Berlin Emniyet Genel Müdürlüğü polislere Türkçe öğrenme imkanı sunuyor. Kamuoyunda 'Türkleri anlama isteği' olarak yorumlanan Türkçe kursları polis memurları için Türk kültürüne atılan ilk adım anlamını da taşıyor. Polisler öğrendiklerini sadece mesleki hayatlarında değil özel hayatlarında marketten, kasaptan alışveriş yaparken veya bir Türk restoranına gittiklerinde de kullanıyor. Berlin Emniyet Genel Müdürlüğü Basın Sözcüsü Jens Berger dil öğrenmeyi “Başka bir kültüre atılan güçlü bir adım” olarak değerlendiriyor.

Almanya’da uyumun tek yönlü olmadığı, karşılıklı çabayı gerektirdiği Berlin Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından uygulamalı bir şekilde ispatlanıyor. Berlin Emniyet Genel Müdürlüğü polislere Türkçe öğrenmeleri için imkan sunuyor. Kadınlı erkekli polisler, üç yıldan bu yana, haftada bir gün Türkçe dersine katılarak, yılda bir kez de Türkiye’ye gidip Türkçe konuşarak hem dili geliştirme hem de kültürü yakından tanıma fırsatını buluyor.

Berlin’de polislere ilk Türkçe kursları 2010 yılında Berlin Türk Cemaati’nin girişimiyle verildi. Edinilen olumlu deneyimler ışığında emniyet müdürlüğü de kısa bir süre sonra elemanlarına Türkçe öğretmeye başladı. Spandau İlçesi’ndeki Polis Okulu’nda sunulan Türkçe kursuna sadece Türklerin yoğun yaşadığı Kreuzberg, Wedding gibi semtlerde değil Türklerin sayıca çok az olduğu Zehlendorf gibi ilçelerde görev yapan polisler de katılıyor. Gönüllülük bazında yürütülen kurs üç yıl sürüyor ve kursiyerler paskalya tatillerini İstanbul’da pratik yaparak geçiriyorlar.

Polislerin Türkçe öğrenmesi kamuoyu tarafından Türk toplumuna verilen “Sizi anlamak istiyoruz” mesajı olarak yorumlanıyor. Kurs öğretmeni Kerem Kayı 17 yıldır Türkçe dersleri veren Türkoloji ve İslam Bilimleri Fakültesi mezunu bir akademisyen. Kayı, polis öğrencilerinden çok memnun olduğunu söylüyor ve polislerin Türkçe’de en çok ekleri öğrenirken bir de telaffuzda zorlandıklarını belirtiyor.

Berlin Emniyet Genel Müdürlüğü Basın Sözcüsü Jens Berger, "Başka bir dil öğrenmek sizi dilini öğrendiğiniz kültüre açıyor. Merak etmeye başlıyorsunuz. Kültürü ve insanları tanımak istiyorsunuz. Türkçe ismi olan bir dükkan gördüğünüzde kafanız karışmıyor, onu okumaya ve anlamaya çalışıyorsunuz. Türkçe konuşmaya çabaladığınızda insanlar size daha sıcak bir gülümsemeyle yaklaşıyorlar. Türkiye’deki tatil için de aynı şey geçerli. Otelde derdinizi tabii ki İngilizce de anlatabilirsiniz ama Türkçe konuşunca hemen insani köprüler kuruluyor!” dedi.

"TÜRKÇEYE AŞIK OLDUM"

Polis memurlarından Sabrina Haider ise Türkçe macerasını şu sözlerle anlatıyor: "Ben uzun süre Kreuzberg’te çalıştım. Görev sırasında yaşlı Türklerle dil sorunu yaşıyorduk. O yüzden Türkçe öğrenmeye başladım ve Türkçeye aşık oldum diyebilirim. Çok güzel bir dil. Bana grameri de pek zor gelmiyor açıkçası. Bir dili öğrenmek için çaba göstermek lazım. Ben de elimden geleni yapıyorum. Birkaç kelime konuşmak bile bazen yeterli olabiliyor ve görev anında çıkan anlık gerginlikleri yatıştırmaya yarayabiliyor. Bir keresinde bir aileye arama yapmaya gitmiştik. Oturma odasındaydık. Odadakilerden birisi ‘Mutfakta çayın altını kapat’ deyince bizim meslektaşlar ‘Türkçe konuşmayın’ diye uyardı ve bir anda ortam gerildi. Ben meslektaşıma ne söylenildiğini izah edince herkes rahatladı, atmosfer değişti ve aile bize yardımcı oldu, biz de işimizi kolaylıkla yapıp karakola döndük."

