandır unutturuldu. Neyse, bilmeyenler için, gelin, bu iki kelimenin lügat mânâsını yazalım: Masuniyet, “eminlik, sağlamlık, muhafaza altında bulunmak, dokunulmazlık” demektir. Masumiyet, “kabahatsizlik, suçsuzluk” mânâsına gelmektedir. Bu lügat mânâlarına göre, açık açık yazmak gerekirse, “eminlik, sağlamlık, muhafaza altında olmak, dokunulmazlık kabahatsizlik ve suçsuzluktan doğar. Kabahatsizlik ve suçsuzluk, beraberinde eminlik, sağlamlık, muhafaza altında bulunmak, dokunulmazlık getirir.” Masum isen korkma, kimse dokunamaz sana. Masumsanız masunsunuz, korkmayın. Ancak, suçlu ve kabahatli isen kork ve dokunulmazlık bekleme. Şunu diyebilirsiniz, “Dünyada zulüm o yaygın ki, Dünyada öyle bir yangın var ki, masum-masum olmayan, suçlu-suçlu olmayan ayrımı yapmadan herkes zarar görebiliyor.” Genel bir afet ya da musibet, herkesi kapsar. İmtihan Dünyasında olduğumuz için, bu bir sır ve hikmettir deyip detayını araştırmayız. Bir musibet ya da bela masumları ayırt etse idi, imtihan sırrı ortadan kalkardı ve herkes iman ederdi. Dünyada zulüm olmasaydı, her şey güllük-gülistanlık olsaydı, mazlumlar çile çekmeseydi, yine imtihan sırrı ortadan kalkar ve sabırdaki hikmet ve sevaptan mahrum kalırdık. Ancak, şurası kesin ki, bir insan imanlı ve masum ise, elbette, Allah'ın izniyle, ahirette masundur. Yani Cennettedir. Evet, masumiyet/masuniyet arasındaki yakınlık ve illiyet gibi, iman/imtihan arasında da yakınlık ve sebep”“sonuç ilişkisi vardır. Bu iki kelime de hem harfleri ve hem de aralarındaki ilgi bakımından birbirine yakındır. Ne güzel bir tevafuk bu. İman ve imtihan üzerinde derin ve yoğun bir tefekkür gerektir. İman, imtihanı gerektirir. İmtihan, iman ile kazanılır. İman, sırlara ve gaibe inanmaktır. Sırlar ve gaip olan imtihana dâhildir. Zaten, sırlı olmayan ve gaip olmayan aleni ve açıktadır, ne imanı ve ne de imtihanı gerektirir. Bir insanın, “ben şu gördüğüm dağın orada olduğuna inanıyorum” demesi abes üstüne abestir. Zaten o dağı apaçık görüyorsun, neyine inanacaksın onun. İmanlı bir insan imtihanı sever. İmanlı insan imtihandan korkmaz. İmanlı insan imtihan emindir. Çünkü o imtihanın sonunda, Allah'ın izniyle Cennet vardır. Bu çalışkanların imtihanı sevmesi gibi bir şeydir. Çalışkanlar imtihan sonrasında başarıya kavuşacakları için, imtihandan korkmazlar, bilakis memnun olurlar. Biz de, imtihan sırrını anlayan birer mü'minler olarak imtihandan memnun oluruz. İmanlı insanın imtihandan korkmadığı ve emin olduğu gibi, masum insan da, ahiretten Allah'ın izniyle emindir. Suçsuz bir insan ölümden niye korksun ki! Masum bir insan ahiretten niye korksun ki! Etrafımda masumiyetleri yüzlerinden okunan onlarca, yüzlerce insan var. Bu insanlardaki, masumiyetlerinden kaynaklanan masuniyeti yüzlerinden okuyorum. Çok rahatlar ve çok eminler. Öyleyse, son söz olarak, “masumsanız masunsunuz, korkmayın. İmanlıysanız, imtihana hazırsınız, yine korkmayın. Vesselam.”