Her iki gün ile ilgili olarak resmi ve özel kurum/kuruluşlar ile yazılı-görsel medya da üzerinde durarak yoğun bir şekilde gündemde tutulmasında önemli bir rol aldılar. İstiklal Marşımız, Ankara'da toplanan ilk meclis üyeleri tarafından büyük bir çoğunlukla kabul edilmiştir. Belli zaman aralıklarında farklı besteler ile okunsa da daha sonra bugünkü bestesi ile okunmasına geçilmiştir. Rahmetli Akif'in yazma süreci ve yaşanan diyaloglar birer ibret aynası gibi hafızalarımıza kazınmış olduğundan her yıl da bu vesileyle tekrar tekrar hatırlanmaktadır. Ödül olarak bir alkış bile biz insanları ne kadar mutlu ederken, para ödülü verilecek diye yarışmaya katılmama gibi bir tevazu ve incelik gösteren Akif Bey, ısrarlı davet ve ödül verilmeme dâhil şartnamede bazı değişiklikler yapılması ile ancak yarışmaya katılmayı kabul etmiştir. Bu güzel davranışların sahibi olan insana nasıl hayran olunmaz ki... Farklı kaynaklardan İstiklal Marşının yazılma safhasında buna benzer ibretlik olayları öğrenince/hatırlayınca insanın Akif Bey'e olan hayranlığı kat kat artıyor haliyle. Teşvik edenlerin de payı olduğunu unutmamak gerek tabii. İstiklal Marşımız ne güzel sözlerden meydana gelmiş ve bestesinin de bu anlamlı sözleri desteklediğini törenlerde birlikte okunurken daha iyi anlıyoruz. Özellikle de yurt dışında yapılan müsabakalarda ferdi/takım olarak ilk üç dereceye girmemiz durumunda göndere bayrağımızın çekilmesi esnasında duyduğumuz İstiklal Marşımız, duygu yoğunluğu yaşamamıza sebep olmaktadır. Çanakkale savaşlarında yaşananlar anlatılmakla biter mi? Bir Yahya Çavuş'un geriye çekilen birliklerimize zaman kazandırmak için arkadaşlarıyla beraber ilk baskında topluca şehit olmamaları için tabyalar/siperler yerine farklı farklı kayalıklara gizlenip oradan düşmana ateş etmeleri ve böylece düşmanı oyalamak için canlarını feda etmeleri de farklı bir ibretlik olay. 57. Alay'daki askerlerin, önündeki siperdeki askerler vuruluyor, şehit oluyorlar ve kendileri ön sipere geçiyorlar. Hem de biraz sonra öleceklerini bildikleri halde gözlerini kırpmadan bu ön siperlere geçişler ve şehit olmalar devam ediyor. Sonunda 57.Alay'ın askerlerinin tamamı şehit oluyor ve sancağı bir ağacın dallarında asılı bulunuyor. Hepiniz biliyorsunuz diye Seyit Onbaşı'daki iman gücünün o anda nasıl tecelli ettiğini yazmayacağım. Ya doktor Salih Beyin yaşadıklarına nasıl dayanılacak? Cephede görevli diğer doktorlarla birlikte çok yoğun bir çalışma temposuyla yaralıları tedavi ediyorlar. Gelen yaralı askerler muayene ediliyor ve iyileşecek durumda olanlar tedavi ediliyor ki iyileşip tekrar cepheye gitmeleri için gayret ediliyor. Çünkü gün geçtikçe şiddetli geçen savaşta askerlerimiz adeta erimekteler. Gelen yaralılardan iyileşme ümidi olmayan askerler ise masadan kaldırılıyordu. İşte bu tempoda çalışan doktor Salih Bey de, iyileşecek olanları sargılayıp tedavi sürecini başlatıyor, ümitsiz olanları da kaldırın”¦ kaldırın”¦ diyerek diğer yaralıların getirilmesini istiyordu. Son gelen yaralı askere bakıp yarasının çok ağır olduğunu görünce sakince kaldırın ve karşıdaki ağacın altına yatırmalarını söylüyor. Belli bir süre sonra ağacın altına yatırılan askerin şehit olup olmadığını sordu ve şehit olduğunu öğrenince cebindeki eşyalarını kendisine getirmelerini ve şehit askeri o ağacın altına defnetmelerini istiyor. Doktor Salih Bey'e bu askere olan ilgisinin sebebi sorulunca verdiği cevap çok manidar: O BENİM OĞLUMDU”¦ Çanakkale Savaşlarında, buna benzer nice ibretlik olayların