"PEŞİNİ BIRAKMAYACAĞIM"

Kursiyerlerden Beate Fröhlich-Weber ise "Polisin hedefi elemanlarının kültürlerarası yetkinliğini arttırmak. Ben de bunu destekliyorum ve gönüllü olarak Türkçe kursuna katılıyorum. Ben henüz öğrendiklerimi günlük hayatta kullanamıyorum ama çalışıyorum, Türkçenin peşini bırakmayacağım." ifadelerini kullandı.

"TÜRKÇENİN MELODİSİNİ SEVİYORUM"

Türkçeyi sadece mesleki saiklerle öğrenmediğini ifade eden Andrea Becker, "Ben Türkçenin melodisini seviyorum. Türkçe konuşmak ve Türkçe konuşmaları duymak hoşuma gidiyor. Polis olmadan önce de Türkçe öğrenmeye başlamıştım ama zaman darlığından ötürü ara vermek zorunda kaldım. Türkçeyi meslek hayatımda kullanıyorum. Dili konuşmak bariyerlerin ortadan kalmasına yarıyor. Yanlış da konuşsanız Türkçe konuşunca tüm Türkler size büyük bir sempatiyle yaklaşıyorlar." şeklinde konuştu.

"GÜZEL BİR DİL"

Kay Mamani de "Türkçe kulağa hoş gelen, güzel bir dil. Ben Türklere seyrek rastladığınız Zehlendorf İlçesi’nde görev yapıyorum, o yüzden Türkçeyi meslekten çok özel hayatımda kullanıyorum. Mesela bir fırında ‘Ein Brot, bitte!’ yerine ‘Bir ekmek lütfen!’ dediğinizde Türk tezgâhtarın yüzü aydınlanıyor. Hemen ‘Aaaaaa, Türkçe konuşuyorsunuz!’ deyip benimle sohbete başlıyorlar, tabii ben de hemen ‘Lütfen, yavaş konuşun yoksa anlayamıyorum’ diye uyarıyorum. Çok güzel bir atmosfer oluşuyor. Bir dahaki gidişinizde sizi hemen tanıyorlar ve ilgi gösteriyorlar. Türkiye’ye gittiğimizde de çok değerli tecrübeler edindik." dedi.

"TÜRKÇE KONUŞMAK HOŞUMA GİDİYOR"

Daha çok kadınlar ve çocukların yaşadığı sorunlarla ilgilendiğini ifade eden Frank Gäbel ise şöyle devam etti: "Cinsel istismar konuları da buna dahil. Zaten konu üzerine konuşmak çok zor bir kadın ve çocuk için. Bir de yabancı bir dilde bunu yapmak zorunda olmak daha da zor. Onların biraz olsun kendilerini rahat hissetmelerine katkıda bulunmak için Türkçe öğrenmeye başladım. Gerçekten yardımı oluyor. Sadece Türkçe selam verseniz bile bazen ifade vermeye gelmiş olan insanın rahatlamasını sağlayabiliyorsunuz. Bunun dışında Türkçe konuşmak hoşuma gidiyor, yalnız hata yaparım korkusunu üzerimden atmam lazım."

"TÜRKÇE KAPIYI AÇAN BİR ANAHTAR"

İnka Balkovic de "Türkçe hem mesleki hem de özel hayatta kapıyı açan bir anahtar. İnsanlar size sempatiyle yaklaşıyorlar, sizi algılıyorlar, siz de dili öğreniyorsunuz ve öğrenirken kendinizi dilin doğduğu kültüre ve insanlara açıyorsunuz. Bu da çok güzel bir şey." ifadelerini kullandı.