Her gidişimde şunu gördüm, Diyarbakır'daki vatandaşlarımız insani noktada ve misafirperverlikte gerçekten üst noktadalar. İnsan olarak çok iyiler. Dışarıdan gelenlere karşı yardımsever bir yapıdalar. Allah razı olsun. Bizimle de bu manada ilgilendiler. Bu gittiğimizde Diyarbakır'ın bilmediğimiz birkaç yanını da öğrendik. Gerçi bunların bir kısmını biliyorduk, bu gidişimizde bildiklerimizi teyid ettik. Mesela, Diyarbakır'ın, Ülkemizde en fazla sahabeyi bağrında barındıran bir Şehir olduğunu öğrendik. 27 sahabenin Diyarbakır'ın H.639 yılındaki fethinde şehid olduklarını ve fethin sonrasında da birçok sahabenin bu şehirde kalıp yaşadıklarını öğrendik. Diyarbakır'a 50 km mesafede bulunan Eğil İlçesinde iki Peygamberin kabri olduğunu öğrendik. Eğil'de Hz. Zülküfl ve Hz. Elyesa Peygamberlerin kabirlerinin mevcut olduğu bilinmektedir. Bunun yanında, Hz. Süleyman'ın katibi Harun-u Asefi'nin de kabrinin Eğil'de olduğu belirtilmektedir. Diyarbakır'daki Ulu Camiin İslam'da önemli mekânlar arasında ilk beşte olduğunu öğrendik. Diyarbakır Surlarının Çin Seddi'nden sonra en uzun surlar olduğunu öğrendik. Diyarbakır'ın yemek kültüründe ve yemek çeşidinde nerdeyse bir Hatay ve Adana kadar ünlü olduğunu da bizzat gördük. Gece geç saatlere kadar açık kebapçılarda, insanların gecenin 11'inde ailecek, çoluk çocuk ciğer kebabı yemeye geldiklerini gördük. Diyarbakır'da bu hususların yanında bazı gözlemlerimiz de oldu. Yukarıda anlattıklarımız geçmişe ya da kültüre aittir. Aşağıda özetleyeceğimiz gözlemlerimiz ise güncele ve bir soruna aittir. Güneydoğu'da 30-35 yıldır yaşanan şiddet ve gerginlik belasının bazı özelliklerini Diyarbakır'da gözlemledik. İşte gözlemlerimiz. Bu gözlemlerimiz tam Nevruz Günlerinde gerçekleştiği için bu yönüyle de önemlidir. 1- Şiddet ve sokak eylemleri terörün bir propaganda biçimidir. Halk bu eylemlere kesinlikle sempatiyle bakmıyor. Korkudan sesini çıkarmıyor. Korku yüreklere sinmiş vaziyette. 2- İşi olan gençler işinde gücünde, umrunda değil, ne Nevruz ne de başka bir eylem. İşsiz gençlerden bazıları terör örgütünün eylemlerine ilgi duyuyor. Hepsi o kadar. Bunların sayısı da çok değil. Ancak sesleri çok çıkıyor. 3- Kürt Gençlerinin İslamî bilgi ve dindarlığı eylemlere değer verip vermemesiyle birebir ilgilidir. Dindar ve İslamî Değerlere sahip Kürt Gençleri sokak eylemlerine kesinlikle prim vermiyor. Allah korkusu olmayan gençler her yerde olduğu gibi, Diyarbakır'da da yakmaya-yıkmaya eğilimlidir. 4- Devletin Diyarbakır'a yol, köprü gibi oldukça yeni yatırımlarına şahit oldum. Şehrin içinde nerdeyse 3-4 tane üst geçit yapılmış. Karayolları Genel Müdürlüğünce geniş geniş yollar ve üst geçitler yapılmış. Başka hizmetler de var. Ancak bu hizmetleri değil de Devletin 20-25 sene önceki hatasını ya da daha önceki hatasını öne çıkaranlar da yok değil. Mesela, bir sohbette, birisi beni muhatap alarak “siz benim köyümü boşalttınız, çocuğuma hürce isim verdirmediniz” dedi. Tabi, bizi Devlet yerine koyuyor. Ankara'dan geldik ya, Ankara'dan gelen herkes Devlet sanki. Tabi, cevabını verdik. “Geçmişe değil, geleceğe bakın” dedik. 