Bursa Orhangazi Üniversitesi, kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyetle ilgili konferans düzenledi. Üniversitenin toplumsal duyarlılık birimi tarafından yapılan organizasyona çok sayıda öğrenci katıldı.

Seminerde konuşan Dr. Servet Baysal, toplumsal cinsiyetin tanımını yaptı. Toplumsal cinsiyetin, toplumun biyolojik cinsiyet dışında kendinin hazırlayıp uygun gördüğü özellikleri bize yüklediği bir format olduğunu söyleyen Baysal, “Biz her iki cinsin de insan olduğunu unuttuk. Toplumsal şiddet dediğimizde sadece kadına uygulanan bir şey gibi algılıyoruz. Oysaki aynı sıkıntılara erkek cinsiyeti de maruz kalıyor.” şeklinde konuştu.

Toplumsal cinsiyetin kadın ve erkeği birbirinden ayırdığına ve farklı yerlere koyduğuna dikkat çeken Baysal, kadınlar ve erkeklerin oralarda yaşamak zorunda bırakıldığını, bu durumun birbirlerine farklı yerlerden bakmalarına ve beklentilerinin buna göre şekillenmesine neden olduğunun altını çizdi. Birilerinin konumlandırdığı yerlerde yaşamak zorunda olan insanların hayatlarında bunalım yaşadığına da vurgu yapan Baysal, “Eğer kadının kafasında formatlanan erkek modeli değilse kocası, sen erkek misin diyor. Bu bir erkeğe yapılacak en büyük hakarettir. Veya erkeğin kafasında kadın için formatlanan görüntüye uygun değilse eşi, sen kadın mısın diyor. Birbirlerinin kimliği üzerinden hakaretleşmeye başlıyorlar. Bu durum birbirlerine olan saygılarını yitiriyor. Saygının olmadığı yerde sevgi olmuyor. Derken şiddet ortaya çıkmaya başlıyor.” dedi.

Programın diğer konuğu Sosyolog Gökçe Ağaoğlu ise toplumsal cinsiyet rollerinin dayatılmasının kişisel özgürlükleri yok ettiğini ve bu durumun çok küçük yaşlarda başladığını vurguladı. Cinsel şiddetin altında yatan nedenin toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklandığına değinen Ağaoğlu, şunları aktardı: "Toplumsal olarak öne çıkarılan bazı değerler var. Erkekler sert olma, agresif olma, hareketli olma, önde olma, işte masaya yumruğunu vurma gibi özellikleri edinmek zorunda hissediyorlar kendilerini. Empatik olma, duyarlı olma, belki biraz daha yumuşak olabilme gibi duyguları edinmekten geri kalıyorlar. Çünkü bunlar kadınsı bulunuyor. Ya da bir erkekte olduğunda erkek kendini değersiz hissediyor kabul görmüyor. Bu formatta yetişen erkek zaten baskı kurmayı öğreniyor. Baskı kurarak varolabileceğini öğreniyor. Kadın ise baskın olarak korunmaya muhtaç, zayıf ve narin olarak yetiştiriliyor. Bu durumda bu çocuklar büyüyüp yetişkin olduğunda toplumsal cinsiyetten temel alan bir cinsel şiddete biz aslında yer açmış oluyoruz. Bunun yanı sıra kendini gerçekleştiremeyen bireyler ortaya çıkıyor. Hep toplum ne ister, toplumun gözünde kendini görme, toplumda kabul görme üzerine yaşanan hayatlar ortaya çıkıyor." Konferans, katılımcılara verilen plaketin ardından sona erdi.