Ölüm mevsiminin geldiğini haber veren selalar, dalından ayrılan sararmış yapraklar, asıl memleketlerini arayan gazeller, sonbaharın ruhları yoklayan, bedenleri titreten ve kışa dayanamayacakları ayıran sıratın mevsim köprüsü”¦ Hüzün salgılayan, insanı ağırlaştıran, düşündüren, toprağın başka koktuğu bir zaman”¦ Toprakla alış verişin arttığı, genelde toprağın alıp da vermediği, hastalık sarısı rengin hakimiyetinin dellallığını çığırtan hazan rüzgarı”¦ Yapraklar, neden terk ediyorsunuz vatanınızı, neyini beğenmediniz buraların, en azından sizlere hizmet etmiş olan kökünüze verseydiniz humuslarınızı, neden gidiyorsunuz ardına takıldığınız rüzgarlarla? Toprağın cazibesine karşı koymak bu kadar mı zor, halbuki kokusu hiç de yabancı gelmiyor insana önceden gelen bir tanış gibi”¦ Son durağa kadar taşıyıcılar var, hareketin bittiği yerde sukut var, derin bir sukut”¦Çam ağaçlarının, bir elif kametindeki servilerin, gökleri işaret ettiği bir sessizlik ve o sessizlikteki dünyanın taşıyamadığı anlam”¦Sadece usul usul sallanan kafa ve idrak baş başa”¦ Hazan, hüzün, ayrılık, sarı, gözyaşı ve muhasebe”¦ Nereye, neye yatırım, cenazedeki kalabalığın sayısı mı, kalitesi mi, gerideki eser mi, isim mi, dekar mı, dönüm mü, kilo mu , gram mı, ev mi, saray mı, yat mı, kat mı? Yatırım şart ama neye? Ne dersiniz yoksa toprağa mı yatırım yapsak?