5- Diyarbakır'a yabancı Ülkelerin, özellikle Almanya ve İsveç gibi Ülkelerin ilgisi de gözden kaçacak gibi değil. Kaldığımız otelde, Nevruz öncesi ve sırf Nevruz'u takip etmek için on civarındaki İsveçli dikkat çekiyordu. Hatta sabah kahvaltısını yaparken dikkat ettik, TV'lerdeki Nevruz haberlerine bizden daha fazla önem veriyor ve hemen kulak kesiliyorlardı. Almanya'nın da Diyarbakır'da bir özel hastanesi varmış, orada öğrendik. Bu hastane yeniden dizayn edilmiş ve çok yakında Universal Hospitale Group ismiyle hizmet edecekmiş. 6- Diyarbakır'da Valisiyle, kaymakamıyla, polisiyle, askeriyle ve diğer Devlet görevlileriyle canla-başla ve azimle çalışan bir kamu görevlisi profili gördüm. Allah hepsinin yardımcısı olsun. Özellikle polisimiz ve askerimiz Diyarbakır'da zor şartlarda hizmet vermektedir. Olaylar Batı İllerinde yaşananlar gibi değil. Hem daha fazla olay vuku bulmakta, hem de polis her adımında hassas olmak zorunda. Mesela, bir gece, saat 10 sularında, Nebi Camiin yanındaki çay ocağında çay içiyoruz. Birden bire ortalık karıştı. Biz Nevruz bağlantılı bir eylem sandık. Değilmiş. Adi bir vaka. Ancak, vaka saatlerce sürdü. Caddelerde yüzlerce kişi saflara ayrılmış şekilde, kiminin elinde sopa, kimin elinde bıçak sağa-sola koşturuyorlardı. Bağırmalar çağırmalar içinde olaylar sürdü. Sivil polisler ellerinde silahlar, olaya müdahale ettiler. 7- Diyarbakır'da bazı kesimler olaylardan ve gerginlikten nemalanıyor. Olayları ve gerginliği Demokles'in Kılıcı gibi hep tepede sallandırarak, bundan nemalanmak isteyenler belli yerlerde örgütlenmişler. Belli yerler derken bunun neresi olduğunu tahmin etmek zor değil. Kimisi bazı derneklerde, organizasyonlarda ve kimisi de o yörede etkin olan bir partide örgütlenmişler. Bunlar “aha terör var, şiddet var, diyerek, atlarını rahatça koşturuyorlar.” Bunun yanında, Devlet imkânlarının daha fazla akması için de bu eylemler fırsat sanılıyor. 8- Bu gözlemlerim içinde en fazla beni üzen, iki hususun varlığıydı. Birincisi, dışarıdan özellikle Ankara'dan gelenlere karşı, sanki yabancı Ülkeden gelmiş gibi muamele yapılmasıdır. Biz sanki yabancı bir Ülkeden gelmiş gibi bazı yerlerdeki “sizli-bizli” konuşmalar beni çok üzdü. Kardeşlik biraz yara almış. Maalesef bu gerçek. Bunun bir an önce tamiri gerek. İkincisi de, bizim Diyarbakır'da olduğumuzu öğrenenler telefonda, “ya ne yapıyorsunuz orada, Nevruz günlerinde ne işiniz var, orada durmayın, gelin Ankara'ya” diye telkinlerde bulunmalarıdır. Halbuki, Diyarbakır'da öyle büyütecek bir tehlike yok. Ancak öyle bir imaj verilmiş. Evet, gözlemlerimiz uzun, ancak, makale hacmini uzatmamak için burada bitirmek gerekir. Yazımı bir dua ile bitiriyorum: “Allah (cc) Ülkemizin her yerindeki insanları kardeşlikten ve birlik-beraberlikten ayırmasın ve hainlere de fırsat vermesin. Amin.”