sadece birkaç tanesini ancak bu yazıda temas etmeye çalıştım. Vatan dediğimiz bu coğrafyada doğup büyüdüğümüz ve aziz milletimizin bir mensubu olmaktan dolayı ne kadar gurur duysak azdır. Yüz yıllarca İslam Dini'ne hizmet ederek dünyada Müslümanların söz sahibi olmasında büyük emeği olan Türk Milleti'nin bir evladı olmak ne güzel bir duygu Allah'ım... 18 Mart Pazar günü milletimizin tamamına yakını, resmi törenlerle, konferans, açık oturum gibi programlarla Çanakkale Deniz Zaferini kutlama ve şehitlerimizi anma, hatıralarını yâd etme çalışmalarını yürütürken, bir takım çapulcu güruhu da yerlerdeki kaldırım taşlarını yerinden söküp polise atılacak kadar küçültmekle meşguldü. Hatta bu güruha mensup bazıları da işyerleri, belediye otobüslerinin camları ile otobüs duraklarını kırıp parçalamakla meşguldüler. Lütfen vicdanı olan herkes aşağıdaki sorulara ne cevap verecektir doğrusu çok merak ediyorum. 1. Parçaladıkları kaldırımlardan Kürtçe konuşan ve kendisini Kürt diye tanımlayan insanlarımız geçmiyorlar mı ki? 2. Taş atarak camlarını kırdıkları ve molotofla yaktıkları belediye otobüslerinden yine kendisini Kürt olarak kabul eden insanlarımız, toplu taşıma aracı olarak faydalanmıyorlar mı? 3. Bu yakılan veya camları kırılan belediye otobüslerinde o anda yolcu olarak bulunan ve hiçbir suçu olmayan insanlarımızın içinde Kürtçe konuşanlar yok mu? Birde üstüne üstlük ve de ne yazık ki, bu terör estiren ve sağa sola saldıracakları baştan belli olan bu güruha kılavuzluk eden millet vekillerinin de çok matah bir iş yapıyorlarmış gibi boy gösterdiklerini görüyoruz. Hem de TBMM plakalı araçla orada bulunmaları yağlarımı eriten, kanımı onduran bir olay olarak beni rahatsız etmektedir. Elimde değil. Hangi gerekçeye dayandırılırsa dayandırılsın ben kabul edemiyorum. Elimde değil, çünkü kanıma dokunuyor. Meclis plakalı aracın tahsis edildiği bir vekilin, hain saldırıların içinde yer alan, öncülük eden, çıkacak olayları önlemek isteyen güvenlik kuvvetlerine karşı kalkanlık yapmasını ve statüsü ne olursa olsun bu TBMM plakalı aracın bu insanların hizmetinde olmasını kabul edemiyorum. Bir sade vatandaş olarak benim ağırıma gidiyor. Son olarak; Dün Çanakkale ve kurtuluş savaşlarında gözünü kırpmadan canını feda eden aziz ecdadımızın bazı evlatları adı ne olursa olsun bir terör örgütünün maşası olarak devletimizin güvenlik kuvvetlerine, utanmadan kendisi ve ailesinin de faydalanmakta olduğu milli servetimize ve milletimizin asil evlatlarına saldırmaktadır. Kim ya da kimler tarafından, ne için ve nasıl kurulmuş olursa olsun bugün şehit güvenlik görevlileri ve masum insanlarımızın kan gölünde yüzen, hangi görüş veya fraksiyondan olursa olsun her türlü terör örgütünü ve mensuplarını lanetliyorum. Masum ve iyi niyetli olduğuna inandığım anne babalarının ve bu güzel insanların temiz mazilerine saygımdan dolayı yine de Allah'ın ıslah etmesini diliyorum. Nasibinde yoksa da onları Allah'a havale ediyorum. Aziz dostlarım, bu hafta vesilesiyle başta bütün şehitlerimizi/gazilerimiz olmak üzere Rahmet-i Rahman'a kavuşmuş bütün ecdadımızı rahmet ve saygıyla anıyor, onların hürmetine memleketimize birlik, dirlik, barış ve huzurlu bir gelecek diliyorum. Selam ve dua ile”¦ NOT: Dostlarımızın, telefon ve maillerle sordukları “İLKSAN için aday mısın?” şeklindeki sorularına topluca cevap vermek istiyorum. Evet İLKSAN için, Hasan İĞDEŞ ve Muammer KÖSE arkadaşlarımla birlikte adayız. Bilgilerinize arz ediyor bütün aday arkadaşlarıma başarılar diliyorum.