Mesleki alanda kendisini yetiştirmek için sürekli okuyup araştırıyor diğer yandan da hizmet içi eğitim kurslarını aksatmamaya çalışıyordu. Sınıfındaki özel eğitime muhtaç öğrencilere daha yararlı olabilmek için beş haftalık bir hizmet içi eğitim kursuna başvurmuştu. Başvurusuna olumlu cevap gelmiş ve beş haftalığına Kayseri'den Erzurum Hizmet içi Eğitim Merkezi'ne gitmişti. Erzurum'a varıp eğitim merkezine yerleştikten sonra ilk işi Zarife Hanım'ı aramak oldu. Can yoldaşına, sağlık haberlerini verdi. Çocuklarının, özellikle de henüz üç aylık olan Ömer'in durumunu sordu. Herkesin durumu iyiydi. Erzurum'da eğitimler başladığında, içi dolu bir seminer programı hazırlanmış olduğunu gördü. Öğretim görevlileri tarafından anlatılan konuları dikkatle dinledi. Kendi adına eksikliğini hissettiği konularda, kütüphaneye geçerek araştırmalar yaptı. Çalışmalarının odağında empatik yaklaşım tarzı olduğu için, bu çabası anlamsız kalmıyordu. İlgileneceği özel eğitime muhtaç öğrencilerden birinin de kendi çocuğu olabileceğini düşünüyor ve çocuklarının engelli olmadıkları için şükrediyordu. Eğitim merkezinde günlük dersler bittikten sonra evini aramayı ihmal etmiyordu. Yine bir gün dersler bittikten sonra, eğitim merkezinin bahçesine çıkmış sakin bir köşede eşi ile telefon görüşmesi yapıyordu. Bu arada gün içerisinde teslim ettiği proje, aynı zamanda kurs müdürü olan ders hocasının dikkatini çekmiş ve projenin sahibi ile görüşmeyi düşünmüştü. Sekreterinden Sadık Bey'i bulmasını istemişti. Birkaç anons yapılmış ama Sadık Bey duymamıştı. Telefon görüşmesi bitip içeriye girdiğinde arkadaşları, kendisinin anons edildiğini söylediler. Danışmaya sorduğunda, eğitim merkezi müdürünün görüşmek istediğini söylediler. Merakla müdür beyin yanına vardı: ””Müdür Bey, ben Sadık Çalışkan. Beni aramışsınız. ””Evet Sadık Hocam. Anons yaptırdık ama duymadınız sanırım. ””Bahçedeydim Hocam. Telefon görüşmesi yapıyordum da. ””Önemli değil Sadık Bey. Bu gün teslim ettiğiniz projenizi inceliyorum. Gerçekten çok hoşuma gitti. Özel eğitim alanında daha önceden bir eğitim almış mıydınız? ””Hayır müdür bey. İlk defa burada alıyorum. ”” Çok ilginç! Projenin içeriği çok zengin ve titiz bir çalışma olmuş. Konuya hâkim bir üslup kullanılmış. Tanışmak istemiştim. Zamanınız varsa çay içelim, sohbet edelim hocam. ”” Memnun olurum hocam. ””Bu arada, sizi ders sonunda sürekli bahçede telefon ederken görüyorum. Bir terslik yoktur umarım. ””Yok hocam, ailemle görüşüyorum. ””Ailenize çok düşkünsünüz herhalde. Kaç gün kaldı kursun bitmesine? ””Evet, aileme çok düşkünüm ama kursun bitimine kaç gün kaldığını henüz saymadım. ””Neden saymadınız? ””Sayacak zamanım olmadı. Sadık Bey'in son cümlesi, müdür beyde bir şok etkisi meydana getirmişti. Çünkü bu tür kurslara katılan kursiyerler, bir an evvel kursu bitirip belgeyi alarak evlerine dönmek isterlerdi. Ama Sadık Bey, kursu o denli ciddiye almıştı ki, eğitimin başlangıcını da sonunu da hesaplamamıştı bile. İşlerini önemseyip, ciddiyetle yürüten insanlarda, zamanı hakkıyla değerlendirme konusunda prensipli bir çalışma modeli gözlenir. Günü gün etme, takvimden o günün yaprağını koparırken o günü de kotarmış olma tutumu; bulundukları ortamda özgür iradeleriyle yaşamayan kişilere aittir. Ceza evlerindeki mahkûmlar, ellerine takvimlerini alıp geçen her günü sevinçle çizmeleri olağan bir durumdur. Necip Fazıl'ın: “Çaycı, getir ilaç kokulu çaydan! Dakika düşelim senelik paydan! Zindanda dakika farksızdır aydan. Karıştır çayını zaman erisin; Köpük köpük, duman duman erisin.” Mısralarında ifade ettiği gibi mahkûmların, gerek sevdiklerine bir an evvel kavuşmaları bakımından gerekse dört duvar arasından kurtulmaları bakımından anlayışla karşılanacak bir davranış biçimidir. Bir misyon uğruna çalışma yürüten insanların çalışma ortamlarında ciddiyetsiz bir tutum sergilemeleri ve zamanı boşa geçirmeleri, boşa geçen zamana sevinmeleri anlayışla karşılanacak bir durum değildir. Ayrıca günü kotarma anlamında kopardığımız her takvim yaprağı ömrümüzden düşen sonbahar yaprağı gibidir. Biten günün sevinci değil, tükenen ömrün habercisidir. George Carlin'in zaman paradoksunda ifade ettiği gibi; “yaşam, aldığımız nefes sayısıyla değil, nefesimizi kesen anların sayısıyla ölçülür.” Yazara Mesaj: [email protected] www.yusufyesilkaya.com Not: Bu yazı, www.yusufyesilkaya.com , www.dinahlak.com , www.haber46.com.tr ve www.gencgelisim.com web sitelerinde eş zamanlı olarak yayınlanmaktadır. Yusuf YEŞİLKAYA'nın Seminer Programı: 16 Temmuz 2010 Cuma Saat: 19:30 Aile Eğitim Semineri Strasbourg Eyyub Sultan Cemiyeti Konferans Salonu Strasbourg - FRANSA